* Fotoğraf: Canva
Gıda milliyetçiliği...
Elbette sözlüklerde, ansiklopedilerde daha derli toplu, kapsamlı tanımlara rastlamak mümkün. Ama kendi gördüğüm, anladığım şekliyle tarif etmem gerekirse; yiyecek ve içeceklerin ulus devletlerin sınırlarına riayet ettiğine ya da - daha fenası - etmesi gerektiğine duyulan naif inanç...
Yunanistan'ın başkenti Atina'da, Elefterios Venizelos Uluslararası Havalimanı'nda uçağımızın saatinin gelmesini bekliyoruz. Önümde koca bir fincan "Yunan kahvesi"... Bundan saatler önce, bu sefer İstanbul Havalimanı'nda yarı uyur yarı uyanık bir halde bizi Atina'ya getirecek uçağı beklerken önümde duran kahveyi istemek için ise "Türk kahvesi" demiştim.
Birkaç saat arayla içtiğim iki kahve arasında isimleri dışında bir fark var mı? Damak tadım bana olmadığını söylüyor.
Biraz araştırdığımda karşıma çıkan internet sayfaları ise içtiğim kahvenin Ermenistan'da "Ermeni kahvesi", Bosna-Hersek'te "Boşnak kahvesi", Kıbrıs'ta "Kıbrıs kahvesi" olduğundan bahsediyor. Ve bir de "yanlış isim" ile sipariş verildiğinde insanların yüzünde oluşabilecek hoşnutsuzluktan...
Gıda milliyetçiliğinin bir fotoğrafı olsa şüphesiz bu hoşnutsuz yüz ifadesi olurdu. Bense elimde ismini vermek istemediğim kahvem, biraz da kendimi bundan azade tutabilmiş olmanın iç rahatlığıyla gıda milliyetçiliğinin ne olduğuna biraz daha yakından bakıyorum.
Ve görüyorum ki benim sadece isimler üzerinden düşündüğüm "gıda milliyetçiliği" bundan çok daha farklı şekillerde de kendisini gösterebiliyor.
Yemeğin milli kimliği olur mu?
Söylediğim gibi, konuyla ilgili daha kapsamlı tanımlar, "mutfak milliyetçiliği" ya da "gastro-milliyetçilik" olarak da ifade edilen gıda milliyetçiliği kavramının, "milliyetçiliği ve milli kimliği teşvik etmenin bir yolu olarak gıdanın ve tarihinin, üretiminin, kontrolünün, hazırlanmasının ve tüketiminin kullanılması" anlamına geldiğini ortaya koyuyor.
Milliyetçiliği ve milli kimliği teşvik etmenin yolu olarak yemek...
Sadece ortak bir dil, kültür ve tarihe sahip olduğu düşünülen insan gruplarını değil, yiyip içtiklerini de bir ulus devletin sınırları içine, o ulus devletin sınırlarını belirlediği milli kimliğin duvarları arasına hapsetme çabası...
Muhakkak beyhude bir çaba...
Öte yandan, 27 ülkenin Avrupa Birliği (AB) çatısı altında toplanmayı seçtiği Avrupa kıtasında dahi aşırı sağ popülizmin ve milliyetçiliğin son yıllarda iyiden iyiye yükselişe geçtiğine, gıda milliyetçiliğinin de bunun tezahürlerinden biri olarak kendisini gösterdiğine şahit oluyoruz.
COVID-19 pandemisinin ve Rusya-Ukrayna savaşının devam ettiği günlerde farklı örneklerle anla(t)maya çalışalım...
"Daha pahalı da olsa yerli gıda tüketin"
Politico'dan Zosia Wanat ve Eddy Wax'in değerlendirmesine göre, Avrupa'nın gıda milliyetçilerinin gıdalar üzerinden milliyetçilik yapmak için yeni bir mazereti var: COVID-19 krizi sonrası toparlanma.
Buna göre, "hükümetler yerli ürünleri yemeyi vatanseverlik ile eşitleyen korumacı gündemlerini dayatmak için pandemiye sarılıyor."
Örneğin, Fransa'nın eski Tarım Bakanı Didier Guillaume (2018-2020), yurttaşları "bir gıda ve tarım vatanseverliğine" davet ediyor, daha pahalı olsalar bile İspanya'da üretilen çilek ve domateslerden değil, Fransa'da üretilenlerden almalarını salık veriyordu.
Polonya hükümeti de aynı dönemde 15 yerli işletmeyi Polonyalı çiftçiler yerine diğer AB ülkelerinden süt aldıkları için ifşa etmişti.
Yerli üreticiyi destekleyip teşvik etmek önemli olmakla birlikte Avrupa'da yükselen bu trend AB içinde "ortak pazara bir tehdit" olarak değerlendirildi.
Gıdanın "kökeni" gıda güvenliğini garanti eder mi?
Bundan yıllar önce, 2016 yılında, Avrupa ülkelerindeki gıda milliyetçiliğini ele alan başka bir makalede ise siyaset bilimci Herman Lelieveldt, gıda üreticilerinin paketlerin üzerine ürünün hangi ülkeden geldiğini gösteren işaretler koymaya gittikçe daha istekli olduğunu yazmıştı.
Lelieveldt'e göre, bu durum "Avrupa'da yeni bir gıda milliyetçiliği dalgasına" işaret ediyordu. Lelieveldt'ten dinleyelim:
"Gıda milliyetçiliğinin tartışmasız en somut örneği, Britanyalı perakendeci Tesco'nun Mayıs 2013'te İskoçyalı tüketicilerine bundan böyle sadece İskoç kümes hayvanları satacağına söz vermesiydi.
"Tesco'nun bu kararının arkasında bir at eti skandalı yatıyordu. Britanyalı ve İrlandalı perakendecilerin sattığı hazır yemeklerin içinde dana eti yerine farklı miktarlarda at eti olduğu ortaya çıkmıştı.
"Tesco'nun etin ulusal kökenini garanti ederek tüketicilerinin güvenini kazanmaya çalışması ise kendi içinde oldukça ilginç.
"Her şey bir yana, bir ürünün tedarik edildiği alanı sınırlandırmanın tam olarak nasıl bir garanti verdiği sorgulanabilir. Böyle bir güvence tek başına gıda hilesini engellemez. Tesco'nun stratejisi, gerçekte gıda milliyetçiliğinin gücü üzerinden tüketicilerin güveninin geri kazanmaya yönelikti."
Gıda milliyetçiliğinden gıda faşizmine
İtalya ve faşizm...
Maalesef on yıllar sonra yeniden yan yana duyduğumuz iki kelime...
Başkent Roma'da ekonomi gazetecisi olarak çalışan Benjamin Macshane, aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri partisi ve beraberindeki sağ koalisyonun kazandığı genel seçimler öncesinde kaleme aldığı makalede, gıda milliyetçiliğinin "gıda faşizmine" evrildiğini söylüyordu.
TIKLAYIN - Sonuçları ve düşündürdükleriyle İtalya seçimleri
Macshane, "gıda faşizmi"ni Roma'daki Vittorio Meydanı'nın (Piazza Vittorio) son yıllardaki dönüşümü üzerinden özetle şöyle anlatıyordu:
"Vittorio Meydanı, bu yaz Roma'nın ve bunun bir uzantısı olarak İtalya'nın kimliğinin tartışıldığı yeni bir savaş alanı haline geldi.
"Mussolini'nin faşist politikalarının aşırı sağcı varisi olan İtalya'nın Kardeşleri partisi ve parti lideri Giorgia Meloni, belediyedeki nüfuzlarını meydanda bir yemek festivali düzenlemek, böylelikle meydana yeni bir isim, 'İtalya Meydanı' ismini vermek için kullandılar.
"Bir zamanlar mülteci ve sığınmacıların kendi ülkelerindeki siyasi konular hakkında protesto gösterileri düzenlediği meydan, şimdi pizza, makarna ve porchetta (bir çeşit domuz kızartması) ile dolu.
"Bu, belki de uluslararası kamuoyu için önemsiz bir durum; fakat yemek Sağ'ın siyasi kimlik duygusunu kendi çıkarları için ustaca kullandığı bir araç olageldi. Bu da 'gıda faşizmi'ni beraberinde getirdi. Göç hakkında şikayet etmek için yemekleri kullanmak: 'Önce işimizi aldılar; sonra spagettimizi noodle'a çevirdiler, şimdi de raviolimizi mantıya dönüştürüyorlar.'
"Giorgia Meloni'nin Vittorio Meydanı'nın çok etnisiteli canlılığının yerine ne kadar kolay bir şekilde 'İtalya Meydanı'nın milliyetçi gıda faşizmini koyduğundan korkan İtalyalılar için bu daha başlangıç olabilir."
Putin varsa patates kızartması yok
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesiyle başlayan savaş da özellikle gıda milliyetçiliğini farklı bir boyutuyla karşımıza getiriyor.
Rusya ve Ukrayna iki komşu ülke; dolayısıyla, iki ülke halkı ister istemez siyasi sınırlardan çok daha fazlasını paylaşıyor.
"Evet, gıda politiktir" diyen gazeteci Anthony Elghossain'e göre, özellikle Avrupa'da pek çok restoran, şef ve barmen ise savaşın etkisiyle bazı yemekleri menülerinden çıkarıyor veya adını değiştiriyor.
Örneğin, Avrupa'da birçok şef, "Kiev Tavuğu"nun adını, Ukrayna dilindeki haline daha yakın olması için "Kyiv tavuğu" olarak değiştirmiş.
Ukrayna'nın komşusu Polonya'daki satıcılar ise daha önce "Rus mantısı" olarak sattıkları ürünü artık "Ukrayna mantısı" diye satıyor. Elghossain'in söylediğine bakılırsa, Polonyalı bir satıcı "farklı ve daha şiddetli bir yaklaşım izliyor." Onun dükkanında mantının adı artık "Rus olmayan mantı".
Okyanusun diğer yakasında, Kanada'da da benzer bir yaklaşımla karşılaşmak mümkün: Quebec'teki bazı restoranlar söylenişi Putin'i andırdığı için "poutine" (bir tür patates kızartması) adını artık kullanmıyor.
Bu ve bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.
Tüm bu örnekler ise bize şunu gösteriyor:
Geçmişi 18. yüzyılın sonlarına dayanan, yani aslında görece yeni bir kavram olan millet ve milliyetçilik, yemek gibi ilk bakışta ideoloji ve siyasetten en azade olduğunu düşündüğümüz alanlara bile sirayet edebiliyor.
Peki, siz... Siz milliyetçiliğinizi nasıl alırdınız?
Dünyadan kısa kısa...Bir karikatür: İngiltere'deki siyasi istikrarsızlığın sebebi Brexit
Malum; İngiltere Başbakanı Liz Truss, göreve geldikten yalnızca 44 gün sonra görevinden istifa etti. The Guardian gazetesine bağlı The Observer'da çıkan bir karikatür, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın sebebinin "Muhafazakar Parti'nin Brexit devi" olduğu görüşünü paylaşıyor. Buna göre, olanların sorumlusu Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılma kararı... Bir video: ÇKP 20. Ulusal Kongresi'nden enstantaneler...
Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20. Ulusal Kongresi'nin 22 Ekim'deki kapanış oturumunda Çin eski Devlet Başkanı Hu Jintao'nun ÇKP Genel Sekreteri ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in konuşması öncesinde anlaşılmayan sebeple dışarı çıkarıldığı görüldü. Çin devlet haber ajansı Xinhua, sonrasında sosyal medya hesabından paylaştığı bir mesajda Jintao'nun "iyi hissetmediği için ekibi tarafından salondan çıkarıldığını" yazsa da bu açıklamanın ne kadar inandırıcı olduğu elbette tartışılır. Bir hatırlatma: Bugün, 26 Ekim İnterseks Farkındalık Günü * Görsel: Pixabay Bugün 26 Ekim İnterseks Farkındalık Günü. Bu gün anlamını ABD'nin Boston kentinde 26 Ekim 1996 tarihinde gerçekleştirilen dünyadaki ilk interseks protestosundan alıyor. O zaman bir kez de buradan yazalım: İnterseksler vardır! Kutlu olsun... |
(SD)