Düş kuran "bir kişi" o düşünü "bazen" gerçekleştirebilir. Bu kurduğu düşün ne olduğuna, onu ne kadar istediğine, koşulların uygunluğuna, sahip olduğu olanaklara, çabaları için gerekli dürtüye, çevresinden gelen tepki ve katkılara bağlıdır. Kuşkusuz akıllıca davranmak, doğru öngörülerde bulunarak, planlamalar yapmak bu süreci kolaylaştırır.
Düş kuran "bir topluluk" da çoğunlukla benzer şeyleri yapar ve içindekilerin hepsi teker teker o düş doğrultusunda yukarıda sıraladıklarımı yaparlar. Burada insanlar eşittirler ve karşılıklı olarak birbirlerini olumlu anlamda etkileyerek bir "koşut güç" yaratırlarsa onlar da düşlerini gerçekleştirirler. Hatta bu durumda bazen düş zaman içinde zenginleşir, değişir, gelişir. Ama ortak belirlenen düşleri gerçekleştirmek biraz daha zordur.
Ama bir de bir ya da birkaç kişinin düşlerini ortaya atıp, o düşe sahip çıkacak başka insanlarla buluşmaları ve o düşü ortaklaştırıp "bir"leştirerek, onun peşinden gittikleri de olur. Diğerlerinden çok farklı giden bu süreçte o düşü daha önce düşünmemiş insanlar hoş, keyifli, öğretici ve içindekileri yenileyip başkalaştıran bir yolculuk yaşarlar.
İlk karıştıkları ana göre, sonunda bambaşka birer insan olup çıkabilirler. Bu "birlikte yolculuk" hem çok katmanlı, çok kulvarlı, uzay ve mekan içinde çok boyutlu bir şekilde sürer.
"Düşün katılımcıları" ya da "yolun yolcular"ı sürecin her anında yeni şeylerin öğrenirler, yeni buluşlar, keşifler yaparlar. O süreçte önlerine çıkan sorunları birlikte aşarken birbirlerini tanırlar, geliştirirler, sonuna doğru başlangıçtakinden başka birer insan olduklarını fark ederler. Bu onların önlerine yeni ufuklar yeni, düşler, yeni hayaller ve yeni "yolculuklar" sunar.
Yaşamın geliştiren ve hep ileriye doğru giden döngüsünde, bunu yaşayanlarla yaşamayanların arasında her bakımdan "farklılıklar" oluşması doğaldır.
Yaşamları boyunca hiçbir zaman ortak bir düşü gerçekleştirmeyenler "eski insanlar" olarak "eski"lerde kalırken, bunu yapabilenler ise insanın beden, akıl ve duygu olarak sürekli değiştiği o kaçınılmaz evrim sürecinde "yeni birer insan" olarak bir başka evrimin başka bir aşamasına ulaşırlar.
Karışmak ve katılmak
Başkaları da öyledir herhalde; ama ben çok düş kurarım. Bunu da sıkça söyler, bazılarının da ayrıntılarını paylaşırım. Dahası ortak düşler kurmak için uygun insanlar arasında olmaya çalışırım. Başkalarının düşlerini bilmek öğrenmek, onların düşlerine karışmak, katılmak bana iyi ve güzel gelir. Dahası bunu olması gereken bir şey, "değişim"in ve "gelişim"in ön koşulu sayarım.
Bireysel düşlerimin büyük bölümü gerçekleşmiştir. Ne mutlu bana ki, başkalarıyla kurduğum ortak düşlerin de bazıları gerçekleşmiştir. "Lepranın kontrol altına alınması" çalışması bunlardan birisidir.
Son on yıla baktığımda haberdar olup katıldığım ve gerçekleşmesi için çaba sarf ettiğim "iki" büyük "ortak düş"ten de burada söz etmek istiyorum.
Bunlardan birisi şu an bu yazıyı okuduğunuz "Bağımsız İletişim Ağı" yani BİANET'dir. Onu sizlere anlatmama gerek yok çünkü burada olduğunuza göre onu biliyorsunuz.
Yalnız şu kadarını belirteyim ki IPS Vakfı'nın gerçekleştirdiği ve yakından tanıma, birlikte bir şeyler yapma onur, gurur ve keyfini yaşadığım Sevgili Nadire Mater ve Ertuğrul Kürkçü'nün öncülüğünde ve kolaylaştırıcılığında, çok sayıda kişinin, düşünce ve emeğiyle bugünkü haline gelen bu "haber portalı" bu alanda günümüzde önemli bir haber ortamı, bir kaynak, alternatif ve hak temelli bir haberciliğin kendini kabul ettirmiş "isim"lerinden birisi haline gelmiştir. Dahası düşünce, ilke, yöntem ve üslubuyla giderek bir "okul" olma anlamında da önemli gelişmeler göstermektedir.
Diyarbakır Cezaevi Gerçeği
İkincisi de henüz başlayalı "iki yıl" olmasına karşın bugüne kadar büyük bir "yol" kateden başka bir toplumsal düştür. Bu "büyük bir düş"tür aslında; "toplumsal adalet" ve "toplumsal barış"tır hedefi.
Düşü gerçekleştirmeye çalışan grup kendisine "Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu" adını verdi, çalışmaları iki yıldır sürüyor.
Sevgili Celalettin Can başta olmak üzere ve bir avuç gibi görünen ama aslında "koca bir kuşak olan" 78'liler Girişimi'nin aktif üyelerinin 18 Mayıs 2007'de ilk kez açtığı "Diyarbekir Cezaevi Dosyası"yla paylaşıma açılan "bu düş", 12 Eylül 2007'de Diyarbakır'da araştırılacak cezaevinin önünde yapılan açıklama ile "kuvveden fiile geçerek" o düşün gerektirdiği bir ortak çalışmaya dönüştü.
Aralarına katılmaktan, karışmaktan, olmaktan onur ve gurur duyduğum, çeşitli kurumları temsil edenlerin de içlerinde olduğu değişik kesimlerden sekseni aşkın kişinin kendi istek ve iradeleri, gönüllü katkı ve dayanışmalarıyla sürdürdükleri bir çalışma ortaya çıktı kısa sürede.
Bu çalışmada, on beşe yakın ilde çok sayıda merkezde gerçekleştirilen görüşmelerle 350'ye yakın kişiyle birebir, yüz yüze görüşmeler gerçekleştirildi ve onların tanıklıkları kayıt altına alındı.
1980-84 arasında Diyarbakır Cezaevinde bulunan, bu nedenle sistemli olarak, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleler ve işkenceler yaşayan, aralarında yakınlarını yitiren, yaşadıklarından dolayı sakat kalan, çeşitli süreğen hastalıklara yakalanan, ama en önemlisi varlıkları, düşünceleri, yaşamları, aile ve çevreleriyle kimlikleri "parçalanıp yok edilmeye" çalışılan bu insanlar, yıllardır unutmadıkları ve içlerinde sakladıkları gerçekleri, bazen insanlıklarından utanıp sıkılarak, çoğu zaman zor baş edilir duygusal travmalar yaşayarak bizlerle paylaştılar, yaşadıklarını, gördüklerini, bildiklerini anlatıp tanıklık ettiler.
Yaşadıkları ve anımsadıklarından yola çıkarak "adalet" ve "insanlık" adına kişisel ve toplumsal düzlemde taleplerini, beklentilerini, fiziksel, ruhsal, sosyal ve toplumsal bağlamda maruz kaldıkları mağduriyetlerinin giderilmesi için çeşitli dileklerini, görüş ve düşüncelerini ifade ettiler.
İnanılmaz öyküler vardı o görüşmelerde ortaya çıkan. Biz onlarla konuşanlar başta olmak üzere, kendileri dahil bir çok insan hem kendimizle, ham de yaşanılanlarla "yüzleştik".
Gelecekte bir gün tüm toplumun tüm olanlarla "yüzleşmesi", "sorumluluklarının farkına varması" ve aslında halen içten içe süren bu "öldürücü çıban"ın içindeki irinin boşalması, yalnız bireysel bakımdan değil toplumsal ve sosyal bakımdan da "iyileşmesi" ve sağlığına kavuşması, böylelikle de "toplumsal adalet" her zaman özlediğimiz "toplumsal barış"ın tüm unsurlarıyla sağlanması için bu çalışma yalnız bir "ortak düş" değil geçilmesi gereken bir yol, aynı zamanda bu sonuca varmamızı sağlayan bir araç oldu.
Yolun çoğu geçildi
Çalışmanın kayıtlarının çözümlenmesi, oradaki anlatılanların işlenebilir verilere dönüşerek, bilimsel ve hukuksal anlamda birer "çıktı"ya dönüşmesi, hukuki, tıbbi, psikolojik, sosyolojik olarak bilimsel gerçekleri ortaya koyan ve aynı zamanda birer kanıt niteliğindeki raporlara dönüşmesi, buradaki yaşanmışlıkların, o yüzleşmeyi, dolayısıyla toplumsal adalet ve barışı sağlamak üzere bilimsel, sanatsal, estetik anlamda yeni "gerçeklikler" ortaya koyması bundan sonra yapılacakları, sürekli yenilenen, güncellenen, geliştirilip zenginleştirilen bir yol haritasını önümüzde somutlaştırıyor.
Çalışmanın başlangıcından yaklaşık iki yıl sonra ulaşılması hedeflenen 500 tanıklığın kaydının gerçekleşmesi önümüzdeki birkaç aylık dönemde sağlanacak.
Hedefimiz 2010'un başına kadar kayıtların çözümlerinin sağlanması, sonrasında söz konusu "dört alanda"ki raporların ortaya konulması ve bunun topluma değişik biçimleriyle sunulması nihayet 2010'un 12 Eylülünde o yüzleşmenin kamuya açık bir şekilde gerçekleşmesi için gerekenlerin yapılmasıdır.
Geçen üç yıllık süreçte öğrendiklerimiz başta da dediğim gibi hepimizin yeni bir "okul"dan mezun olmamızı sağlayacak ve bizleri değiştirip başkalaştıracak. Bu bizler için ek bir sonuç ve çıktı.
Burada bir noktayı daha vurgulamam gerekiyor: O da tüm bunların yalnızca "dayanışma" yoluyla ve kendi bulduğumuz, bazen yarattığımız kaynaklarla gerçekleşmiş olmasıdır. Bu bence çalışmanın çok önemli başka bir çıktısıdır. Bu durum başka düşlerin kurulması için de çok önemli bir potansiyeli, dayanağı ve olanağı "gerçeklik" haline getirdi, getiriyor.
Böylelikle bence şimdi hem daha çok düş kurmak, hem de o düşleri gerçekleştirmek için daha çok koşul ve olanağa sahibiz.
Ayrıca birlikte yarattığımız bu güzel örnekler de gelecekteki "başka güzelliklerin" muştucusu olabilir. Bunların en başsında da hepimizin ortak düşü olan o "toplumsal barış" var..
Eğer burada buluşuyorsak o zaman "haydi hep birlikte düşleyelim" diyorum!... İnanın yapabiliriz. (MS/EÖ)