Gezi’nin Haziran’ından, seçimin 24 Haziran’ına gelinceye dek beş yıl geçti. Aslında 24 Haziran, bu beş yıllık dönem açısından seçimin ikinci Haziran’ı.
Yoksa Haziran’lar, farklı umutlar mı veriyor/aşılıyor insanlara?
Gezi’nin Haziran’ından seçimin Haziran’ına gelinceye dek geçen beş yıla artan oranda; iş güvencesizliği, ölümlü iş kazaları, örgütsüzlük, işsizlik, hayat pahallılığı, borç ve gelir eşitsizliği, çocuk evlilikleri, kadın cinayetleri, intiharlar, ağızlara vurulan prangalar, savaştan beklenen çıkarlar, doluluktan taşan hapishaneler, yurt dışına giden beyinler, işlevsizleşen üniversiteler, iflasa koşan işyerleri, çöken tarımsal üretim damgasını vururken; iktidar topluma OHAL ilacını yutturma peşindeydi. Çünkü yerli ve milli İslamcı tek adam otoriterliği ülkeye ancak bu gömlekle giydirilebilirdi.
İktidar için Gezi’den geriye; iktidarla, liderinin baş ağrılarına yolaçan gerçek üstü kâbuslar, yandaşlarını yemleme hikayeleri, bir de zaman geçtikçe ‘bu iş zorlaşacak‘ korkusu ve telaşı kaldı.
Hani şu; Kabataş iskelesi civarında üstleri çıplak, altlarına deri pantalonlar giymiş yüz kadar çapulcu tarafından, türbanlı - tesettür giyimli genç anneyle arabadaki bebeğini darp edilişlerinin anlatıldığı; gazetecilerin yaşanmamışı yaşanmış gibi haberleştirme becerileri, siyasilerin ‘görüntüleri de var’ yalanına sığınıp çapulcu saldırısı efsanesi ve dahi mağduriyetine sarılıp, sığınmaları gibi. Çünkü Gezi ancak değersizleştirilerek yok edilebilirdi.
Kadını, erkeği; genci, orta yaşlısı, yaşlısı; mavi ya da beyaz yakalısı; dindarı, tanrıya inananı, inançsızı; eğitimle kazanılmış mesleğin icracısı, çıraklık-ustalık sürecinin üreticisi; kentlisi, kasabalısı, köylüsü; esnafı, zanaatkârı ve dahi tüccarı; sağcısı, solcusu, futbolcusu; anti-kapitalist Müslümanı, sosyalisti, liberali; doğulusu, batılısı; Kürdü, Türkü; Alevisi sünnisi; moderni, gelenekseliyle tüm Türkiye insanlarının yaratıcı bir barış, dostluk, sevgi eylemiydi oysa Gezi.
Ve seçimin Haziran’ına Gezi’den; barışçı, sevgi ve dostluk dolu yaratıcı bir uzlaşı kültürü kaldı. Bu uzlaşı kültürü, 24 Haziran’ın barajsız seçim ortamına Kürtlerin ve solun partisini tam olarak kapsamına alamadı. Alamadı ama, partili başkanlık seçimlerinin ikinci ayağı için, nefret kültürünü yok eden, üstelik uzlaşı ortamını büyüten yaklaşımıyla ileriye yönelik yeni adımlar atabilmeyi mümkün hale getirdi.
Türkiye 2013 yılının siyaset sahnesini; iktidar ortaklarının ‘ne istedin de vermedik’ ezilmişliğinden, ‘paralel devlet yapılaşması’ kükremelerine kaynaklık eden 17-25 Aralık çatışması ile kapadı.
2014, yerel yönetim ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yılıydı. O yıl; Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimlerinde her 20 sandıktan birinde, kayıtlı seçmenlerin yüzde 99’undan yüzde 110’ununa ulaştırılan(!) geçerli oy kullanımı yüzünden; cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise, ‘katılım yüzde 90’ı aşıyor’ vaveylasıyla 70’lere düşürülen geçerli oy oranıyla, Erdoğan’ın, hedeflediği yüzde 50+1’i de aşarak Cumhurbaşkanı seçilmesiyle tamamlandı.
Yıl 2015’e ve aylardan da Haziran’a gelindiğinde, yapılan genel milletvekilliği seçimlerinde AKP 276’ya ulaşamayınca tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan, Devlet Bahçeli’nin katkısı, Davutoğlu’nun ferasetiyle Haziran 2015 seçimini geçersiz kılıp, Kasım 2015 tekrar seçimiyle Türkiye’yi önce 2016’nın Temmuz’una, oradan da 2017’nin Nisan’ına taşıdı. Ve oralardan da gecerek yaşamakta olduğumuz günlere geldik.
2016’nın Temmuz’u “Allah’ın bir lütfu” olarak FETÖ terör örgütünü yaratırken; 2014 ve 2015 seçimleriyle adım adım üretilen fiili durum Devlet Bahçeli’nin moderatörlüğü, YSK’nın unutulamaz katkılarıyla Nisan 2017’de partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ni normal doğumla değil ama sezeryanla Türkiye’nin yönetim çerçevesine kaynakla eklendi.
24 Haziran 2018 seçimleri Nisan 2017 Referandumu sonuçlarının; ya dönülmesi güç bir biçimde uygulamaya konulmasına ya da sistemin geliştirilmiş parlamenter sisteme doğru evrilmesi için, değiştirilmesi yönündeki uygulamalarına kapı açacak.
Erdoğan’ın ilk ya da ikinci turda Cumhurbaşkanı seçilmesi ve cumhur ittifakının (AKP + MHP ve BBP’nin) mecliste çoğunluğu alması İslamcı otoriter tek adam yönetiminin sisteme yerleşmesi ve Türkiye’nin demokratik kazanımlarının hızla yitirilmesi sürecine ivme kazandıracaktır. Ancak 24 Haziran 2018 seçimleri, şu andaki görünümüyle iktidar ve yandaşları için kazanılması ve iktidarın devamı açısından pek bir umut vaadetmiyor. Bu durum ise, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması halinde 24 Haziran–8 Temmuz döneminin, çarkları geri çevirebilmek için 2015’in Haziran – Kasım dönemi gibi yaşanacağı kuşku ve endişelerine neden oluyor.
24 Haziran’da iktidar ve Erdoğan karşıtı muhalif partilerin (millet ittifakı + HDP) meclis çoğunluğunu kazanmaları ve cumhurbaşkanlığı seçiminin de ikinci tura kalması durumunda (ki bunun olasılığı çok yüksek görünüyor) 8 Temmuz seçimi büyük önem kazanacak.
24 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan ve muhalefet partilerini büyük oranda bir araya getiren barış, sevgi ve dostluğa dayalı siyasal uzlaşı kültürü, Gezi eylemlerinin bir ürünüydü. Bu ürün beş yılda olgunlaşıp, muhalif partilerin yönetim anlayışı içinde de yer açtı kendine. Umulan bu kültürün iktidar / muhalefet ayrımı olmaksızın tüm siyasi partilere, tüm toplumsal sınıf, tabaka ve gruplara yayılması. Bir başarı, yeni yeni başka başarıların da habercisi neden olmasın?
24 Haziran’ı, Gezi’yi kavramadan anlamak ve anlatmak zor. Ama uzlaşı toplumsal bir kültür olarak üretildiğinde, herkes bilir ki, iktidarlar seçimle gelir seçimle gider. Hem de tüm taraflar için seçimlerin adil, koşulların eşit, sürecin şeffaf olduğu ortamlarda siyasal iktidarlar seçimle değişirler.
Türkiye’de de neden öyle olmasın. (ST/HK)