Başkanlık kavramının Türkiye gündemine girmesinden sonra adeta hiç kimse rahat yüzü görmedi. Bu gerginlikle birlikte 7 Haziran seçim sonuçlarını beğenmediler. Kürtlerin kendilerinden kopup HDP etrafında birleşmesi birilerini ürküttü.
Bunun sonucunda HDP’nin yüzde 85-95 oy aldığı yerlerde hukuk dışı uygulamaların olması tesadüf mu ? Öyle ki Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur, Yüksekova vb. gibi yerlerde bir savaş konsepti devreye konulmuştu. 90’lı yıllara dönülüp dönülemeyeceği tartışılıyordu ama çoktan 1930’lu yıllara gitmiştik.
Bu süreçten maalesef ki Yüksekova da nasibini aldı. Hem de çok sert bir biçimde. Aslında 13 Mart’ta başlayan sokağa çıkma yasağına rağmen çatışma yaşanmadan bir çözüm bulunması için sivil bir inisiyatif devreye girdi. Biraz ilerleme de sağladılar. Ama bir karar alınmıştı, operasyonlar her şekilde başlayacaktı. Bunun sonucunda önce evlere yönelik top atışları başladı. Zamanla yoğunlaştı bu atışlar. Sonra çeşitli operasyonlar... Yüksekovalılar evlerini terk etmek zorunda kaldı. Hemen hemen hepsi Van’a göç etti.
Yüksekovalılar 78 gün boyunca top atışlarıyla viraneye çevrilen evlerinin fotoğraflarına baktılar. Taş üstünde taş bırakılmamıştı. Mahalleler tarumar edilmiş, evler delik deşik edilmiş, eşyalar paramparça... İnsanların onurunu incitmek için Yüksekova sokaklarına iğrenç yazılamalar yapıldı. İnsanların evindeki en mahrem odalara girip fotoğraf çektirdiler. Şüphesiz öncelikle bütün bu yapılanların anlaşılması gerekiyor. Çünkü “Yıktıysak yine yaparız” efendiliği ile Yüksekovalıların sorunu çözülmez. Önemli olan yıkılan ruhu onarmak, yüreği kazanmak.
Bazı avukatlar, Valiliğin "terör" sebebiyle oluşan zararlar söylemini kabul etmiyor ve soruyor: Güvenlik güçlerinin orantısız, abartılı ve keyfi yıkımlarından hiç suçu yok mu?
Zaman zaman halkın değerlerine bile saldırı olduğuna dair görüntüler medyaya da yansımıştı, valilik bunlar için özür dileyecek mi?
Bütün bunca ölüm, gözyaşı ve yıkımdan sonra Hakkari Valiliği dün yaptığı açıklama ile bugün Yüksekova’da sokağa çıkma yasağı kalktı. Yani Yüksekova merkez, Vezirli köyü ile Çimenli Mezrasında her gün sabah saat: 06.00’den akşam saat: 20.00’a kadar olan saatler arasında kısmi zamanlı olarak kaldırıldı. Hakkari Valiliği’nin çözüm bulunacağını beyan ettiği her şey aslında verilen zararın boyutunu gösteriyor. Eğitim, sağlık, ekonomi, ekoloji, demokrasi vb...
Valiliğin açıklamasındaki dikkat çekici noktada da "bu süreçte evlerini bırakarak yakınlarının yanına giden vatandaşlarımız" cümlesi bana göre doğru değildir. Çünkü evlerinden GÖÇETTİRİLENlerin belki yüzde 1'i akrabalarının yanına gitmedi. Geverliler İran, Irak Kürdistan Federe Bölgesi, Van, Hakkari Merkez, Şemdinli, Çukurca, Adana, Mersin, Antalya, İzmir, Bursa, İstanbul, Ankara gibi kentlere gitti. Ev kiraladı, döşedi, akrabasına bile muhtaç olmadı. Onurlu durdu. Aç kaldı, susuz kaldı ama dilenmedi, direndi. Valiliğin insanlar akrabalarının yanında kaldı söyleminin amacı nedir?
Son bölümde ise "kamu düzenini bozan, birliğimize ve kardeşliğimize kast eden her türlü faaliyetlerin üzerine hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde" mücadele edileceği söyleniyor. Burada tüm demokratik eylemler rafa kaldırılmış "ne versek onu almak zorundasınız, ne söylersek onu yapmak zorundasınız", "İtiraz yok" mu demek istiyorsunuz?
Eğitim – öğretim dönemi bitmiş ama Valiliğin açıklamasına bakılırsa eğitime kalınan yerden devam edilecekmiş. Savaşın çocuklarımızın ruhlarında yarattığı travma söz konusuyken neyin eğitimi? Eğer çözüm isteniyorsa; HDP’nin TEOG ve LYS sınavına giren öğrencilerin istedikleri bir bölüm bir defaya mahsus sınavsız yerleştirilmesini içeren kanun teklifini AKP kabul ederek işe başlayamaz mı?
Valiliğin açıklamasına bakıldığında devletin hem Kürt hem de Yüksekova gerçekliğinden ne kadar koptuğu anlaşılıyor. Açıklamalara bakılırsa Kürtlerin ruhlarında ve yüreklerinde yaşanan yıkımın devlet nazarında bir kıymeti harbiyesi bulunmuyor. Adeta Yüksekova’yı uzaylıların bu hale getirdiğini ima eden gerçeklerden uzak bir dil var. Diyelim ki evlerine zarar verilen insanların ellerine takır takır paraları sayıp verdiniz, o parayla evler yapıldı, eşyalar alındı. Sokaklara parkeler döşendi, aydınlatma direkleriyle süslendi caddeler… Hatta çeşitli istihdam olanakları sağladınız. Peki Kürt halkının siyasi ve kültürel taleplerinin karşılanmadığı, demokratikleşmenin sağlanmadığı bu ortamda Yüksekova’nın başımıza yıkılmayacağının garantisini kim veriyor?
Tabi Yüksekova’da ne gerekiyorsa devlet yapmak zorundadır. Devlet, insanlarımızın her türlü zararını karşılamakla mükelleftir. Dolayısıyla Valiliğin açıkladığı eylem planını destekliyorum. Ama bunun yeterli olmadığını ifade etmek zorundayım. Bakın, dün Meclis’te 65. Hükümet ve Programı güvenoyu aldı. Şöyle bir Hükümet Programı’na bakın. Kürt sorunu, demokratikleşme, özgürlükler bağlamında hiçbir şey yok. Anlaşılan 7 Haziran öncesi yolda düştüğü için seçim beyannamesine girmeyen Kürt sorunu yerden kaldırılmamış. Bu sebeple başta Yüksekovalılar olmak üzere Kürtler demokrasi ve barış talep ediyor. Bir devlet yetkilisi çıkıp bu konuda bize güvence vermek zorundadır.
Her şeye rağmen Yüksekova’da sokağa çıkma yasağının kalkması önemlidir. Ama bu süreçte genelde Kürtler, özelde ise Yüksekovalılar arasında bir dayanışma ruhunun gelişmesi gerekiyor. Eğer sorunlarımızı birlik ve beraberlik içinde, el ele vererek çözersek bu aynı zamanda geleceğimiz için de bir yatırım olacaktır. Şimdi belediyeler, STK’lar, hayırseverler, Kürt zenginleri vb. herkesin bir araya gelip işin ucundan tutması lazım. Gever dirençlidir, bunu biliyorum. Çünkü ben de bu topraklarda arındım. O zaman umudumuzu yaratarak yarını birlikte örelim. (NÇ/AS)
* Yazı ilk olarak Yüksekova Haber’de yayınlandı.