Geçen haftaki yazının ‘Gezi’den Çıkanlar’ serisinin sonu olacağını sanıyordum. Fakat yazınıma nokta koymak istediğim, kendi kendime “Tamam, bu kadarı kâfi” dediğim her anda kitaplar, belgeseller, yeni siteler ve her türlü görsel ila yazılı kaynak karşıma çıkıp, bana adeta “Biz de buradayız!” diyerek göz kırptı.
Fikrimce, Gezi Direnişi’ni bilen ve yaşayan ne kadar insan varsa o denli duygu, üretim ve her türlü duyusal ve hissel varoluş var. Bu yüzden yaşananları tek bir kalıba sokup yorumlamanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Benim burada yaptığım ise, kelimelerim ve zamanım yettiğince, yaşananların farklı yorumlamalarını her biri birbirinden farklı hislere sahip olan iç dünyalarınıza sunabilmek ve ruhlarınızın bahçesine yeni renkler tanıtabilmek.
Müziğin bu konuda hep çok başarılı olduğunu düşünmüşümdür. Nitekim direnişin rutininde de küçük mırıldanmalar ve melodiler hep vardı. Bazıları olaylar yaşanırken sıcağı sıcağına, bazıları da olaylar dindikten sonra olan bitenin ellerin ve kalplerin süzgecinden geçerek yazıldığı şarkılardan bahsedeceğim bu yazıda. Zaten kendisi bir direniş ve sesleniş türü olan müziğin, doğrudan direniş ile ilgili olanları nasıl oluyor bir bakalım.
‘Kalenin Dibinde Bir Taş Olaydım’ türküsü Türkiye’de bilinen bir türküdür. Fakat bundan üç ay kadar önce sokaktan geçen insanlara ‘Gezi’nin İçinde Bir Taş Olaydım’ türküsünü bilip bilmedikleri sorulsa, tahminimce çoğu kişi şaşırmış bir surat ifadesiyle bakardı. Şarkılarını tüm direnişçilere adayan Kızçeler grubu, Kerkük yöresine ait bir türküyü Gezi’nin dokusuna uydurmayı başarmış. Sayısı 10’u aşkın genç kadın, tanbur ve sanduka ile hem çalıp hem dans ediyor ve hep birlikte şu dizeleri söylüyor:
“Tomanın dibinde üç ağaç incir
Elinde kelepçe kelepçe kelepçe boynunda zincir
Zinciri çok sallama kolların incir
Kalk gidek meydanlara meydanlara meydanlara
Baba gönlüm eğlensin”
Halklar arasında yaratılmaya çalışılan kutuplaşma ve gerilime müzikal düzlemde cevaplar geliştirmeye çalışan ve 'kardeşlik içinde bir arada yaşama' ilkesine dayanan Kardeş Türküler grubu bu kez de şaşırtmadı ve tarzına uygun bir şarkı besteledi. Başbakan’ın, Gezi Parkı’nda yaşananları tencere ve tava çalarak protesto edenlere ilişkin yaptığı ‘Tencere tava hep aynı hava’ açıklamasından esinlenen grup, enstrüman olarak gerçekten tencere, tava, kaşık, çatal, bardak ve hatta rende kullanıyor. Son zamanlarda yaşanan doz üstü AVM yapılanmasını ve ‘hormonlu binaları’ da eleştiren şarkının klipi, ‘olması gereken bu’ dercesine Arnavut kaldırımlı, dar, sıradan bir şehir sokağında çekilmiş.
1985’ten beri, Türkiye’de verilen politik mücadelelere protest, özgün ve folk-rock tarzında yaptıkları bestelerle destek veren Grup Yorum, Gezi Direnişi esnasında politik ve müzikal üretimde bulundu. Türkiye'de biletli olarak yapılan en kitlesel konseri gerçekleştirmeleriyle tarihe geçmiş olan Grup Yorum ‘Gezi İçin Söylüyor’.
1970’lerin başında New York’un siyah gettolarında doğan Rap Müzik, dönemin beyaz, hegemon ve ırkçı söylemlerine bir tepki olarak sokaklarda ortaya çıkmıştı. Şimdiki ayrım siyah-beyaz tabanlı olmasa bile, buna benzer bir ötekileştirme Gezi Direnişi esnasında da ortaya çıktı: ‘çapulcular’ veya ‘marjinaller’. İktidara göre siyahlar çapulcular olurken, çapulcular dışındaki ‘zorla evde tutulan’ diğer yüzde elli de normal vatandaş sınıfına giriyordu. Aradan geçen 40 yıla aşkın süreye rağmen bugün Türkiye’de ötekileşen, marjinalleştirilen ‘çapulcuların’ bazıları kendilerini ifade etmek için yine Rap müziği kullandı.
Onur Dursun, nam-ı diğer Ozbi, Türkiyeli bir rapçi ve direnişin ilk günlerinden beri sokakta olan sivillerden biri. Abdullah Cömert öldürüldükten sonra ‘Asi’ adlı şarkıyı yazdı. Şarkısına ‘Direnişe gidiyorum, bir çanta, bir bez maske zulamda’ diye başlıyor ve sonrasında iktidara, polise, olaylar esnasında sessiz kalan yandaş medyaya ve tüm yandaş organlara karşı iddialı şarkı sözleriyle adeta ‘meydan okuyor’. Klipte Onur Dursun’un kendisi, ona silah doğrultan bir polise karşı şarkının sözlerini söylüyor.
Türkiye’de rap müziğin tanınmış isimlerinden biri olan Fuat Ergin de ‘Taksim Ne Olacak? Karar Bizim’ adlı bir şarkı besteledi. İstanbul’daki gökdelenleri birden çıkan çıbanlara benzeten Fuat, “Taksim’e gereken yeni bir vizyon, dalga dalga yayılır bu bayizasyon, turizm odaklı fermantasyon, ve bunu sana anlatıyor televizyon” diyerek, olayları son derece şiirsel ve satirik bir şekilde özetliyor; ve muhtemelen benim gibi bir çok insanı “Böyle sözleri nasıl yazabiliyor yahu?” dedirterek şaşkınlık içinde bırakıyor. Şarkının klibi ise canlı yayın görüntülerinin bir derlemesi.
‘Sık bakalım, sık bakalım’ diye başlayıp giden sloganı sanırım artık duymayan kalmamıştır. Şaşırtıcı değildir ki bu slogan farklı türden şarkılara ilham kaynağı olmuş durumda. Ütopya adlı rap müzik grubu da direnişe ‘Sık Bakalım’ adlı şarkılarıyla destek verdi. Polise isyan eden ve tek bacağı olmayan bir vatandaşın görüntüleri ile başlayan klip, sokaklardan görüntülerle devam ediyor. Şarkının sözleri oldukça iddialı.
Aynı slogandan esinlenen bir başka müzik grubu da Çapulcular. Direniş esnasında Çarşı’nın marşı haline gelen ‘Gaz Marşı’nın bazı kısımları Başbakan’a ithafen:
“Her fırsatta nefretini kusuyorsun Cumhuriyetin temellerine
Kendini delikanlı sanıyorsun ama
Cesaretin yok korumasız gezmeye.”
The Police grubunun seksenli yılların hitlerinden biri haline gelmiş olan ‘Every Breathe You Take’ şarkısını düşününce kişisel olarak aklıma Gezi Pakı hakkında hiçbir şey gelmiyor. Gelenlerin de nasıl geliyor bilmiyorum ama belli ki birileri düşünebilmiş. İşte, beyin kıvrımları fazlasıyla kıvrak olan bu arkadaşlar, namı-diğer ‘I Will Be Watching You’ olan bu şarkıyı ‘Seni İzliyor Olacağız’ şeklinde, direnişe uygun şarkı sözleriyle tekrar yazmış. Dinlemesi son derece keyifli.
Bohem olmak tam anlamıyla nedir pek emin olamıyorum. Fakat emin olduğum bir şey var ki o da Lazların hayatımda gördüğüm en bohem insanlardan olduğu. Bugüne kadar albümlerinde Türkçe, Lazca, Gürcüce, Hemşince ve Rumca şarkılara yer vermiş olan müzik grubu Marsis, Gezi Direnişi’nin en ‘bohem’ şarkılarından birini bestelemiş. ‘Oy Oy Recebum’ şarkısı"Gün gelir hesap sorar çapılcu deduklarun, halkı koyun mu sandın oy oy Recebum, bir gün gelir üstüne" diyor ve "Kaç kişiyiz saysana" diye soruyor.
İnsanın hayattaki her şeyi daha iyi hissetmesi, gerçekten ‘insan’ olabilmesi için acıdan geçmesi gerektiği söylenir. Hatta bunun aşk için de böyle olduğu düşünülür; vuslatı olmayan, can-azar aşk daha hakikidir. Bu tip acılardan geçmiş insanları, yazarları, şairleri ve bestecileri dinlerken de insanın bir şeyler hissetmemesi namümkündür; çünkü ürettikleri şeyler ‘gerçek’ ile alakalıdır ve içsel şeyler barındırır. O ‘insanlardan’ bazıları da Muhyiddin Abdal’ın sözlerini besteleyen Fazıl Say, ve ‘İnsan insan’ isimli bu besteyi seslendiren Cem Adrian, Güvenç Dağüstün, Burcu Uyar ve Selva Erdener.
“İnsan insan derler idi
İnsan nedir şimdi bildim
Can can deyü söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim
Muhyiddin der hak kadir
Görünür herşeyde hazır
Ayan nedir pinhan nedir
Nişan nedir şimdi bildim”
Olan bitene müziğiyle tepki gösteren sanatçılardan biri de Nazan Öncel. Gezi Parkı için yazdığı ‘Güya’ adlı şarkıyı Çapulcu Orkestrasıyla beraber çalıp söylüyor. Sanatçı soruyor: "Emek yıkıldı / Rüya yakıldı / Geziye n'olacak / Sonra n'olacak".
Ve tabii ki Duman... 90 kuşağının ergenlik çağına denk gelen dönemde, ben dâhil her gençte ‘cool’ tavırlarıyla hayranlık uyandıran, hem umursamaz hem isyankâr olabilmenin kitabını yazma yeteneğine sahip grup. ‘Biberine gazına, copuna sopasına, tekmelerin hasına’ ‘Eyvallah’ diyen Duman, “İnsanım dedim, vazgeçer miyim?” gibi nice kısa ve anlamlı ifade ile yaşananları özetliyor.
Takdir edersiniz ki sayısı belki onları bulan ve de günden güne çoğalan bestelerin tümüne burada yer vermem mümkün değil. Bu yüzden yer veremediğim onlarca güzel kalpten affola. Keyifli dinlemeler olsun. (İŞ/EKN)
Gezi’den Çıkan Belgeseller [10 Ağustos 2013]
Gezi'den Çıkan Siteler [03 Ağustos 2013]
Gezi’den Çıkan Kitaplar [27 Temmuz 2013]