çok kullanılan klişe bir sözcüktür "gizli aşk". yine de bu yazıya bu adı vermeyi yeğledim. çünkü olan biteni bana göre en doğru anlatan sözcük buydu.
aslına bakarsanız her aşk aslında "gizli"dir; ya da "maşuğa" açılana kadar "gizli" kalır. günün birinde bir şekilde aşık dile gelir ve "aşk" alenileşir. yine de bir süre gizlenir. artık iki kişinin ortak bir "gizi" haline gelmiştir. iki kişinin bildiği bir şeyi hemen her zaman daha çok kişi bilir. bu nedenle bir üçüncü, dördüncü kişi için de "gizli" değildir, aşık maşukuna aşkını dile getirdiğinde.
yine de bu haliyle bir "gizli aşk"tan söz edebiliriz. henüz "aşk kamusal" alana açılmamıştır çünkü. kamusal alana açılması ise aşkın kamuya yönelik olarak bir yolla ifade edilmesiyle mümkün olur. sıklıkla bunu "aşkların ilk farkına varanları" olan aşıkların çevresindeki çocuklar yapar:
-"anne/baba; abim/ablam ...'yı seviyor biliyor musun?"
ya da mahalleden bir başka çocuktur, onları el ele, kol kola, diz dize, kucak kucağa ve bazen de dudak dudağa görmüştür. iş oraya vardığında artık kamusallaşma tamamlanmıştır.
çocukluğumda bir arkadaşımın ablası ve mahallemizin güzel kızlarından birisini, sokağın alt ucunda bir özel arabadan inerken görmüş, hemen arkadaşıma söylemiştim. o da ablasına sorunca ablası beni bir yerde yakalamış, kibar bir ifadeyle "bir sevgilim olunca kardeşime onu ben kendim söyleyebilirim, küçücük aklınla yalan yanlış şeyler söyleme bundan sonra" diyerek bir "zılgıt" çekmişti.
aşk şiirleri
bu tür dışa vurmalar dışında en sık rastlanan ifade yolları arasında "şiir" başta gelir. her aşık, hemen şair olur nedense. belki de bizde aşığa "aşık" denmesinin nedeni budur. dünyanın en güzel şiirlerini aşıklar yazmışlardır. çok azı öyledir aslında, iyi şiir yazmak için de aşık olmak bir zorunluluk değildir ama yine de en iyi, en ünlü şiirler "aşk şiirleri"dir.
her ademoğlu ya da havvakızı yaşamının en azından bir döneminde mutlaka bir "aşk şiiri" yazmıştır. biraz daha becerikli olanlar, müzikle haşır neşir olanlar aşklarını şarkıyla, türküyle, besteyle, güfteyle dile getirirler ve bu sırada kamuya açarlar. bazıları da filmlerde sık, gerçek hayatta az görülse de sevgilisinin penceresinin altında duygularını terennüm ederek, başına bir saksı ya da ayakkabı teki gelene kadar kamuya açık eder aşkını.
aşk gerçekten "gizli"yken, yani "maşuğun bu aşktan haberi yokken" en sık dışa vurulma yolu ise mektuplardır. aşk mektuplarının her biri aslında bir "edebiyat eseri"dir. içeriği, söyleniş biçimi ne olursa olsun. bir insanı, o insanın gözünden başka bir insanı, bir hissi ve o hissin insanda yarattıklarını ortaya koyar. dahası bir talepte bulunur ve geleceğe dair bir umut, bir çağrı, bir sonu hayal eder. bazen de o sonu ifade eder. kocaman bir yaşam dilimini o elle yazılmış sayfalarda sıralar, anlatır.
aşk mektupları
"ben hiç aşk şiiri yazmadım" sözü ne kadar yalansa, "ben hiç aşk mektubu yazmadım" demek de o kadar yalandır. çok azı saklanır onların. genellikle kaybolur. belki de "kayıp aşk"ların tarihi yazılmalıdır. ama belleklerde izi vardır her zaman. o da çoğu zaman asıl halinden çok farklıdır. ama akla gelince yine güzel duygular uyanır insanda. kendi yazdığını anımsamak kadar başkalarının yazdığını okumak da duygulandırır ve haz verir insana.
hep şunu söylerim. gerçekten aşık olmasanız da aşkı en az yaşadığınız dönemlerde becerebiliyorsanız bir aşk şiiri, ama bunu yapamıyorsanız bir "aşk mektubu" yazmalısınız!
o duyguları bir an bile olsa, hatta yalan bile olsa hissetmek, yalnız ruhu değil, bedeni de bazı kirlerden, toksik maddelerden temizler çünkü. kısacası iyi gelir insana.
bunu çok sık yapmasam da çeşitli biçimlerde elime geçen "aşk mektupları"nı okumayı severim. çok ünlü olanları basılıdır zaten; bir kaçının elinizin altında olması, zaman zaman açıp onlardan birisini okumak iyi gelir bana.
aşığına ulaşmamış bir mektup
istanbul'a geldiğimde her fırsat bulduğumda eski kitapların, fotoğrafların, yazıların, defterlerin, mektupların olduğu "sahaf"ları dolaşmayı severim. bu gelişimde de böyle yaptım. epey zaman harcadım. ilginç birkaç fotoğraf buldum aralarında. bir küçük not defteri, arkasındaki boş sayfalarına bazı notlar yazılmış bir broşür ve bir de zarfı yarım açılmış üzerinde yalnız "ös için" yazan bir mektup buldum. belli ki içinde mektup dışında başka bir şey var mı diye bakmak için öyle yarım açılmıştı. belki vardı, alınmıştı ama mektuba dokunulmamıştı. zarfı diğerlerinin arasına koydum ve bedelini ödeyip aldım.
eve geldiğimde uzun süre tereddüt ettim, açıp okumak için. ne de olsa özel bir mektuptu. sonra satışa çıkarılarak artık kamusal alana açıldığı için ve bedelini ödeyip aldığım için artık benim olduğunu düşündüm. yine de "özel" bir şey olduğu ve içeriğini bilmediğim için biraz tedirginlik duydum. zarfın yarım açılan kısmını dikkatle kesip içinden katlanmış üç sayfadan oluşan yazılı kağıdı çıkardım. kağıt o haliyle açılmış bölümden çıkarılmamıştı. başka bir deyişle ilk kez ben açıyordum ve yazanın dışında ilk kez ben okuyacaktım. tedirginlik giderek artan bir meraka ve heyecana dönüştü.
kağıtları ve zarfı masamın üzerine koydum, gidip kendime bir kadeh şarap koydum. geri dönüp kağıtları elime aldım. kağıtların bir yüzüne yazılmıştı. bir mektuptu.
kağıdı sararmaya başlamış, mürekkebi solarak farklı bir renk almıştı. ortasından aşağıya doğru fark edilir bir leke vardı. başında, sonunda içinde hiçbir özel isim, imza hatta tarih de yoktu. kolay okunur bir yazıyla yazılmıştı. hiçbir karalama ve silme izi görülmüyordu. zaman tayini yapamadım. diline bakarak bir kestirimde bulunmaya çalıştım. çok fazla eski sözcük yoktu. dili okur yazar bir insanın diliydi.
ama belli ki gerçekten bir aşk mektubuydu. içinde hissettiklerini ilk kez dile getiren ve bir erkek tarafından yazılan bir mektuptu. okudukça hoşuma gitti. yazanı ve yazılanı yani "aşıkla maşuğu"nu düşündüm, hayal ettim. o mektubun yazıldığını düşündüğüm zamana giderek, "eğer sahibine ulaşsaydı ne olurdu" diye aklımdan geçirdim. sonra "sahibine ulaşmayan" ya da ulaşsa bile "okunmayan" zamanı tahmin etmeye çalıştım. edemedim.
okumayı bitirdiğimde kadehdeki şarap da bitmişti. "güzel ve ömür boyu süren bir aşk olabilirdi" diye düşündüm bitirdiğimde, eğer yazan onu aşık olduğuna yollasaydı ya da benim yerime mektubun yollandığı kadın burada yazılanları okusaydı.
kimi zaman yaşamı bir mektubun yollanması ya da bir zarfın açılması değiştirir.
onun için yazdığınız mektupları mutlaka yollayınız ya da size gönderilmiş zarfları mutlaka açınız!
kapıyı çalan her "aşk"a merhaba! (ms/IC)