Bireylerin ve toplumların, analitik düşünme alışkanlığına ne kadar sahip oldukları, onların "kaç hamle sonrasında" veya "kaç kat derinliğinde" olasılıklar çemberinde, soru cevaplarla, düşünme turları yapabilmelerinden, belli olabilir.
Birisi bize "tüm insanlar gibi, sen de bir hayvansın!" dediğinde, "bana 'hayvan' dedi, dolayısıyla hakaret etti, öyleyse kızmam ve tepki vermem gerek" diyorsak, analitik düşünme alışkanlığımız daha "birinci hamleden" uzak veya "yüzeyden çekirdeğe doğru, daha birinci katmandan" derine gidemiyor demektir.
Chirac belediye başkanıyken
Ermeni diyasporasının Paris temsilcileri, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a, daha Paris Anakent Belediye Başkanıyken, yaptıkları başvurunun kabul görmesi sonucu, Paris'in işlek caddelerinin birinde, Canada meydanında, Seine nehri ve Grand Palais arasında konulmasını istedikleri "Soykırım Anıtı"na, 24 Nisan 2003'ten itibaren, nihayet kavuşmuş oldular.
Bu anıtta; "Türkler" gibi Türk ulusuna, halkına, hatta Türkiye devletine yönelik, herhangi bir "genellemeci" izlenimi verecek, ifadeye kesinlikle rastlanmıyor.
Bu anıt; Enver Paşa'nın cenazesi, yedi yıl önce, Türkiye'ye getirilirken (Murat Bardakçı'nın 24/03/1996'da Hürriyet'te yazdığı gibi) "şarapçıların gece âlemi ya da sıkışanların hacet görmek için tuvalet niyetine kullandıkları" Hürriyet Tepesi gibi bir yere de konulmadı.
Talat, Enver, Cemal
Yani bu anıtın önünden geçenler, Türk ulusuna ve halkına, kin beslemelerini ve bunu herhangi bir fiille göstermeyi gerektirecek bir tuzak "davet"le de karşılaşmıyorlar
Kaidesinde; " Kompozitör - Müzikolog Gomidas Vartabed'in ve 1915 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu içinde, (Jön Türk Hükümeti) XX. Yy'ın İlk Soykırımı'nın Kurbanları Olan : 1. 500 000 ve Fransa için ölen : (savaşçı, gönüllü ve direnişçi) Ermenilerin anısına" diye yazmaktadır.
Yani, bugünkü yöneticilerimizin; Divan-ı Harb'de yargılanıp, "Kıtal'de hemfiil oldukları" bilinen ve "İki Komite iki Kıtal" kitabında Ahmet Refiğ'in "Asıl kafası kesilecek, o Tâlât, o Enver o Cemal'den oluşan o zâlim kabine" dediği, Ermenilerden önce, bir buçuk milyon Müslüman gencini, 1. Dünya Savaşı'na sürükleyip, ölümlerine neden olan "Jön Türk Hükümeti" sorumlularını, esefle anacaklarına, Nâzım Hikmet'in dediği gibi (Bakkal Garabet şiiri) onların "Türk halkının alnına sürdükleri kara leke"den, bir an önce kurtulabilmek için, özür dileyip onurlarını kurtaracaklarına, onların işlediği suçlardan, olsa olsa utanç duymaları gerekirken, onları savunmaları, üstelik bunu Atatürk adına yapmaları, kendilerinin Cumhuriyet'e karşı, ne kadar saygı duydukları yönünde, ciddi kuşkular uyandırmaktadır.
Ermeni, Kürt, Türk, Laz müziği
Çünkü; Müslüman Türklerin, durup dururken ziyan-u zebil olmalarından da, bir numaralı sorumlu Jön Türk Hükümeti' nin, işlemiş olduğu suçlardan utanç duymamak, hele onları savunmak, Cumhuriyet'e karşı saygısızlık, hatta hakaret demek değil midir ?
Heykel ise ; Ermeni, Kürt, Laz müziğinden gayrı, Türk müziği üzerine, Anadolu'da yapmış olduğu, titiz ve kalıcı çalışmalarını, Berlin ve Leipzig gibi kentlerde, dünya'ya tanıtmış, Anadolu müziğini daha 1900'lerde dünyaya sevdirmiş, Türk Ocaklarında dersler vererek sayısız Türk öğrenciler yetiştirmiş ve bunların "karşılığı" olarak 1915'te o sözde tehcir'e, herhalde, ya "Rus Ordusu'nun sınırdaşı" (İstanbul'da) ya da "Rus Ordusuyla anlaşarak Osmanlıyı bölmeyi planlayan" olarak (!) Çankırı'ya sürülen 800'e yakın, Ermeni aydınlarından biri papaz, kompozitör, müzikolog Gomidas'a ait.
Üstelik, Gomidas Vartabed Ermenilerin, Türk Dış Politikasını yürütenlere, "yahu uyanın, bakın size yardım ediyoruz" dercesine, sanki özenle seçilmiş birisi.
Debussy'nin aracılığı, Halide Edip'in yardımıyla
Çünkü, Gomidas Vartabed'in örneği, sanki "soykırımcılığın istisnasız bütün Türklere ait bir özellik" olarak sunulmasına, karşı verilecek bir yanıt.
Niye mi?
Çünkü, Gomidas Vartabed "tehcir" yollarında, diğer 800'e yakın Ermeni aydının akıbetine tam uğrayacakken, Amerika Birleşik Devletleri elçisinin ve Debussy'nin aracılığıyla, yine bir Türk aydını olan Halide Edip Adıvar'ın çabaları sonucu kurtarılmış birisidir.
Yani, ressam, şair, doktor, avukat, gazeteci, karikatürist, heykeltıraş, müzisyen, öğretmen, tiyatrocu, tercüman, fizikçi, kimyacı, biyolojici, matematikçi, matbaacı, milletvekili, senatör, mühendis, köprü ve cami mimarları, din adamı, v.s. gibi herhalde " canavar ruhlu!" ve "Rus Ordusuyla işbirliği"nden başka dertleri olmayan (!) kişilerle, aynı kaderi paylaşacakken, geri çağrılıp kurtarılıyor.
Türkler önce davransaydı keşke
Belki Gomidas Vartabed de ; derisi yüzülerek, ya da, ayaklarının altına at nalları çakılarak, veya Osmanlı Meclisi'nde (Avrupalıların henüz İnsan, Kadın ve Çocuk Hakları gibi konularda tartışma açamadıkları bir dönemde) o zaman için devrim niteliğindeki (bu konuda) kanunlar çıkartmış, hukukçu, mühendis, edebiyatçı ve Osmanlı mebusu Krikor Zohrab gibi (Bkz : Falih Rıfkı Atay'ın "Zeydindağı" kitabı, Varlık Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, Ekim 1964, sayfa: 88-90, ilk basımı: 1932) kafası taşlarla parçalanarak öldürülecekti.
Yani ; 24 Nisan 2003'ten beri, artık ebediyen Paris'in tarihine girmiş ve başkentin göbeğinde, arz-ı endam etmeye başlamış, "Soykırım Anıtı" diye adlandırılan Gomidas Vartabed heykeli, Fransa'da,Türkiye'de yaşayan (Babür Kuzucuoğlu, Ragıp Zarakolu v.b.) Türk aydınlarının dedikleri gibi "Türklerin sinirlenmelerine vesile olabilecek en son" ve "Türklerin, Ermenilerden önce davranıp dikemedikleri için, çok çok üzülmeleri gereken" bir heykel.
"Hasgatsoğin şad parev ! " derler Ermenice'de, yani "Anlayabilene çok selam !" (RAH/NM)
* Raffi A. Hermonn, gazeteci, Ermenistan, Ermeni Diyasporası ve Türkiye basınına haber geçiyor ve yazıyor. Hermonn, aynı zamanda, Paris'te, "Ermeni Diyasporası üstüne Araştırmalar Merkezi"nde (CRDA) araştırmacı olarak çalışıyor ve Uluslararası Belge Yayıncılıktan çıkan "Ozan Ana" kitabı için şair (84 yaşındaki) Silva Gabudikyan'ın şiirlerini, Paris'te yaşayan şair Emir Ali Yağan ile birlikte Türkçeleştirdi.