Toplumsal Bellek Platformu'nu çoğunuz duymuşsunuzdur. Türkiye'de yakınlarını faili meçhul cinayetlerde kaybeden insanların ailelerinin oluşturduğu bu platformda gazeteci Metin Göktepe'nin, gazeteci Uğur Mumcu'nun, gazeteci Abdi İpekçi'nin, Sivas'ta yaşamını yitiren Metin Altıok'un ailesi gibi birçok aile yer alıyor. Bu ailelerin ortak yanı, çeşitli zamanlarda, büyük acılarla yakınlarını kaybetmiş olmaları.
Yakınlarını kaybetme acısının ardından, bir de tabi katillerin bulunması için verdikleri mücadelelerin ve mahkeme süreçlerinde yaşadıklarının benzerliği de başkaca ortak yanları. Bulunamayan, bulunsa da birileri tarafından korunan katiller, bitmek bilmeyen davalar. Ve sonuç: Takipsizlik ya da zaman aşımı…
Son yıllarda tanıdığım platform üyesi insanlar, aslında pek de siyasi bir platformun üyeleri gibi değillerdi; Zeynep Altıok, Meryem Göktepe, Canan Kaftancıoğlu, Özge Mumcu ve Alaz Erdost acılı ve yaslı kocaman bir ailenin üyeleri gibiydiler.
Şimdi benzeri bir platform kendiliğinden kurulmuş gibi. Hepimizde büyük bir umut uyandıran ve tarihimizin en güzel yaprağı Gezi Direnişi'nin ardından yaşamını yitirenlerin aileleri de benzer bir yakınlık içerisine girmiş durumda.
Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz'ın aileleri neredeyse her badirede, her mahkemede beraberler. Gezi'de yitirdiklerimizin aileleri kocaman bir aile olmuş bile. Aralarında bizim pek bilmediğimiz bambaşka bir yakınlık oluşmuş.
Ali İsmail'in cenazesine gittiğimizde Ali'nin naaşının başında sadece Ali İsmail'in annesi ağlamıyordu, Ethem'in ve Abdullah'ın anneleri de birlikte ağlıyordu. Ethem Sarısülük'ün katili polis memuru Ahmet Şahbaz'ın yargılandığı davada sadece Ethem'in ailesi yoktu, bütün aileler oradaydı. Mehmet Ayvalıtaş'a çarpan Görkem Demirbaş'ın yargılandığı İstanbul'daki duruşmaya da bütün aileler gelmişti.
Aralarındaki yakınlık ve dayanışma hali güzel olsa da, keşke evlatlarını yitirmeselerdi de hiç bir araya gelmeselerdi demeden edemiyor insan.
Ethem'in kasten öldürülmesiyle ilgili davada, insanlar en azından usulüne uygun bir yargılama beklerken, savcı koltuğunda uyumayı tercih ediyordu. Buna ise Ethem'in ailesinden önce diğer aileler tepki gösteriyordu.
Diğer aileler, katilin başbakan dahil olmak üzere tüm devletliler tarafından korunmasına, duruşmadaki usulsüzlüklere, hakimlerin tüm talepleri reddetmesine, heyetin duyarsızlıklarına Ethem'in ailesi kadar tepki gösteriyorlardı. Zaten diğer aile diye bir şey kalmamış ki aralarında, bir olmuşlar.
Ancak bizim halimiz pek iç açıcı değil. Mahkeme salonları önündeki kalabalığımızın Gezi'deki kalabalığımızla ilgisi yok ve giderek daha da azalıyoruz. Belki bizim yapacak daha önemli işlerimiz var. Ama ortada evlatlarını yitirmiş insanlar var. Onları yalnız bırakmaya hakkımız yok. Çünkü biz azaldıkça mahkeme salonlarında onlara zulmetmeye, her şeyin üzerini örtmeye hazır yargıçlar, savcılar ve polisler var. Bu müsamereye dönen davaların bile devam etmesi bizim mücadelemize bağlı.
Siyasi iktidar her şeyi unutturmaya çalışıyor ve belki birileri zamanla her şeyi unutacak. Ama bugün yaşananlar o ailelerin belleğine kazınıyor, kimse yaşananları onlara unutturamayacak. Toplumsal Bellek Platformu'nun üyelerine kimse yıllarca yaşananları unutturamadıysa, her unutulanı nasıl hatırlattılarsa, artık Gezi Bellek Platformu'na dönen bu aileler de her şeyi hatırlatacak.
Unutmayalım Gezi'de yakınlarını yitirenler mahkeme salonlarından, mezar başlarından bizlere sesleniyor, daha önce yitirdiğimiz bir canın dizeleriyle, ¨Yaşamak görevdir bu yangın yerinde. Yaşamak insan kalarak¨
Seslerini duyanlar beri gelsin… (AS/HK)