Telefon konuşmaları yeniden gündemde. İleri sürülen iddiaya göre Hanefi Avcı'nın işyerinde elde edildiği ileri sürülen ses bantları ve kimlerin gizlice dinlendiği haber olarak yayımlandı. Haberlere göre telefon konuşmaları "birileri" tarafından yıllar önce "gizlice dinlenmiş" ve "gizlice kaydedilmiş". Aralarında gazeteciler Ertuğrul Özkök, Enis Berberoğlu ve Fatih Altaylı ve başkaları da var. Özel yetkili Savcılık, "gizli dinleme" nedeniyle onların ifadelerine başvurarak mağduriyetleri nedeniyle şikâyetçi olup olmadıklarını sordu.
Kanaatimce, bu telefon konuşmaları hukuka aykırı olarak elde edilmiş. Gizlice insanların telefon konuşmaları dinlenmiş, tespit edilmiş, kaydedilmiş ve saklanmış... 14 yıl sonra ortalarda. Yargı kararı yok, imha yok.
Umarım, "gizli dinleme" mağdurlarının "gizlice kaydedilmiş" telefon konuşmalarının içeriği "haber" diye yayımlanmaz. Korkarım, bazı gazetecilere hukuka aykırı olarak kaydedilmiş ve gizlice tespit edilmiş bu telefon konuşmaları içerikleri hiçbir şekilde verilmez. Deyim yerinde ise; sızdırılmaz...
Gazetecilerden bu hukuka aykırı tespitlerin haber yapılması ve yayınlanması istenilirse eğer; umarım gazeteciler "hukuka aykırı olarak elde edilmiş" olduklarını anladıklarında, "gizlice kaydedilmiş telefon konuşmaları" içeriklerini haber olarak yayınlamaz ve bu "istekleri" geri çevirir. Belki bu yayını isteyenlerin gizli bir niyetleri vardır? Kim bilir?
Gizli tespitin yapıldığı o yıllarda hukuk yoluyla açıklanamayan bu tür gizli dinlemeler hakkında yasa ve yargı denetimi zaten yoktu. Baştan aşağı hukuka aykırılığın söz konusu olduğu o dönemdeki hak ihlalleri, bu gün dahi izah edilemez. Zaten gizli dinleme ile kaydedilmiş telefon konuşmaları hukuka aykırı ise; bu konuşmaların yayınlanması da hukuka aykırı olacaktır ve yayın yoluyla ortalığa saçılırsa bu durum hukuk dilinde hak ihlali demektir. Dün ve bu gün suç olan, basın yayın yoluyla meşru hale getirilemez.
Telefonda kimin kime ne dediği veya kimin kiminle ne konuştuğu, kimin kimden ne istediğini kamuoyuna duyurulmasın ötesindeki kendi amaçlarına hizmet etmesi için gazetecilere verenler olduğu kanaatindeyim. Benim isteğim "gizli dinlemeler", "gizli kayıtlar"ın haber yapılmasını planlayanlar, eğer bu yolla siyasi veya politik bir çıkar elde edeceğini düşünerek bu kayıtları "servis" ediyorlarsa; gazeteciler bu hesapları boşa çıkarmalıdır.
Zehirli ağacın meyvesi zehirlidir.
Bu gizli dinlemelerin hayatımıza bu kadar egemen olmadığı ve huzurumuzu bu kadar çok kaçırmadığı 1995 yılında, İstanbul Barosu tarafından düzenlenen "Hukuka Aykırı Deliller" sempozyumda Prof.Dr. Sahir Erman, yazdığı "Sentez Raporu" ile olacakları haber vermişti.
Sempozyumda üzerinde en çok tartışılan konu "yasak yöntemler kullanılmak suretiyle elde edilen" maddi delilin soruşturmada veya yargılamada ne olacağı, nasıl kullanılacağı veya neden kullanılmaması sorunlarıydı. Sayın Erman "Sentez Raporunda" herhangi bir delil hukuka aykırı metotlarla elde edilmişse delilin dosyadan çıkarılmasının şart olduğunu, hem delilin hukuka aykırı bir yolla elde edildiğini kabul etmek hem de bu delili dosyada muhafaza etmenin çelişki olduğunu, bunun aynı zamanda "hukuka ayrılığa geçerlilik tanımak" sonucunu yaratacağını özellikle belirtmişti. Sayın Erman'ın bir başka tespiti de şöyleydi:
"Bu konuda gazetecinin ve televizyon programcısının gerçeklere ulaşmak ve haber vermek hakkına dayanarak, bu gibi delillere ulaşmasında, hatta kişilerin özel hayatlarını görüntülemesinde, araştırmalar yapmasında, bu hakkın kullanılmasından doğan bir hukuka uygunluk sebebinin bulunduğu ileri sürülmüşse de, böyle bir ayrıcalığın tanınamayacağı da açıktır:
Haber verme hakkının söz konusu olabilmesi için, her şeyden önce, gazetecinin faaliyetinin dışında vuku bulmuş bir "olay"ın bulunması, bu olayın güncellik, gerçeklik, kamu yararına uygunluk şartlarını ihtiva etmesi, yani bir "haber" niteliğini taşıması gerekir. Haber verme hakkından kaynaklanan hukuka uygunluk sebebi bu haberin duyurulması halinde ve düşünce ile ifade arasında denge ve objektif davranma, bundan bir takım sübjektif değerlendirmeler çıkaramama şartlarına riayet edilmesi koşuluyla söz konusu olabilir. Aksi halde "mevcut" haber duyurulmuş olmaz, haber "yaratılmış" olur ve haber verme hakkı, haber yaratma hakkını kapsamına almaz. Özellikle kişinin hayatının gizli tuttuğu alanlarına girmek ve bunun için hile veya cebir kullanmak, hukuka bağlı bir Devlette, kimseye tanınmış bir hak olarak kabul edilemez. Unutmamak gerekir ki Anayasamız bir kimsenin kesin olarak mahkûm edilinceye kadar masum sayılacağı ilkesini getirmiştir. Üstelik yargı fonksiyonunu da tarafsız ve bağımsız organlara tanımıştır. Bunun dışında hukuka aykırı metotlarla toplanan delillere dayanarak haber yaratmak ve kişileri sorguya çekmek hakkını kendinde görmek, insan haklarının çiğnenmesine göz yummayı, hatta ödüllendirmeyi ifade eder ki, hukuka bağlı bir Devlet bu gibi müdahalelere seyirci kalamaz."
Aynı Sempozyumda gizli kamerayla çekim yapılması, dinleme cihazlarının yerleştirilmesi, kişinin rızası olmaksızın bir takım operasyon veya tahlillere tabi tutulması, telefonlarının dinlenmesi ve kısacası teknolojinin kullanılması ile elde edilen deliller ve hukuka aykırı metotlar da tartışıldı. Sonuç şudur: " ...bu alanda da hukuka aykırı metotların kullanılması yasaklanmalıdır. Telefonların polis veya gazeteciler ya da özellikle özel dedektifliğe heves edenler tarafından dinlendiği, bilgisayar programlarına girildiği, evin içinin kamerayla izlendiği bir ülke, bir hapishaneden farksızdır ve bu yol bir defa açıldığında ne huzur, ne güven, ne de özgürlük kalır"
Bu nedenle 1982 Anayasasının 38 maddesine göre "Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez". Bu düzenlemeyi sadece yasalara aykırılık değil, hukuka aykırılık olarak değerlendirmeliyiz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararında çok haklı olarak altı çizilen bir hukuki tespit vardır: "Demokratik bir hukuk devletinde, delil elde etme, soruşturmanın temel amacı ve kolluğun görevi olmakla birlikte, bu amaç ve görev insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın mazereti olamaz." (15.10.2002 / 8-191/362 Karar)
Anayasanın 20 ve 22. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8 inci maddesinde koruma altına alınan haberleşme hakkının ihlali suretiyle delil elde edilmesi ancak kanunla belirlenen yöntem ve esaslara uyulması koşuluyla hukuka uygun sayılabilir ve aksi halde hukuka aykırılık vardır.
İnsanların hayatının gizli tuttuğu alanlarına hukuka aykırı olarak girmek, teknolojik tüm imkânlarla telefonları gizlice dinlemek ve kaydetmek hukuka bağlı bir Devlette, kimseye tanınmış bir hak olarak kabul edilemez. Hukuka aykırı davranmanın mazereti basın özgürlüğü olmadığı gibi, bir defa bile olsa hukuka aykırı davranmaya izin vermek demek hukukun güvenliğinden, sahip olduğumuz hak ve özgürlüklerimizden vazgeçmek demektir.
Hiç kimsenin ve hiçbir gazetecinin böyle bir sonucu istemeyeceğini biliyorum. (Fİ/TK)