Hak savunmak ya da hakkını vermek; özgür olmayan yüreklerin kaldıracağı bir durum değildir. Özgür değilseniz; beyninizde, yüreğinizde sizin değildir.
Günümüz Türkiye'si öyle bir hale geldi ki! Artık polisten cop yemek nerdeyse kahvaltıda peynir-ekmek yemek kadar doğal bir hal almaya başladı. Eğer hak aramak gibi bir derdiniz varsa, önce sırtınıza bir çelik yelek geçirin ya da gaz maskesi alın sonra alanlara çıkın.
Demokrasinin tüm nimetlerini bir kenara bırakıp, postallarla yönetilen bir ülkeyi benimsemek elbette mümkün değildir. Ama 21. yüzyılda postallardan kurtulup, sözde değil özde demokrasiye geçelim derken, copla yönetilmeyi benimsemek de mümkün değildir.
Maalesef dünün bazı aydınları ve bugünün yandaşları, bu durumu demokrasi diye allayıp pullayıp ekranlarda ya da köşelerinde millete yutturmaya çalışıyorlar. Bu millet bunları yutacak kadar aptal mı (?) diyeceğim ama...
Dünyada ve ülkemizde, özelliklede son elli-altmış yıla damgasını vuran üniversite eylemlerini aşağı yukarı çoğumuz biliyoruz. Altmış Sekiz'deki Amerika, Fransa, İtalya ve Türkiye gibi daha Dünya'nın birçok ülkesini sıralayabiliriz.
Üniversite gençliğinin başlattığı bu eylemlerin birçok ortak özelliği vardı. Hepsi kişisel ekonomik çıkarlardan ve diğer kişisel çıkarlardan yoksundu. Adalet, barış, eşitlik, özgürlük ve insanca yaşam talep ediyorlardı.
Diğer ortak özellik ise; kendilerine sosyal devlet diyen ülkelere sosyallik kavramını hatırlatmaktı. Parasız eğitim, sağlık, barınma talebi ya da özgür insan, savaşsız dünya, bakir doğa gibi sosyal talepleri vardı. Hem de geleceklerinden vazgeçerek, insanlık adına yüreklerini ortaya koyarak bu taleplerde bulunuyorlardı.
İşte üniversite gençliği böyle bir şey demekti ve bugünde böyle bir şeydir. İnsanlık adına insanca yaşam için taleplerde bulunurlar. Hem de herkes için ve her baskı karşısında çıkarsızca bu talepleri savunurlar.
Ülkemizdeki günümüz üniversite gençliği de sosyal devlet olduğumuzu hatırlatmak için, 68 ve 80'lerdeki üniversite gençliğine nazaran cılız da olsa eylemler yapıyorlar. Parasız eğitim, sağlık, barınma, temsil hakkı, okullardaki polis baskısının kaldırılması, özellikle atanan bazı rektörlerin politik davranmamaları, adalet, barış, özgürlük gibi sosyal ve demokratik taleplerle eylemdeler.
Ama ne yazık ki demokrasiyi içselleştirmemiş olmamızdan olsa gerek ki tüm bu talepler sanki anti-sosyal ya da anti-demokratik taleplermiş gibi baskı görüyor. Coplanıyorlar, gazlanıyorlar, tutuklanıyorlar, aşağılanıyorlar. Peki, ileri demokrasici yetkililerimizin, gerici ve aşağılayıcı konuşmalarında ileri demokrasinin neresine koyacağız gerçekten bilemiyorum.
Özgürlüğü ve demokrasiyi benimseyen gençlik için baskının nereden ve nasıl geldiği önemli değildir. Önemli olan özgür olamamaları ve bir şekilde baskının gelmesidir. Zaten haykırışları da bundandır.
Hak savunmak ya da hakkını vermek özgür olmayan yüreklerin kaldıracağı bir durum değildir. Özgür değilseniz; beyninizde, yüreğinizde sizin değildir zaten. Başkalarının çıkarlarına hizmet etmek zorunda kalırsınız. Kendinizi de demokrat zannedersiniz.
Üniversite gençliği şunun da farkında; özgür olmayan beyninizle, yüreğinizle ilimi de bilimi de özgür kılamazsınız.
Şimdi önemli olan şu, tüm bu sosyal ve demokratik talepler için yüreklerini ortaya koyanları anlayacak ve başkalarına değil onlara hizmet edecek yürekli insanlara ihtiyacımız var.
Ama biz o günlerden uzaklaşıyor muyuz ne? (DG/EÖ)