Geçen gün yaptığım “Baro, İHD, MAZLUMDER açıklama yapmalı” çağrım üzerine, iyi niyetli avukatlar ve baro başkanı beni aradılar, konuyla ilgi konuştuk. “Hedef gösteriliyoruz” diye sitemde bulundular. Bu süreçte, değil sadece baro ve avukatlar hiçbir kurum, şahıs tek başına suçlu gösterilemez. Esasen gelinen noktada olanlardan Yüksekova’da nefes alan herkes sorumludur.
Kanımca, örgütlü toplum olsaydık bu kadar can ve mal kaybı olmazdı. Güç ve söylem birliği içinde olsaydık maddi ve manevi kayıplarımızı en az düzeye indirebilirdik.
Bu süreçte siyaset ve STK’lar rollerinin iyi oynamadı. Topluma yön veren başta siyasi iradeydi, hakim HDP siyaseti idi, siyasetçileriydi. Bunun dışında demokratik toplum öncüllerinin olmazsa olmazları olan STK’lar ve seçtiğimiz milletvekilleri, belediye başkanları, siyasi parti temsilcileri, muhtarlar, aşiret büyükleri, aydınlar da yaşadığımız trajedide sorumluluk sahibidir.
Maalesef sivil halk bu çok vasıtalı mekanizmayı harekete geçiremedi. Bu anlamda seçilmişler ve STK’lar da toplumu örgütleyemedi.
Sonuç: Az ve öz olarak, hepimiz suçluyuz. Kimsenin suçu diğerinden az değildir.
Peki, ne yapmalı?
Aslında gelinen noktada herkesin yapabileceği bir şeyler mutlaka vardır. Öncelikle, birbirimizi suçlamaktan, sorumluluğu tek bir odağa yüklemekten vazgeçerek işe başlayabiliriz.
80 yıllık modern şehirleşme serüveninde maddi-manevi birikimlere mekan olmuş Yüksekova ilçemiz bir anda birçok yönden yıkıma uğradı. Halk hayal kırıklığına uğradı, umutlar bilmem kaçıncı bir bahara ertelendi.
Adı konulmamış bir felaket yaşandı. (Yüksekova en son 1915’te I. Dünya Savaşı’nda Rusların işgali karşısında boşaltılmıştı. Ama o zamanlar daha bir köy sayılırdı.)
Halihazırda binlerce ev yakılıp yıkılmış durumda. Bunun ötesi, yüzlerce can toprağa düştü, yüzlerce eve ölümün acısı sindi.
Çözümün ana temeli
Seferberlik ruhuyla, yüreklerimize düşen acının anısı için yeniden, kendimizden başlayıp elbirliğiyle, beynimizin imarından tutunda şehrimizin imarına kadar her alanda çok çalışmalıyız.
Siyasetçisi, ziraatçısı, esnafı, tüccarı, avukatı, mühendisi, mimarı, öğretmeni, genci, yaşlısı, kadını, erkeği, şehirlisi, köylüsü, toplumun her kesimi ayağa kalkmalıdır. Bir sınır kenti olan Yüksekova tekrar toparlanabilir, bunu başarabilir.
Bu yıkımdan, ölümlerden sorumlu olanlar hesap verecek mi?
Bu yıkım, ölüm ve duygu kırılmasından sorumlu olanlar elbette hesap verecektir. Bu hesap mahşere kalmayacak. Gerek ulusal gerek uluslararası hukuk, vicdan bunu kabul etmez, edemez. Hiçbir inanç kabul etmez, edemez. Bu yıkımından sorumlu siyasetçi, bürokrat, kolluk kuvvetleri veya PKK adına karar verenler hesap vermelidir, veriyordur.
Halkın içinde sorumlu olanlar da hesap vermelidir. Bundan sonraki hukuki, insani süreçleri takip edecek Geverli aydınlarımızın da olduğuna inanıyorum. Bu konuyu gerek ulusal gerekse uluslararası gündeme taşıyacak dost ve yoldaşlarımız vardır herhalde. Her şey geri getirebilirsiniz; ancak ölen insanları geri getiremezsiniz.
İncinen onurumuz ve gururumuzun tamiri belki zaman alacak fakat tarih Gever yıkımını yazacaktır. Buna sebep olanlar kendi vicdanlarında mahkum olmasalar bile bundan sonraki yaşamlarında utançla, korkakça yaşayacaklardır.
Sahip olduğu yetkiyi şovenist duygularının tatmini için kullananları gördük. Kişisel hıncıyla evlerimizi yıkanlar, duvarlara, yatak odalarına iğrenç, şoven sloganlar yazanlar bu iğrençliklerini, ırkçı sosyal medya hesaplarında paylaştılar. Bu da tarihin çöplüğünde, edepsizliğin tarihi olarak kalacaktır.
Şu anda durum nedir?
13 Mart 2016 tarihinden öncesinde ve sonrasında, yani olayların yaşandığı süreçte Yüksekova’da yüz bin civarında bir nüfusun göç ettiği düşünülüyor. 40 bin öğrencisi olan ilçenin eğitim, sağlık, ekonomi, su ve elektriği kullanılamaz halde. 26 bin hanenin bulunduğu ilçede 10 bin evin kullanılamaz hale geldiği iddia ediliyor.
Yasağın 56. gününe gelinmesine ve hiçbir çatışma olmamasına rağmen halk, bir mahalle dışında şehre alınmıyor. Yüksekova 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde en acılı sürecini yaşıyor.
İlçe halkı, yasakla beraber İran, Irak (Kürdistan Bölgesi), Türkiye’nin Van, Hakkari, İstanbul, Mersin, İzmir, Ankara, Bursa, Adana başta olmak üzere birçok yere göç etti. İnsanların çoğu gittikleri yerlerde barınma, beslenme sorunları yaşıyor. Fakat geçim derdinden çok halkı en fazla etkileyen ilgisizlik olmuştur. Gever halkının beraber siyaset yürüttükleri devrimci-demokrat kesimler bile yeterli ilgiyi göstermedi. Halbuki başı ağrıyan her mağdurun yanında yer almış Gever halkı aynı ilgiyi bulamadı. Düzce depremi, Van depremi ve Kobani süreçlerinde nüfus itibarıyla en fazla katkı sunan ve destekleyen Yüksekova halkıydı. Özellikle bağlı oldukları siyasi parti DBP’nin de ilgisizliği dillendiriliyor. Gever halkı onların yerini, yurdunu yakıp yıkan devletin de mağduriyetlerine çare üretemediğini belirtiyor. Bu nedenle yasakların bir an önce kaldırılmasını ve gerekirse Gever’de çadırda yaşamaya hazır olduklarını belirtiyorlar.
Yazımı birkaç kurumun cevap verilmesi gereken sorularla bitirmek istiyorum.
Hakkari Barosu, İHD ve MAZLUMDER'e sorular...
Gazeteci olarak içinde bulunduğumuz zorlu ve acımasız sürecin bilincindeyiz. Süreç hukukçulara en fazla ihtiyaç duyulan andır. Halkın merak ettikleri sorunları içeren soruları cevaplarsanız kamuoyu ile paylaşacağız:
1- Sokağa çıkma yasağı başladıktan sonra Gever'de hiç bir avukatın olmaması halk tarafından eleştirildi. Gazeteci, milletvekili ve binlerce insan yaşıyordu. Bu süreçte kutsal savunma hakkı ihlal edildi, hatta başka yerden SEGBİS sistemiyle savunma yapılıyordu. Bu süreçte yaşanan durumla ilgili bir açıklamanız var mı?
2- Yüksekova'da operasyonlar bitmesine rağmen halkın şehre sokulmaması, yasakların sürmesi yasal ve insani mi?
3- Yakılan, yıkılan şehrin sahibi olan halkın kanuni hakları nelerdir?
4- Şuan yakılan, yıkılan şehirde enkaz halindeki evlerin yıkıntıları temizleniyor, kullanılan patlayıcı ve silahların izleri olan deliller yok ediliyor, bununla ilgili bir tedbiriniz var mi ?
5- Ulusal ve uluslararası insan hakları ve hukuk çevrelerine haberdar edip bilgilendirecek misiniz?
6- Avukatlardan bazılarının halktan yoğun bir şekilde vekalet aldığı ve "süreç başladı hemen vekalet vermeniz gerekir" iddialarından haberiniz var mı?
7- Halkın hukuki açıdan umut kaynağı olan avukatlarımızın birliği olan baronun yukarıdaki sorulara bir açıklaması olacak mı?
8- Hakkari geneli yasak bölgelerle bir kapalı cezaevine dönüştü, GEVER yakıldı, yıkıldı. Bu süreç içinde gerek Hakkari Barosu, İHD ve MAZLUMDER’in üstüne düşen görevi yaptı mi? (NÇ/HK)
* Bu yazı yuksekovahaber.com'da yayınlandı.