Abdullah Öcalan'ın Kürt meselesinin çözümü açısından vereceği ve hiç kuşkusuz “tarihi” sıfatını hakeden mesaj için Newroz, özellikle de Amed’deki Newroz kutlamalarına yüzbinlerce insan katıldı.
Kutlamaların hemen arifesinde İçişleri Bakanı Muammer Güler’den ilginç (absürd demek daha doğru belki) bir açıklama geldi. Dahiliye Nazırımız, selefi İdris Naim Bey’in parlak çıkışlarının altında kalmamak adına belki, Newroz kutlamalarında Abdullah Öcalan’ın resmini taşıyan poster veya pankartlar açanların suç işlediklerini söyleyivermiş.
Şöyle diyor nazır paşa: ''Öcalan posterleri, 'suç ve suçluyu övmek' anlamında yasaktır, suçtur. Bununla ilgili tespitler yapılmıştır. Bazı yerlerde mahkeme kararları alınarak yasaklanmıştır, bazı yerlerde kitleler halinde giriş yapıldığı için o anda müdahale edilmemiştir ama tespit yapılmıştır. Mutlaka adli mercilere intikal ettirilecektir."
Devlet erkânı onca yıl “Newroz (pardon Νevruz) kutlanacaksa onu da biz kutlarız” diyerek kâh ateşin üzerinden atladı (bazen yanma tehlikesini bile göze alarak) kâh yumurta tokuşturdu kâh örse çekiç vurdu.
Newroz’u devlet ciddiyetine ve Türklük mefkûresine yaraşır bir biçimde kutlamak adına ne fedakârlıklarda bulunuldu. Hiç gocunulmayıp Orta Asya’dan gelmiş kaftanlara bürünüldü, o kocaman başlıklar takıldı.
“Komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz” diyebilmiş bir devletin geleneğine de ancak bu yaraşırdı zaten. Ancak malum, “nankör” Kürtler (nedendir bilinmez) Newroz’u Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü olarak kutlamayı bir türlü kabul etmediler.
Devletin bu alicenaplığı karşılıksız kaldı, Kürtlere uzanan ve boyanmış yumurta tutan el maalesef havada kaldı. Onca emek, onca yumurta boş yere feda oldu. (Resmi “Nevruz” kutlamalarında dövülen onca demir bari ülke ekonomisine kazandırılabilseydi.)
Neyse ki devlet büyük ve kimseye küsmüyor. Uzattığı elin havada kalmasına rağmen yeni bir “açılımı” Kürt evlatlarına çok görmüyor. Newroz’u Türk dünyasının en büyük günü olarak kutlamayan Kürtlerin bu anlamsız, çocukça inadını bile hoş görüyor.
Newroz’u nasıl kutlayacaksanız öyle kutlayın diyerek engin toleransını ortaya koyuyor. “Ama” diyor devlet (ve Muammer Güler), “Öcalan’ı anmak gerekiyorsa onu da biz anarız”.
Devlet Öcalan’la görüşür, onun merkezi faili olduğu bir müzakere sürecini yürütür ama Öcalan posterinin taşınmasına müsaade etmez. Öcalan ancak devlet erkânının istediği kadar konuşabilir, onun istediği kadar görünür olabilir yani.
Öcalan “süreçte” yer alacaksa ancak devlet eliyle ve devlet istediği kadar yer alabilir. Bu anlamda “izinsiz” Öcalan posteri taşıyanların maksadı ancak “çözüm sürecini” sabote etmek olabilir.
Dolayısıyla bugün devlet geleneğimize yakışan, “Öcalan’ın resmi taşınacaksa onu da ben taşırım” diyebilmektir. İlk Bakanlar Kurulu toplantısına kabine üyelerinin Öcalan posteri taşıyarak katılmaları, devlet ciddiyetinin bir nişanesi olarak muhakkak takdirle karşılanacaktır. (FB/HK)