78’liler Girişimi sayesinde 12 Eylül 2007’de Diyarbakır Cezaevi önünde toplanan bir avuç insan, bir avuç insana seslendi:
"Bu gün biz buradayız, Diyarbakır’dayız.
Diyarbakır size ne kadar yakın ne kadar uzak? Belki bir darbenin uzaklığında, belki de bir demokrasinin yakınlığında.
Bize uzaktı. Buraya darbeden tam 27 yıl sonra gelebildik.
78’liler Girişimi; bu ülkede darbecilerin geçtiği tüm cezaevleriyle ilgili olarak “Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu” kurdu. İşe neden Diyarbakır Cezaevinden başladıklarını açıkladılar: Geçmişteki “en kanlı cezaevi”…
Gerçekleri bulmak bir avuç insanın yürümesiyle başlar...
Çalışmaları Diyarbakır’dan başlattılar. Böyle başlar. Gerçekleri araştırmak ve bulmak bir avuç insanın toplanmasıyla, bir avuç insanın yürümesi ile başlar. Adını da böyle koydular: “Gerçekler yürüyor.”
Komisyon neden kuruldu? Ne yapacak? 78’liler Girişimine göre: “Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu, bir sivil toplum hareketidir, hiçbir siyasi parti ile bağlantısı yoktur. Asla bir yargı organı değildir. Dünyada darbelerin yaşandığı ülkelerde, çeşitli adlar altında kurulmuştur. Amacı öç almak değildir, ama gerçeklerin ortaya çıkarılmasını sağlayarak, hukukun amacının gerçekleştirilmesi yani adaletin talebidir ve toplumsal barışa giden yolun temel taşlarından birisi olacaktır.”
O günleri unuttuk...
171 kişinin işkenceden öldüğünü unuttuk...
12 Eylül 1980’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) siyasi partiler, kitle örgütleri ve sendikalar kapatıldı. O günleri unuttuk. 650 bin kişinin gözaltına alındığını, 230 bin kişinin yargılandığını ve 171 kişinin işkenceden öldüğünü unuttuk…
İdam cezası verilen 50 kişinin cezası asılarak infaz edildi. Unuttuk. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildiği zamanları unuttuk. 14 kişi açlık grevinde öldü. 3 bin 854 öğretmen, 120 üniversite öğretim görevlisi ve 47 yargıcın işine son verildi. İşkence gören, yıllarca cezaevinde kalanlar şimdi ne durumdalar acaba? Bilmiyoruz. Unuttuk. Parçaladıkları hayatlarımızı, dostluklarımızı, paylaştığımız acıları unuttuk.
27 yıldan bir gün önce, sendikalarımız ve derneklerimiz vardı. Örgütlü olduğumuz meslek örgütlerimiz, yayın organlarımız, gazetelerimiz, dergilerimiz vardı. Bir bardak demli sıcak çayın içildiği yerlerimiz, koyu sohbetlerin yapıldığı, memleket meselelerinin çözüldüğü günlerimiz çoktu.
Geleceğe dair umutlarımız vardı. Sevdamız, sevdalılarımız vardı. Henüz hayatlarımızı parçalamamışlardı. Bağımsızlık ve demokrasi üzerine kurulacak aydınlık bir Türkiye için mücadele ettiğimize inanır, bağımsızlık ve demokrasinin ardından “Sosyalizm” derdik. Dersimiz işçi sınıfı mücadelesini öğrenmekti. Unuttuk…
Türkiye 12 Eylül 1980 tarihi ile yüzleşmelidir. Geçmişle hesaplaşmalıdır.
Hesap soracak gücümüz var...
27 yıl sonra… Sürekli aynı cümleler. Aynı insanlar. Aynı sayılar. Aynı sözler. Yazanlar aynı. Söyleyenler aynı. Dinleyenler aynı. Gündüz söylenenlerle gece dinlenen ağıtlar aynı. Artık yaşanmış dehşetin sayılarını bile unutmaya başladık. Bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. Dinleyenleri ve tanıkları çoğaltmalıyız. Tanıkları bulmalıyız. Gerçeklerle ve geçmişle yüzleşmeliyiz. Yaşamın her alanında, geçmişle yüzleşmeyi ve hesaplaşmayı çoğaltmalıyız. Bu gün olup bitenler, geçmişle yüzleşmeyi unuttuğumuz içindir. Hesap soracak gücümüz var. Birazcık hafıza…
12 Eylül faşist dönemi yıllardır hafızalardan siliniyor. 27 yıl sonra, ortadan kaybolmaya yüz tutan gerçekleri bunca zaman silip süpürecek. İzler kaybolacak. Tarihsiz kalan geçmişi unutacağız. Zamanı durdurmalıyız. Duran zamanda geçmişin unutulmaya yüz tutan gerçeklerini anlatmalı ve çoğaltmalıyız. Ne dersiniz, yoksa “tanıkları” bulmak için çok mu geç kaldık? Unutalım mı?
Unutalım mı?
27 yıl sonra Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu “tanıkları” arıyor. Ülkenin geçmiş tarihine tanıklık etmiş, işkence görmüş, haksız yere cezaevinde kalmış insanların yaşadıklarına tanıklık etmek istiyor. Belgeleri, bilgileri istiyor. Sözlü tarihi yazılı tarihe çevirmek istiyor. Yoksa unuttuk mu? Unutalım mı?
12 Eylül hukuku ile hesaplaşmayı ve ortadan kaldırmayı seçim bildirgelerinde vaat ederek iktidar olanları unuttuk mu? Hukuk düzenini daha baskıcı ve faşist sisteme dönüştürenlerin yaptıklarından kurtulmak için; yapılanları unutmak mı gerekiyor?
Geçmişi ile hesaplaşmamış ve o dönemin sorumlularını yargı önüne çıkaramamış bir ülkede geleceğin demokratik hukuk devletini kuramayız. 27 yıl sonra Diyarbakır’da “gerçekler yürüyorsa” hiçbir başlangıç için geç değildir. Yoksa unutkanlığımız ve unuttuklarımız, utancımız mı olsun? (Fİ/NZ)