''Beni Fransa'ya ilk getirdiklerinde, yaklaşık bir hafta on gün boyunca hiç sesim çıkmamış. Hiçbir şeye tepki vermeyen bir bebek düşün. Annemle babam çok endişelenmişler. Muhtemelen şoktaydım. Sonra bir gün sesimi duymuşlar ve normale dönmüşüm. Artık Fransa'da yaşamaya hazırdım.''
Gibbon yeni doğmuş bir bebekken Fransız bir aile tarafından evlatlık alınarak Sri Lanka'dan Fransa, Nyons'a getirilmiş. Hiperaktif bir çocuk olan Gibbon erken yaşta çeşitli sportif aktiviteler yapmaya başlamış.
''Spor yaparak büyüdüm ama eğitimim söz konusu olduğunda annem ve babamı memnun edecek bir alan seçmem gerekti. En azından ben öyle hissettim. Annem eczacı, babam diş doktoru idi. Onlara layık olmam gerektiğini düşünerek mühendislik okudum. Ailem bana baskı yapmadı ama benden her zaman en iyisini yapmamı bekledi. Mezun olduktan sonra Paris'te bir şirkette işe girerek oraya yerleştim. İşe yeni girmiş genç birisi için maaşım dolgun ve şartlarım da iyiydi. Ancak iki sene sonra bir şeylerin yolunda olmadığını hissettim. Depresyona girmeye başladım. İş hayatındaki ben, başka birisi gibiydi. İş, stres, yoğun tempo, şehir beni çok yormuştu. İşten ayrıldım. Önce eve, ailemin yanına döndüm. Daha sonra sualtı dalış diploması almak ve İspanyolca öğrenmek için Kolombiya'ya gittim.''
''Paris'teyken birileriyle buluştuğumda konuşulan konu genellikle iş ve maaş üzerine olurdu. Kim olduğunuzu, işiniz ve pozisyonunuz belirlerdi. Ama Kolombiya'da böyle değildi. Orada hayatımız basit şeylerden ibaretti. Kolombiya çok sıcaktır. Herkes ince ve sıradan kıyafetler giyinir. Paris'te ise sokakta sosyal farkları görmek mümkün. Çünkü nasıl göründüğün ve nasıl giyindiğin ne kadar para kazandığını gösterir. Kolombiya'da gördüğüm bu basit yaşam beni çok mutlu etti. Kendimi daha hafif hissettim. Kazandığın para ya da maaşınla kim olduğunu göstermek zorunda değildin. Kendin olman yeterliydi. Elbette Fransa'yı, oradaki arkadaşlarımı ve ailemi özlüyordum. Ama yaşamak istediğim yaşam bu basit olandı.''
Latin Amerika gezisi sırasında tanıdığı olanakları kısıtlı insanlarla bağ kuran Gibbon kendi projesini başlattı. Bu proje ile amacı sponsorlar aracılığıyla fakir bölgelerde yaşayan insanların çeşitli spor aktivitelerini deneyimlemelerini sağlamaktı.
''Latin Amerika'da tanıştığım insanlar doğal güzelliklere yakın olmalarına rağmen oralara gitmemişti. Denizi görmemiş olanlar vardı.'' diyen Gibbon aslında projesi dahil yaptığı her şeyin bir varoluş mücadelesine dayandığını söylüyor.
''Bazen evlatlık alınmasaydım hayatım nasıl olurdu diye merak ediyorum. Ailemin bana sağladığı imkanlar için minnettarım. Yoksa muhtemelen Sri Lanka'da hayat mücadelesi veriyor olurdum. Fransa'dayken çocukluğumdan bu yana okulda veya bir grup içerisinde mutlaka kendimi bir şekilde belli ederdim. Yaptığım işler ve projem bile aslında varoluşum ve kimliğim ile ilgili. Projenin web sitesi ve sosyal medya hesaplarında kendi kimliğimi gizli tutuyorum. Önemli olan kim olduğum değil; bir şeyler yaparak kendimi var edişim. Bence bunun kökeninde bebekken biyolojik ailem tarafından terk edilmiş olmak yatıyor. Dolayısıyla ismimi vermesem bile başka hayatlara dokunarak belki de tek bir şey kanıtlamak istiyorum. ''Ben varım ve bu hayatım parçasıyım.''
'Gibbonning The Globe' Projesi'nin websitesine ait link: https://www.gibboning-the-globe.com/