Mamak Cezaevi önündeydik; İlhan Erdost'u 30 yıl önce öldürüldüğü cezaevinin önünde andık. Ankara Adliyesi'nde de Anayasa'nın geçici 15. Maddenin kaldırılmasının bize vermiş olduğu hakla Erdost'un gerçek faillerin yargılanması talebiyle suç duyurusunda bulunduk.
Kayıplarımızın acısını bir kez daha haykırdık duyan kulaklara, gören gözlere. Ama bizim asıl dileğimiz duymayan kulaklara, görmeyen gözlere... vicdansızlara, cahillere... Ve bu bizim, Toplumsal Bellek Platformu'nun toplu ve sevdikleri katledilen ailelerin tek tek ilk suç duyurusu değil, son da olmayacak gibi.
İlhan Erdost benim sırdaşımdı. Beş yaşındaki bir kız çocuğunun aşık olması için gereken tüm güzellik onda vardı. Uzun boylu, kara gözlü, tok sesli bu sırdaş bana "Hevalim gelmiş" der, beni kucağına alır, sarılırdı.
"Heval" Kürtçe yoldaş demek, arkadaş demek. Bir kese kağıdı dolusu çikolata verir ve "annene sakın söyleme haa" derdi sırdaşım.
Şimdi Türküler ve Alaz bana soruyorlar "Babam nasıl biriydi" diye. Hatırlayabilmek istiyorlar. Bu onların en doğal hakkı... Ama ellerinden kayıp gitti bir hayat. Göz göre göre...
Herhangi bir topluluğun üyesi misiniz? Mesela bir dernek ya da dans kulübü? Belki partilisiniz, belki de futbol fanatiği! Sizi o topluluğa bağlayan unsurlar neler? Düşünün ve kendinize cevap verin.
Sonra şunu düşünün: Bir topluluğun üyesisiniz ve sizi o topluluğa bağlayan unsur ölüm; babanızın, annenizin, eşinizin, kardeşinizin siyasi bir cinayete kurban gitmiş olması ve bu kıyımların faillerinin kim olduğu ve neden işlendiği üzerine devlet tatminkar bir cevap vermediği içindir ki beş yıl, on yıl, 60 yıldır beklemek zorunda kalmanız.
İşte Toplumsal Bellek Platformu bu. Her birimiz canından bir parçayı yitirmiş, adaletin yerine getirilmeyişinin sistematik olduğunu gören aileleriz.
Patlatılan bombaların, atılan kurşunların, copların ve kaybedişlerin, toplu kıyımların ardında yatan gerçeği görmek, bilmek ve adaletin yerine gelmesini sağlamak amacıyla birleştik; maşaların değil, azmettirenlerin peşinde.
60 yılda kaç hükümet kurulmuş, kaç sıkıyönetim geçmiş? Devletin organlarını alıkoyan neymiş ki bu konuya eğilememişler?
Kimdir bu güce haiz? İnsanın insana kıyımına sebep ne, kim?
Öldürülen insanların niteliklerine baktığımızda çıkan manzara içler acısı. Bu kayıp sade yakınlarının kaybı değil, tüm insanlığın kaybı...
Cinayetlerin alt yapıları ve yöntemleri ilk bakışta birbirinden çok farklı gibi görünse de bu aileleri birbirine bağlayan bazı ortak noktalar var. Öldürülme biçimlerine bakalım:
Terörün bu gibi durumlarda iki ana yöntemi var.
Ya belirli bir grubun ya da inancın önder kişisini öldürmek ve bu yolla ona inanan ve takipçisi olan topluluğa da korku saçıp bastırmak. Bunların arasında sendika lideri Kemal Türkler, savcı Doğan Öz, gazeteci Abdi İpekçi, müftü-yazar Turan Dursun, gazeteci Uğur Mumcu gibi daha nice kurşunlanan ya da bombalı saldırıda öldürülen önder kişilikler sayılabilir...
Ya da adres belirtmeksizin masum insanların üzerine patlatılan bombalar vardır. Toplu katliamlar. Onat Kutlar ve Yasemin Cebenoyan gibi isimler sadece o saatte Taksimde bulunma talihsizliğindedirler. Toplum hepten yara alır. Çünkü toplum her an her yerde bombanın kendisine de isabet edebileceği korkusuna kapılır. Her iki durumda da etkili bir bastırma operasyonu gerçekleştirilmiş olur.
Caniliğin çok daha gelişkin bir yöntemi ise toplu siyasi katliamlardır. Sivas'ta Madımak otelinde aydın, yazar, çizer ve ozanın bütün dünyanın gözleri önünde cayır cayır yakılması gibi...
Katledilenlerle ilgili yargılamalarda yaşananlar ise apayrı bir komedidir. Aydınlarımızın canına kıyan her ne kıymetse bir türlü altında yatan gerçeklere ulaşılamaz. Polis nasıl olur da öldürülen Cevat Yurdakul gibi, Gaffar Okkan gibi emniyet müdürlerinin bile soruşturmasını tam yapamamış, delillerini toplayamamıştır?
Sanki gizli bir el tetikçileri ve azmettirenleri koruyup kollamakta, canlı tanıkları bastırmakta, kanıtları hasıraltı etmektedir. Aileler mahkemeler boyunca hep aynı hissi taşırlar: "Bizimle alay ediliyor!"
Ne yapmalı toplum? İnsanlar evinde oturup hiçbir şeye karışmamaya karar verir sonunda. Bu konuda yazılan çizilenleri bile okumaktan çekinir. Korkar. Uzak durur... Çünkü adaletin yerine getirilmediğini fark eder. Artık devletin yasama yürütme ve yargı organlarına da güveni kalmaz.
Adalet ve vicdan duygusu toptan bir milletin ciğerinden sökülüp alınmıştır. O andan itibaren koskoca bir caniler ordusundan farkı kalmaz o insanların. Çünkü sustukça suça ortak olduklarını içten içe bilmektedirler. Bunu bilinçli bir biçimde değil ama alttan alta hissetmeye başlarlar.
Artık trafikte yaşanan küçük bir anlaşmazlıktan yola çıkarak silahı çekip birbirini vuran insanlara şaşırmamak gerekir. Yaşam kendi çözümlerini de getirir çünkü... Kendi adaletini, kendi vicdanını ve hayatta kalma içgüdüsünü...
Peki biz ne dedik? Hem Toplumsal Bellek Platformu üyelerine hem de tüm topluma adalet ve vicdan hissinin geri kazandırılabilmesi ve devlet denen o büyük kavramın tekrar saygın ve güvenilir koltuğunu geri kazanabilmesi için:
- Bu cinayetler insanlık suçudur, zamanaşımına uğratılamaz. Konuyla ilgili yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır.
- Geçici 15 Madde'nin kaldırılmasının hemen ardından konuyla ilgili yasal düzenlemeler yapılıp 12 Eylül suçunu kimler işlediyse tek tek hesap verecekleri bir ortam oluşturulmalıdır.
- Çocuklarımızın "Kenan Evren Marmaris'te yaşayan bir ressamdır" dememesi için Türk Siyasi Tarihi ile ilgili tüm gerçeklerin derslerde okutulması şart olmuştur.
- Kim incinecekse incinsin, meclis bünyesinde yetkili olarak yargının, yürütmenin, emniyet ve askeri istihbaratın ellerindeki gizli ve açık tüm dosya, bilgi ve belgelerin değerlendirilerek bir araştırma komisyonunun kurulması ve bu komisyonun üstün yetkilerle donatılarak bu yaşanan olaylara neden olan tetikçilerin arkasına saklanan gerçek suçlularının bulunması, yargılanması, hak ettiği cezaya çarptırılması ve bu sayede geciken adaletin sağlanması; böylece bireyin devletine güvendiği güçlü bir Türkiye olması amacımızdır.
Ya da tüm bunlar mümkün olmuyorsa bile "bilmek" istiyoruz! Gerçekleri bilmek!
7 Kasım'da tüm bu taleplerimizi bir kez daha yineledik Mamak Cezaevinin önünde ve Ankara Adliyesi'nde. İlhan Erdost için.
Mamak Cezaevinde kardeşinin gözlerinin önünde döverek öldürdüler İlhan Abimi... O yüzden bana kimse 'Heval' demesin... Kulaklarımdaki "Hevalim gelmiş" sesini kirletmesin...
Ya da artık gerçekler ortaya çıksın ve tüm toplum birbirine 'Heval' olsun... (BHÖ/EÖ)
* Bengi Heval Öz, Tiyatro Z yöneticisi, tiyatro sanatçısı, 24 Mart 1978'de Ankara'da evinin önünde öldürülen Savcı Doğan Öz'ün kızı