Bir yanda kendini 60'lı yılların özgürlük rüzgarlarına kaptırmış Batılı hippilerin doludizgin hissedilen sefahat coşkusu, diğer tarafta yüzyıllardır gelenekleriyle iç içe yaşayan, üstelik sert tavırlarıyla bilinen Giritliler.
Yunanlıların ayrı bir memleket olarak algıladığı koca adanın Matala köyünde bu ilginç birliktelik yıllar boyunca uyumlu bir şekilde devam etti, ta ki kilise ve askerî cuntanın temsilcileri ahlaki değerleri öne sürerek bu cennet köşeye burunlarını sokana kadar…
Gezi Parkı olaylarının dörtnala yaşandığı geçtiğimiz günlerde 6.İstanbul Belgesel Günleri Documentarist kapsamında az sayıdaki seyirciye ulaşabilen Hippie Hippie Matala! Matala! adlı renkli yapımın daha geniş kitlelere gösterilmesi dileğimiz.
Bu arada festival, programına direniş belgeselleri eklenerek üç gün uzatıldı, kapanış ve ödül töreni de 9 Haziran Cumartesi akşamı Gezi Parkı'da yapılacak.
Balıkçı köyünde çıplaklar
1960'ların başından itibaren kafa dinlemek isteyen serbest ruhlu turistlerin uğrak yeri, fakir balıkçı köyü Matala'da yerli halk kendilerinden epey farklı olsalar da yabancıları bağrına basıyordu. Muhteşem bir koya nazır, kayaya oyulmuş eski mezar odalarının oluşturduğu mağaralara yerleşen kadınlı erkekli hippiler farklı müzikler dinleyip acayip danslar etmekte, nispeten açık saçık giyindikleri gibi bol bol alkol tüketip esrar bile içmekteydiler. Esnaf bu durumdan fazlasıyla hoşnuttu, hele de sarışın kadınlarla olmaktan hoşlanan balıkçı Yorgo'nun keyfine diyecek yoktu, bu bağlamda Joni Mitchell'ın bile adı geçiyordu. Dünya çapında tanınmakta olan Matala adeta bir hac merkezine dönüşürken bir kez gelen tekrar tekrar dönüyor, bazı ziyaretçiler mevsimler boyunca bu sıcak beldeden ayrılamıyordu.
Derken dinî otoritenin temsilcisi olarak rahip bu münasebetsizliğe dur denmesi gerektiğine kanaat getirdi. Muhafazakâr köylülerin kızları evlilik öncesi cinsel ilişkiye cesaret edemedikleri için Matala ve çevresinden genç delikanlılar kendini cömertçe sunan yabancı kadınların koynuna girmekten geri durmuyor, bu da ahlaki çöküntüye sebebiyet veriyordu: Mağaralarda çırılçıplak gezinen hippilerin seks saplantıları, hatta sınırsız orjileri dilden dile dolaşıp günah yuvası haline gelen memleketin adını lekeliyordu. Oysa hayatın anlamını çözmeye çalışan, aralarında felsefi konulardan politikaya birçok konuyu derinlemesine irdeleyen 68 kuşağı aşkın gücünü çoktan tatmış çiçek çocuklardı; aralarında Vietnam savaşı yüzünden ABD ordusundan ayrılmış ve militarizmi redddeden barışseverler de önemli yer tutuyordu. Yunanistan'ı inleten askerî cuntanın böylesine bir topluluğa tahammülü kalmadığından faşist müdahale gecikmedi ve rüya sona erdi.
Statükoya hayır demek
15.Selanik Film Festivalinde görücüye çıkmış olan 75 dakikalık eğlenceli belgesel dönemin ruhunu şarkıların yardımıyla da yakalıyor. Hem hippilerin hem de köylülerin o dönemdeki ve bugünkü görüntü ve röportajlarıyla bezenmiş zarif yapım insanlığın bir süredir uyuşturulan özgürlük dürtülerini biraz nostalji, biraz da romantizmle su yüzüne çıkarıyor. Yorgos Varelas'ın hassasiyetle yönettiği eserde yer bulan Yunanistan krizinin etki ve tepkileri bir yana, baskıcı kapitalist devlet mekanizmalarının altında ezilmiş halkların isyan duygularının günümüzde ayyuka çıktığı malum. Dayatılan tüketim modellerine karşı durarak yeniden biçimlenen toplumlar tekrar doğaya ve geleneksel yaşam biçimlerine yönelmekte. Yunanistan adalarına anakara şehirlerinden kaçıp yerleşen gençlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Girit ise ülke ekonomisinin en büyük bataklarından biri olarak anılan 2004 Olimpiyat oyunlarına kadar kimliğini korumak için epey direnmişti: Geleneksel olarak silah taşımaya alışkın bağımsız ruhlu Giritliler'in empoze edilen güvenlik politikalarıyla barışmaları zor oldu. Matala ise Türkiye'nin çok daha sonra keşfedilen ve arsız sermaye tarafından talan edilen tatil beldelerine göre kendini gayet iyi korumuşa benziyor. Fakat benim size naçizane tavsiyem Kıbrıs AB'ye kabul edilene kadar Avrupa'nın en güney ucu olarak tanıtılan ve Matala'nın güneybatısında bulunan Gavdhos adası.
Afrika'ya Girit'ten bile daha yakın olmasına rağmen Tansu Çiller'in Kardak kayalıkları krizi sırasında Türkiye'ye dahil etmek istediği çorak ada bir zamanlar koyun sürüleriyle anılırken son yıllarda alternatif yaşam peşindeki marjinallerin yatağı durumunda, bir göz atmakta fayda var… (MT/ÇT)