İlkokuldaki hayat bilgisi dersinde ezberlerimize kazılan yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı geçen Akdeniz iklimine sahip Hataylı bir çocuktu Barış. Belki de çocukken kartopu oynamayı hayal ettiği kışı ziyadesiyle yaşayamayışı içinde ukde kalmıştı ama ince uzun boylu ve sıska denecek kadar zayıf olan Barış’ın bünyesi soğuğa karşı güçsüzdü. İstanbul’un bize göre ılık ama ona göre sert olan sonbaharında kantindeki sobanın başında en korunaklı yere oturur, ideolojik tartışmaların yapıldığı ortamda konuşurken dişlerinin titremesine engel olamazdı. Bir süre sonra Barış okula gelmemeye başlamıştı. Cep telefonunun olmadığı zamanlardı, kaldığı yurdu aramış ama haber alamamıştık. Hastalandığını ya da memlekete gittiğini düşünmüştük. Çok geçmeden kantine tedirgin bakışlarla elinde bir fotoğrafla biri yaklaştı yanımıza. Fotoğrafı gösterdi, bildiğimiz Barış’tı işte. Tanıyıp tanımadığımızı sordu. Dayısıymış meğer ve 15 gündür haber alamıyorlarmış. Bilgimizin olmadığını söylediğimizde umutları iyice kırılan yaşlı adam ortamı terk ederken, birbirimizle hiç konuşmadan Barış’ın nereye gittiğini anlayarak, adamın arkasından bakakalmıştık. Sonbahar bitmiş, o yıl bilmem kaç yılın en çetin soğuğu yaşanıyordu yurdun batısıyla birlikte elbette en doğusunda. Bir süre sonra Barış’ın ölüm haberi düştü yüreğimize. Olayın nasıl olduğunu sorduğumuzda gidişi alışık olmadığı kış mevsimine denk geldiği için donarak öldüğü söylendi. Ne acıdır ki inandığı bir dava için mücadele etmek için gitmiş ancak soğuğa karşı yenik düşmüştü. Barış baharı bekleyememişti. O gün bugündür ‘Barış’ denildiğinde üşürüm ben. O sıcak kelime olan ‘barış’ her dile geldiğinde ardından bir yıkımla karşılaştık.
Oysaki soğuk olan savaşın adıdır. Soğuk evsizler, yoksullar için yıkımdır. Sıcaktan ölmezsiniz ama soğuğa karşı önleminiz az ve pahalıdır. Büyükşehir Belediyesi Diyarbakır’da eksi 20 derece soğuk alarmı haberini salık verince eminim ki hiç kimsenin evindeki yalıtımın yeterli olup olmadığını, su sayaçlarının donmaması için alınacak önlemi, araçların kar lastiğine ihtiyacı olduğunu, daha kalın giyecekleri veya kışlık ayakkabılarını, doğalgaz faturasının cep yakacağını, maddi gücü düşük olanların odun kömür stokunu düşündüğünü sanmıyorum. Çünkü mücadelede birlik olunmasa da kaygıda birlik oluşmuş durumda. Herkesin birçok yerde sokaklarda direnen insanların durumunu, oralardaki sıcak çatışmaların artık bir soğuk savaşa dönüşeceğini hissederek endişelendiğini biliyoruz. Tankların, topların, keskin nişancıların yanı sıra bir de soğukla mücadele edeceklerdi. Hepimiz bize anlatılıp durulan 100. yılında anma törenleri yapılan Kırım Harbi’ndeki 90 bin askerin donarak öldüğünü dinlemiş, soğuktan donan ayaklarını kendi başlarına kesen gerilla hikayelerinin tanığıydık. Bu hikayeleri dinlerken üşürdük. Kar, soğuk ve ölüm haberlerinin birbiri ardından geldiği bugünlerde Silopi’de üç Kürt kadın siyasetçinin ölüm haberi bizi bir kez daha üşüttü. Tıpkı üç yıl önce yine bir Ocak ayında, başımıza karlar yağarken Paris’te infaz edilen üç kadın siyasetçinin Delila’nın baharı bekleyişini anlatan “Sê Jinên Azad” şarkısıyla uğurlanırken üşüdüğümüz gibi.
Bugün milyonlarca insan, tıpkı dayısı gibi eline tutuşturduğu umut fotoğrafıyla barışı arıyor... Oysa Barış, kaldırıldığı buzdolabı rafında giderek tüm hücreleriyle donuyor... O raftan çıkacağı mevsimi yani baharı bekliyor.
Evet, yine başımıza karlar yağıyor. Ancak bu kar ilelebet sürmeyecek, mutlaka eriyecek ve elbet bahar gelecek... (BD/HK)
* Fotoğraf: Hasan Namlı - Diyarbakır/AA