Sayın Füsun Erdoğan,
Bu mektubu size herkes okusun diye yazıyorum. Özellikle de, sizin okumanızda sakınca olup olmadığına karar verecek cezaevi görevlileri okusun diye, sizin okuma özgürlüğünüzü kısıtlayan karara imza atan hakimler okusun diye. Okusunlar da, sizi tutsak almakla bizi susturamayacaklarını bilsinler diye.
Ben Nazilli'de doğdum. Sizi polisin zorla alıkoyup götürdüğü, oradaki bir hücre evinde yakalandığınızı iddia ettiği o sevimli kentte. İlk adım bu yüzden Efe.
İkinci adımı ise ablam koymuş, babamın elinden tutup nüfus müdürlüğüne yürürken. 6 yaşında adımı koyarken duyduğu kafiyeler kulağımdan hiç düşmedi sonra. Dünya algım pop'tan Kurt Cobain'e doğru evrilirken sakince, Grup Yorum antolojisi bir devrim yapmıştı odamızda. Çünkü başucumuzda Demokrat Radyo vardı aynı ranzada uyur ve büyürken. Sizlerin cesareti ve emeği varmış aslında çalan her şarkıda. Defalarca ülkücülerin taşladığı, her fırsatta polisin bastığı Balçova'daki o radyo evden ayrılırken alıkonulmuş olmanız bir tesadüf değil bu yüzden. 90'larda Özgür Radyo'yu kuran sizi 2000'lerde Demokrat Radyo'nun sokağında tutsak almak siyasi tarihimizin sembolik bir özeti belki.
Yıllar sonra yüksek lisans yapmak için eşimle birlikte Hollanda'ya taşındığımızda haberim dahi yoktu tüm bu bağlantılardan. Litvanyalı müzisyen bir arkadaşım sayesinde YouTube'da keşfettiğim kıvır kıvır saçlı gitaristin sizin oğlunuz olduğunu da birkaç hafta öncesine kadar bilmiyordum; #Gezi vesilesiyle tanışacağımızı da tahmin etmezdim.
Ama er geç özgürlüğe düşkün, herkesin hakları için mücadele edenler demokrasinin meydanlarında karşılaşıyorlar. Bu kez, Hollanda Dışişleri Bakanlığı'nın önü oldu talebimizin yeri 11 Aralık günü. Size karşı kurulan polis komplosu ve celse celse işlenen hukuk cinayeti ne denli karmaşıksa bizim talebimiz de o denli netti: Radyomuzun sesini, ülkemizdeki tutsak gazeteciyi, annemizi serbest bırakın!
Bizim nesil Hrant Dink'in ardında yürürken tanıdı kendini, #Gezi'den beri ise her buluştuğumuzda şarkı söyler olduk slogandan çok. Aralarındaki bir şarkı ise diğerlerinden daha özel bir yere sahip; sanıyorum benim kadar siz radyocular için de: Ey Özgürlük!
Biliyorsunuz radyo, dinleyicisiyle başka türlü bir bağ kuruyor; ne gazetenin, ne de televizyonun kuramadığı kadar kişisel bir bağ bu. Zülfü Livaneli'nin Ey Özgürlük şarkısı da bizimle Demokrat Radyo arasında göz göze bakışmadan anlaşabilmenin sesiydi. Ne zaman o şarkı çalsa radyonun bir derdi olduğunu bilirdik. Bir seferinde, açılmış sayısız siyasi davalardan birinde radyo için kapatma kararı alınmıştı ve akşam son kez Ey Özgürlük çalıp kendileri yayını durdurmuşlardı polisler gelmeden evvel. Bir süre radyodan sessizliği dinledik, sonra radyonun tuşuna basıp kendi sessizliğimizi.
Dakikalar sonra sessizliği bir telefon bozdu; radyomuz kapanmamıştı! Ya polisler gelmemişlerdi kapatmak için, ya da kapatma kararına yapılan itiraz kabul edilmiş olmalıydı. Şarkılarımız susmadı ondan sonra.
Artık radyoları susturmak için polis göndermiyorlar, ödenemeyecek cezalar veriyorlar. 2011'de bir Haziran günü öyle kapandı Demokrat Radyo. Radyocuları susturmak içinse belgeler üretiyorlar, yedi yıldır öyle tutuluyorsunuz içeride.
Ama siz biliyorsunuz, ben biliyorum, onlar da bilsin: Özgürlük şarkıları içimizde bizim, yolda yürürken ıslığımızda, oğlumuza söylediğimiz ninnide. Zaman değişir, devir değişir, düzen değişir; bugün tutsak olanlar gülücüklerle karşılanır bir gün. O zamana dek, direnin Füsun Erdoğan. Bizimle birlikte, herkesin hakları, herkesin özgürlüğü için…
En içten saygı ve sevgilerimle,
Efe Kerem Sözeri (HK)