Yıllar önce yazdığım bir şiirsel metinde demişim ki;
Gittin, şimdi dönmek telaşındasın! Velakin her gidiş, dönüşün hüznüne gebe. Ama aslolan şu ki; kimi gidişler yitiştir.
Bir örnek; adam çocuğunun derdine çare için diyar diyar dolaşmış. Çaresiz kalmış! Sonuçta nefesi kuvvetli bir “ermiş” zatı tavsiye etmişler.
Yol uzun, menzile hayli vakit var. Hele bu gece bir eve konuk olalım, sabah ola hayrola deyip, dayanmışlar yol üzerindeki bir evin kapısına. “Tanrı misafiri” diye baba oğulu konuk etmiş ev sahipleri.
Oğul o akşam ve sabah önüne geleni adeta “Daha yok mu?” dercesine silip süpürmüş.
Ev sahibi bu talancı konuklardan bizar halde, tanrı misafirlerini menzillerine sabah yolcularken “Hûn ê herîn ser zîyareta nebî / Dawîyên dawî vegerina we ji alîya me ne bî".
Ez cümle özetin özeti şu; “Gidişiniz ola, dönüşünüz olmaya…”
Ha, şimdi gidenlerin ardından kelam mı edeceğiz?
Kelamı, bilge halk, etmiş işte ya; “Gidişiniz olsun da dönüşünüz olmayıversin”. Giderken yediğiniz, beslendiğiniz çanağa sümkürmeyeydiniz iyiydi ya, neyse!
Haltınızı temizlemek sizin adınıza özür dileyerek yine ev sahibine düştü ya, bilmem farkında mısınız?
Kıssadan hisse, anlayana ders kabilinden yazmak, kelam dizmek elbette kıymetli. Hatta yazılanlardan dolayı itibar görmek de öyle. Ama ya icraat! Hani özlü sözde olduğu gibi; “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” misali vesselam…
Aralık ayının ilk haftası insan hakları’na ayrılmış ya! Özü, sözü bir olmayanlardan dolayı toplum içinde hakkı ihlal edilenlere de selam ederek… (ŞD/TY)