Adalet ve kalkınma Partisi (AKP) ve Gülen Cemaati arasındaki kavga artık uzlaşma ihtimaline tamamen son verecek ölçüde şiddetlendi. Her türlü silahı kullanmaya kararlı oldukları açık. Başbakan günün konusu ne olursa olsun, lafı bir şekilde Cemaat’e getirip tehditler savurmadan duramıyor, bütün partililer de onu izliyor.
Bütün bu toz duman içinde AKP’nin önde gelenlerinden birinin ağzını bıçak açmıyor. Melih Gökçek bu mücadelenin dışında görünüyor. Karşılıklı hakaretleri, tehditleri biz milletçe nasıl seyrediyorsak, o da öyle seyrediyor.
Oysa AKP’nin geçtiğimiz yıl karşılaştığı ilk kriz olan Gezi direnişinde Melih Gökçek en ön saflardaydı. Her lafa yetişmek için öyle bir gayret gösterdi ki, İçişleri Bakanından bile rol çaldı. Topçu Kışlasını savunurken İstanbul’un valisinden, belediye başkanından daha cevvaldi. İşi Ankara’da Ethem Sarısülük’ün öldürüldüğü yerde, polise teşekkür eden bir pankart asmaya kadar vardırdı.
Yılın ikinci krizinde bambaşka bir Melih Gökçek ile karşı karşıyayız. Toplantılarda boy gösteriyor, resimlerde görünüyor fakat gazetecilerle hiç konuşmuyor. Sonuçta, AKP-Cemaat kavgasıyla ilgili olarak bütün siyasetçilerin görüşünü biliyoruz, sadece Melih Gökçek’in ne düşündüğünden haberimiz yok.
Tuhaf durum
Başbakan bir çetenin hükümete darbe yaptığını Avrupalara kadar gidip bütün dünyaya ilan ediyor. Fakat ülkesinin başkentinin belediye başkanı, partisine karşı yapılan darbe konusunda tarafsız kalıyor. Kendi partisinin istifa etmek zorunda kalan bakanlarını, partisinin başkanının oğlunu savunmak için iki çift laf etmeye gerek görmüyor.
Melih Gökçek ülkemiz partilerinin birçoğunda vakit geçirdiği için AKP ile ilişkisini de gelip geçici bir heyecan olarak görüyor olabilir ama yine de üye olduğu sürece partiden bu kadar ayrı bir görüntü vermesi pek olağan sayılamaz.
Buna rağmen, asabi bir şahsiyet olduğunu artık bütün dünyanın bildiği Başbakan, Melih Gökçek’in bu tavrına sinirlenmiyor. Bülent Arınç ağlamıyor. AKP’nin kabadayıları öfkelenip tekme atmıyor. Danışmanlar komplo teorileri kurmuyor. Bunun tuhaf bir durum olduğu açık.
“Düşük profil” mi?
Tabii ilk akla gelen, Melih Gökçek’in yerel seçimler öncesinde “düşük profil” göstererek Cemaat’in öfkesini üzerine çekmemek için sessiz kaldığı. Her seçimde kurmayı başardığı geniş ittifakı bu seçimde de elinden kaçırmak istemiyor. Kurnazlık AKP çevrelerinde saygıdeğer bir kavram olduğu için bu tavrı anlayışla karşılamaları mümkün.
Yine de, savaşın şiddetinin artacağını iki taraf da söylerken, tarihler verilir yeminler edilirken, bu tür küçük oyunların işe yarayabileceğini düşünüyor olabilirler mi? Topyekun bir savaş yaşanırken Ankara Büyükşehir Belediyesi silahtan arınmış bölge kabul edilebilir mi? Cemaat, herkes kendisine saldırırken Melih Gökçek’in kaş göz işaretlerinden etkilenip minnet duyacak ve oylarını ondan esirgemeyecek mi?
"Temizlik" belediyelere de gelir
Ayrıca, kamu bürokrasisinde Cemaatçi tasfiyelerinin devam edeceği anlaşılıyor. Emniyet ve yargıda başlayan tasfiyelerin Milli Eğitim’e, Maliye’ye sıçradığına dair haberler var. Bütün bakanlıklarda bekleyiş sürüyor.
Merkezi yönetimdeki tasfiyelerin yerel yönetimlere yansımaması düşünülemez. Eninde sonunda sıranın başta İstanbul ve Ankara olmak üzere belediyelerdeki kadroların temizlenmesine geleceğini deneyimli memurlar da bilir, kamu bürokrasisinde bunca zaman yerleşmiş Cemaat mensupları da.
Bu bakımdan, AKP yöneticileri Melih Gökçek’in bu sütre gerisine çekilmiş halinin seçimde işe yarayacağını düşünüyorlarsa, çok çaresiz kalmışlar demektir. Oysa seçimler konusunda çok deneyimli ve başarılı olduklarını biliyoruz. Dolayısıyla, Gökçek’in tavrını hoş görmelerinin asıl nedeni onun taktiklerini doğru bulmaları olmasa gerek.
Aday gösterilmenin gerekçeleri
Asıl neden, her seçimde ve her dönemde olduğu gibi kendilerini Melih Gökçek’e tahammül etmek zorunda hissetmeleri olmalı. Ankara’da her seçimde, AKP yönetiminin ya da bizzat Tayyip Erdoğan’ın artık bu sefer Melih Gökçek’i aday göstermemeye kararlı olduğu dedikoduları çıkar. Bu dedikoduları doğrulayan bazı işaretler de görülür. Ama her seferinde de Melih Gökçek aday olur.
Neden böyle olduğu bilinmez. Çeşitli söylentiler çıkar, kanıtları yoktur. İnsanların Melih Gökçek’le ters düşmekten, onun öfkesini çekmekten çekindiği söylenir. Beş seçim üst üste aday gösterilmenin de bazı gerekçeleri olmalı.
Tedirginliklerin giderek arttığı bir seçim dönemine giriyoruz. Karşılıklı hamlelerin şiddeti gittikçe artıyor. Şimdiden bel altı vuruşlar, kasetler çıkacağına ilişkin söylentiler dolaşmaya başladı.
Olmayacak işler değil. Kaset furyası iki seçim dönemi önce Melih Gökçek’in parti içindeki rakibi Turgut Altınok’un görüntüleri ile başlamış, Deniz Baykal ve MHP’li on kadar yöneticininkilerle devam etmişti. Bundan sonra da sürmeyeceği söylenemez.
Mizah konusu proje sunumları
Normal olan bir belediye seçiminde mevcut belediyenin hizmetlerini, adayların projelerini tartışmaktır.
Ankara’da böyle olmaz.
Ankara’da en temel belediye hizmetlerinden metro inşaatını devletleştirerek, doğalgaz servisini özelleştirerek, sırtından yükü atan bir yerel yönetim var. Henüz üstlenmekten vazgeçmediği hizmetlerden de pek övülerek söz edildiği söylenemez. Her seçim döneminde grafiklerle, videolarla anlattığı projelerin mizah konusu olduğu biliniyor. Yine de bunlar en kötüsü değil.
En kötüsü, yaşadığınız şehirde bütün bunlara alışılması, kabullenilmesi hatta norm haline gelmesi. Şehrinizdeki insanların seçimlere, nasıl oyunlar oynanacak, kim daha uyanık çıkacak diye bakması. Çeşitli cingözlüklerle seçim kazanmanın takdir edilmesi, yıllar geçtikçe bunun bir kültüre dönüşmesi. (BD/HK)