2013 yılında dünya Türkiye ve Ukrayna'daki ayaklanmalarla çalkalandı. Eylemcilerin barikatlarına ve polisin sert tutumlarına tanıklık ettik. Hem Gezi’de hem de Maidan'da yaşanılan olaylarda ortak olan ve olmayan şeyler görmek mümkün.
Halk ayaklanmaları ülkeyi yöneten erklerden bağımsız değildir. Ekonomik liberalizm ve siyasal demokrasi vaatleriyle iktidara gelenlerin zamanla nasıl sekter hale geldiği ile dolu olan insanlık tarihi, yapraklarına AKP hükümetini de ekliyor.
27 Mayıs 2013 tarihinde Taksim'deki Gezi parkının yıkılıp, yerine yapılacak Topçu Kışlası’nın protestosu sırasında, polisin orantısız müdahalesi milyonlarca insanı ayaklandırdı. Bunun sebebi olarak orantısız müdahale gözükürken, arka planında hükümetin 11 yıl boyunca insanların yaşam biçimlerine karışması, uzun tutukluluk süreleri, zamlar, kürtaj ve sezeryanın yasaklanması gibi nedenler vardı. Bu yüzden Geziciler bir özgürlük özlemiyle sokağa çıkmıştı.
Çok değil Gezi ayaklanmasından beş ay sonra Kasım ayında, Yanukoviç'in Ukrayna-Avrupa Birliği Ortaklık Anlaşmasını imzalamayı reddetmesi üzerine Ukraynalılar ayaklandı. Yanukoviç'in AB'ye sırtını dönmesi yüzünü Rusya'ya dönmesi anlamına gelirken, bu Ukraynalılar için otoriter bir rejim altına girmekti. Çok yoğun şiddet olayların yaşandığı Ukrayna'da da halk özgürlük özlemini dile getiriyordu. Her iki devletin otoriter tutumları, Gezi ve Maidan ayaklanmalarının ortak nedeni oluşturuyordu.
Gezi ve Maidan'da ortak paydalar
Gezi’de siyasi yapıya baktığımızda, ulusalcı, sosyalist, milliyetçi ve liberal düşüncedeki insanların bir arada olması da söz konusu. İşte Gezi’yi Türkiye tarihinde farklı kılan bu. Ne demişti MEB bakanı Nabi Avcı, ''Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi, beş günde başardık ve normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek olan birbirinden çok farklı kesimleri grupları fraksiyonları toz duman içerisinde bir birleriyle buluşturduk" .
Maidan'a baktığımızda da farklı siyasi görüşten ve tabakadan gelen insanların, işbirliğini görmekle beraber, Gezi'de olduğu gibi orda da büyük bir emek hareketi yok. Ama sokağa çıkma nedenleri birbirine benziyor.
Bilgi Üniversitesi'nin Gezi'de yaptığı ve İlko Kuçeriv Demokratik Girişimler Vakfı ve Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü’nün Maidan'da yaptığı araştırmayı kıyaslayalım,
* Gezi'deki katılımcıların yüzde 70'i kendisini hiçbir partiye yakın hissetmiyor iken, Maidan'daki katılımcıların yüzde 91’i hiçbir siyasi organizasyona katılmadan, bireysel tercihi ile geldiğini söylüyor. Bu her iki ülkede kendiliğinden gelişen bir örgütlenme olduğunu gösterirken, kurulan tıbbi yardım merkezleri ve yemek sunulan yerler ile beraber yaratılmak istenilen fiziksel ortamın benzer olduğunu görüyoruz.
* Gezi'deki katılımcıların yüzde 92.4'ü başbakanın otoriter tavrından dolayı geldiğini söylerken, Maidan'daki katılımcıların yüzde 68,2’si Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in istifa etmesini isteyerek benzer bir noktada duruyorlar.
Gezi, Maidan ve Nazizm
İnsanların özgürlük özlemi ile sokaklara çıktığı gösterilerde Gezi ile ve Maidan arasında farklılıklar görebiliriz. Sertan Batur'un çevirisi yaptığı Rusya Sosyalist Hareketinden Ilya Budraitskis röportajında Maidan’da farklı ezilen sınıflardan insanlar mücadele ettiğini, bunların arasında işçilerin, işsizlerin, yoksul serbest meslek sahiplerinin, gelecekte iş bulamayacak olan öğrencilerin olduğunu söyledi.
Ancak Gezi protestocuları sabah ofise akşam eyleme giden insanlardan oluşmakla beraber, yoksulları ve işsizleri etkilediğini söyleyemeyiz. Bu yüzden fakir tabakada olan insanları etkilemek bakımından Maidan, Gezi’den daha başarılı oldu. Bunu ayaklanmadan on ay sonra yapılan yerel seçimlerde, AKP'nin fakir mahallelerde yüksek oy almasından anlayabiliriz.
Aslında hem AKP'nin hem de Ukrayna’daki Nazi gruplarının yoksulları etkilemesinde şaşırılacak bir şey yok. Çünkü genel olarak sol hep orta sınıftan destek almıştır.
Gezi ve Maidan hedefler bakımından da farklı eğilim gösteriyorlar. Gezi’nin mikro hedefi ağaçların kesilmesinin önlenmesi iken makro hedefi hükümetin yıkılmasıydı. Ama Maydan'ın mikro hedefi Yanukoviç hükümetinin istifa etmesi iken makro hedefi Rusya'nın egemenliğinden kurtulmaktı. Ukraynalıların Gezicilere göre daha büyük hedefler peşinde koşmakla beraber, benzer hedef olan hükümetin devrilmesi konusunda da Maidan daha başarılıydı, çünkü Yanukoviç'e ülkeyi terkettirmeyi başardılar. Ancak bu başarının altında, Sağ sektör ve Svoboda gibi faşist (Nazist) grupların yıkıcı eylemleri var ve onların bu sert protestoları, nüfusun büyük çoğunluğunu da etkisi altına alması, Yanukoviç'i etkisiz kıldı.
Peki Ukraynalı Nazist gruplardaki yıkıcılığın kökeni ne? L. Mumford faşizmin kaynağını, ekonomide değil insan ruhunda, acımasızlıktan hoşlanma ve aşırı gururda ararken, Erich Fromm da ruhbilimsel bir sorun olarak görüyor. Ancak Fromm hem bu ruhbilimsel etmenleri, toplumsal-ekonomik etmenlerin biçimlendirdiği etmenler olarak görürken hem de bütün bir halk üzerindeki etkisini, ruhbilimsel etmenler olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor.
Tabii faşist grupların Ukrayna halkını arkasına almasında, Putin'in otoriter kişiliğine karşı tek çare olarak görmesiyle beraber, güçlü bir işçi sınıfının olmaması, oligarkların buyruğuna giren Komünist Parti'nin, bir zamanlar Yanukoviç'e destek vererek güvenini yitirmesi ve faşist grupların Maidan'a dökülen yığınlar gibi orta ve alt sınıftan gelmesi de var. Bu yüzden Sağ Sektör ve Svoboda'ya karşı olmak, Putin'den yana olmak anlamına geliyordu.
Sağ Sektör ve Svoboda'nın savunduğu Nazi Almanyasına bakığımızda da, Hitler’den önce artan toplumsal bunalım, nasyonal sosyalizmin önemli bir kaynağını oluşturan bir düşünce değişikliğine, bir yansıtmaya yol açmıştı. Eski orta sınıf üyeleri, sınıflarının ekonomik ve toplumsal yazgısının farkında olmak yerine, kendi yazgılarını, bilinçli olarak ulusun yazgısı çerçevesinde değerlendirmeye başladılar. Yaşanan toplumsal bunalımın sorumluluğu, bu kez ulusal yenilginin ve Versailles Antlaşmasının omuzlarına yüklendi; bu antlaşma bunalımın simgesi haline geldi (Fromm 96).
Maidan da öyle. Ukraynalılar artan ekonomik ve sosyal sorunlarını ulusun kaderi olarak görüp sokaklara çıkarken, Versailles'den farklı olarak, Ukrayna-AB Ortaklık Antlaşması imzalanmadığı için toplumsal bunalım meydana geliyordu. Çünkü Versailles Antlaşmasını imzalamak Almanya topraklarını, Belçika, Fransa ve Polonya'ya peşkeş çekmek iken, Ukraynalılar için de AB ile ortaklık antlaşmasını imzalamamak ülkeyi Rusya'ya peşkeş çekmekti . Ama yine bir antlaşma metni bunalımın simgesiydi. İşte Gezi'de bu yüzden yıkıcı bir eylemlilik yoktu. Ukrayna ve Almanya'daki gibi faşizmi ortaya çıkaran ekonomik ve toplumsal bunalım yoktu.
Haziran ayı boyunca Gezi'de özgürlük vurgusu hakimdi. Belki Ukraynalılar da, Rusya'nın yetkesini reddetme noktasında özgürlükçü bir duruş sergiliyor gibi gözükse de, yine Gezi ile ayrıldığı noktalar var.
Maidan Rusya'yı emperyalist bulup AB'ye katılmayı özgürleşmek olarak nitelerken, aslında burada üstü kapalı bir boyun eğme söz konusu. Evet Ukraynalıların isterlerse Rusya'nın etkisinden çıkıp AB-ABD'nin etkisine girme hakkı var ama bu biçimsel bir özgürlük olur.
Geziciler ise AB ya da ABD'ci bir tutum sergilemedi. Özgürlük taleplerini kendi yaşam biçimleri üzerinden ifade ettiler. Örneğin kadınlar kürtaj ve sezeryan hakkını, LGBTİ'ler yaşama hakkını, uzun süreli tutuklulukların durdurulmasını, içki yasağının olmamasını talep ettiler. Bu Gezicilerin özerk bir özgürlük talebi olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan Gezi, Maidan'dan daha olumlu.
Maidan ve Gezi Avrupa'da son yılların en büyük ayaklanmasıydı. Geziciler Mart ayındaki seçimlerde kaybeden taraf olurken Ukraynalılar ülkelerinin yazgısını değiştirmek için Rusya'ya karşı savaşıyorlar. Ama Putin'i yenmek hiç de kolay gözükmüyor. (CÖ/ÇT)