Türkiye’de kısa filmler için festivaller önemli bir görünürlük alanı. Ancak parlak vitrinlerinin ardında usulsüzlük, sansür ve ekonomik eşitsizlik gibi sorunlar var. Bianet olarak Ramazan Kılıç, Özge Uçar ve Deniz Mıdık ile festivallerin önemini ve yaşanan sıkıntıları konuştuk. Genç yönetmenler festivallerde yaşadıkları olumsuz deneyimleri de aktardı.
Serpêhatiyên Neqewimî, Servis ve Refugee filmleriyle ulusal ve uluslararası festivallerde yarışan genç yönetmen Ramazan Kılıç, festivallerin kısa filmciler için önemini ve sektördeki eksiklikleri anlattı.
Ramazan Kılıç, Türkiye’de kısa filmlerin yalnızca festivallerde gösterilebilmesinin sistemsel bir sorun olduğunu söylüyor:
“Türkiye’de kısa film sektörü yok. Avrupa’da festivallerin yanı sıra televizyon programları, dijital platformlar ve özel gösterimler var. Bizdeyse tek adres festival. Bu da festivalleri genç sinemacılar için çok önemli hale getiriyor. Ama filmimizi sadece festivallere odakladığımızda mesleğimizi icra edemez hale geliyoruz. Ben sinema-televizyon mezunu bir yönetmenim, bu işten para kazanmam gerekirken sadece festival odaklı gittiğimizde sürdürülebilir olmuyor.”
"Hiçbir festivalin marketi yok"
Genç yönetmenler olarak yaşadıkları en büyük sorunlardan birinin festival marketlerinin olmayışı olduğunu belirten Kılıç, “Avrupa’da beğenilen kısa filminizi televizyonlara ya da dijital kanallara satabiliyorsunuz. Bu da sürdürülebilirlik sağlıyor. Türkiye’deyse Antalya’dan İstanbul’a kadar hiçbir festivalin marketi yok. Sektör oluşmadığı için kısa filmciler sadece festivallere sıkışıyor. Zaten festival sayısı da az; küçük bir pasta var, 86 milyonluk ülkeye yetmiyor” diyor.
Kılıç, festivallerdeki ekonomik eşitsizliklere ve telif sorunlarına da dikkat çekiyor:
"Yıllardır fonların ve desteklerin artması için mücadele ediyoruz. Telif hakkı en basit örnek; birçok festival bunu bile hiçe sayıyor. Antalya Film Festivali uzun metraja 3,5 milyon veriyor, kısa filme 30 bin. Bu kamera kirasına bile yetmez. Bu eşitsizlik, kısa filme bakışı ortaya koyuyor. Burada sistemsel bir sıkıntı var; devletten fonlara, özel mecralara kadar kanıksanmış bir usulsüzlük mevcut."
"Usulsüzlüklerle iç içe"
Festivallerde sansür ve usulsüzlüklerin olağan hale gelmesinden yakınan Kılıç, eleştirilerini şöyle sıralıyor:
"Antalya’nın iptal edildiği yıl filmim yarışacaktı. Sansür nedeniyle filmlerimizi geri çektik. Türkiye’de festivaller ödül törenleriyle birlikte usulsüzlüklerle iç içe. Yurtdışında ise insanlar emeğe saygı duyuyor, seni yönetmen olarak görüyor. Bizde bunun karşılığı yok. Kısa filme hâlâ öğrenci işi muamelesi yapılıyor. Bizi ‘kısa film yönetmeni’ diye tanımlıyorlar ama biz yönetmeniz, film çekiyoruz. Kısa film uzun metraja geçiş için var olan bir alan değil; kendi kodları ve zorlukları olan bağımsız bir alan."
Yolda ve Mezarlık Bekçisi filmleriyle çeşitli festivallerde yarışan genç yönetmen Özge Uçar da kısa film festivallerindeki yaşanan usulsüzlüklerden şikayetçi bir diğer isimler arasında.
"En önemli nedeni siyasi baskı"
Uçar, filmlerinin daha yolun başında tasarım aşamasındayken kısıtlandığını anlatıyor:
"Hangi festivale göndermek istediğimize göre filmi o festivale göre yapmak zorunda kalıyoruz. İstesek de istemesek de festivaller kısa filmlerimize böyle bir kısıtlama getiriyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri de siyasi baskılar. Kısa filmciler olarak film yapmak istediğimiz bir çok konuda sansürle karşılaşıyoruz. Her festivalin kendi kalıplaşmış dinamikleri var."
"Festivaller kısa filmciler için olmazsa olmaz"
Özge Uçar, festival sürecinde yaşadığı en somut usulsüzlüğü de şöyle aktarıyor:
"Kütahya’daki bir festivalde birincilik ödülü aldığımızı haberlerden ve tesadüfen orada bulunan bir arkadaşımdan öğrendim. Sonrasında festivalle iletişime geçmeye çalıştım ama hiçbir şekilde dönüş alamadım. Buradaki temel sorun, festivallerin ticari kaygılarla yapılması. Amaçları gerçekten sinemacıya destek olmak değil, ödenek alıp bunu kendi himayelerine geçirmek.
Festivaller kısa filmciler için olmazsa olmaz. Ne kadar çok kişi filmimizi izlerse bizim için o kadar değerli. Ama bu coğrafyada film yapmak çok zor ve her geçen gün daha da zorlaşıyor. Kısa filmlerin sürdürülebilirliği için çok fazla parametre var ve bugünkü koşullarda bu oldukça güç."
“Sorun para değil, eşitsizlik”
Hayallerin Ötesinde, Yüzmek Yasaktır, Umrumda Değil filmlerinin yönetmeni Deniz Mıdık ise sektörün geleceğinden umutlu değil.
Mıdık, kısa film festivallerinde yaşadığı olumsuz deneyimleri şöyle anlatıyor:
"Türkiye’de bir festival yapıldıktan sonra çoğu zaman filmlerden ya da ödüllerden çok usulsüzlükler konuşuluyor. Kısa filmler, uzun metrajlara kıyasla çok daha az değer görüyor. Öğrenci kategorisine ise bu değer bile gösterilmiyor. Kimi zaman gösterim programına alınmadık, kimi zaman herkese ödenen telif ücretleri bize ödenmedi. Üstelik sahnede ‘herkese telif ödedik’ diye övünmelerine rağmen bizimle doğrudan iletişim bile kurmadılar. Öğrenci filmi olsun, kısa film olsun, uzun film olsun… Sorun para değil; sorun bu filmlerin eşit görülmemesi."
Festival iptalleri
Deniz Mıdık’a göre sorun yalnızca ekonomik değil, festival yönetimlerinin yaklaşımıyla da ilgili:
"Festival çalışanları bir film üretiminin içinden gelmeyen insanlar olduğunda yada başka festival görmeden festival departmanlarına getirilmiş insanlar olduğunda kısa filmlerin değerini anlayamıyorlar. Bizler ne olursa olsun hiçbir festivalin iptal edilmemesinden sürekli devam etmesi gerektiğinden yanayız. Sorunları çözmek için festivali iptal etmeyi ertelemeyi seçiyorlar. Ancak her bir festival iptalinde kısa filmlerin görünürlüğü de azalıyor. Ben yine de her şeye rağmen çok olumsuz bakmamamız gerektiğini yıllar içinde baktığımızda çok geliştiğini ve gelişmeye devam edeceğini düşünüyorum.ki bence yıldan yıla kısa filmlerin kalitesi de iyileşiyor.Ve festivallerde buna uyum sağlayacaktır diye umuyorum."
(BK/AB)







