Yönetmen Soner Caner tarafından hayata geçirilen BKM yapımı “Gönül” filmi, etkileyici bir aşk hikayesinin yanı sıra kültürel etkileşimleri ve baskı altındaki gelenekleri de ele alıyor.

‘Ateşli Çingene’: Romanlara yönelik önyargılar
Film, Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmış Dom’ların gündelik ve sosyal yaşamını anlatmaktadır. Film, Dom grubundan Piroz’un abisi ile birlikte bir köye düğün için çalgıcı olarak gitmesi ve orada Sümbül’e aşık olmasını konu alıyor.
Bu durum, iki farklı kültür arasındaki çatışma ve farklılıkları gözler önüne seriyor. Bu nedenle, filmin ortaya çıkışı önemli ve tartışmaya değer.
Gönül filminde doğrudan bir nefret söylemi görülmese de gündelik pratikte Romanlara dair kalıplaşmış belirli tahayyüllerin varlığı söz konusu.
Bunlardan dikkat çeken iki önemli unsur ise kavga sahneleri ve Rom ve Dom gruplarla çokça özdeşleştirilmiş; müzik.l filminde doğrudan bir nefret söylemi görülmese de gündelik pratikte Romanlara dair kalıplaşmış belirli tahayyüllerin varlığı söz konusu. Bunlardan dikkat çeken iki önemli unsur ise kavga sahneleri ve Rom ve Dom gruplarla çokça özdeşleştirilmiş; müzik
“Tanrı insanları yarattı. baktı çok mutsuzlar. onlara domları gönderdi. konup göçtüler. çalıp söylediler. bir gönüle düşmek için…”
Bu noktada Gönül filminin tam da girişindeki cümle, kurumlar, kişiler (ideolojileri fark etmeksizin) ve üst yapılar tarafından Romanlara atfedilen her ne olursa olsun neşeli kalabilen, gülmesini, eğlenmesini ve hatta eğlendirmesini bilen insanlar algısını bizlere hatırlatır nitelikte.
Bu tahayyüller Ateşli Çingene filminde de çeşitli şekillerde kendisini göstermekte. Ediz Hun tarafından canlandırılan filmin ana kahramanlarından Ali’nin yetenekli bir müzisyen olması ve bunun hemen fark edilmesi yine tam da kendisini tarihin farklı zaman dilimlerinde sürekli tekrar eden o meşhur “yetenekli Roman müzisyen” imgesinin 70’lerdeki tezahürünü oluşturuyor. Filmdeki bu tahayyüller Türkiye’nin neoliberalleşme sürecinde aslında Romanlara atayacağı “eğlendirici, neşeli, ne olursa olsun mutlu” rolünün de bir ön izlenimi niteliğinde.
Bu noktada etnomüzikolog Gonca Girgin’in 1980 darbesinin ardından sertleşen politik iklimine karşın, eğlenceli, devlete karşı gelmeyen, eğlendiren Roman imgesinin popülerleşmenin aslında hiç de tesadüf olmadığı vurgusunu hatırlamak oldukça kıymetli. Zira, bu tip tahayyüler Romanların hak arayışında organize olamayacağı, kendi hakları için mücadele veremeyecekleri gibi ön kabullerin tam da kaynağı.
İşte bu sebeple tam da bu noktada şu soru akla geliyor; Romanların tarihsel bellekte salt bir biçimde müzik ve eğlence ile özdeşleştirilmesi, hala temel hakları için mücadele veren Rom, Lom ve Dom grupları nereye sıkıştırıyor ve bu sıkışmışlıktan gücü tekelinde tutan kişi ve kuruluşlar nasıl yararlanıyor?
Sanıyorum hem "Gönül" hem de "Ateşli Çingene" gibi filmler tam da Girgin’in işaret ettiği 1980'lerde popülerleşen Roman algısının devamlılığını sağlayarak, aslında Roman toplulukları gerek politik gerekse emek düzleminde statik bir noktaya yerleşmeye zorluyor.
(BY/EMK)