Merkel ve Sarkozy, Davos'ta ortak bir prodüksiyona imza attılar: Sosyal güvenlikte sıkılaştırma. Projenin Türkiye ayağı, 'Torba yasa' adıyla çıktı. Proje tamamlandığında emekçilerin hayatı tamamen değişecek. Eğitim, sağlık ve doğal kaynaklardan sonra sıra geleceğin piyasaya tahvil edilmesine geliyor. Yasa çevresinde dönen tartışmalar, her konuda olduğu gibi vatandaşlık, anayasa, Kemalizm gibi kavramlar üzerinden yürütülüyor. Oysa ki bu uluslararası projenin sıra sosyo- ekonomik analizine acilen ihtiyaç var.
Neo-klasik iktisadın neo- liberal politikalara tamamen entegre olmasıyla devlet giderek küçülüyor. Ancak devlet ne kadar küçülürse küçülsün, piyasa dengesinin optimal düzeye ulaşmasını engelleyen fenomenler hala bir sorun teşkil ediyor anaakım iktisatçılar için. Günümüzde politik aktörler artık fiyat mekanizmasının dışında oluşan ve piyasanın görünmez elinin ayarını bozan dışsallık ve kamu malları fenomenleriyle uğraşıyor.
Kamusal alanda gözün açık olacak!
Kamu malları sorunu hakim iktisadi anlayış için her zaman cetin ceviz olmuştur. Adı aldatıcı olabilir fakat kamu malları özel kişilerce de üretilebilir. Kamu mallarının özel mallardan farkı, rekabetçi olmamaları ve dışlama etkilerine sahip olmamalarıdır. Bu ürünlerin tüketilmesi, diğer kişilerin onu tüketmesini engellemez. Yani tür mallar rekabetçi değildir. Dışlama etkisi yaratmamaları nedeniyle, bu ürünleri edinmek için herhangi bir bedel ödemek gerekmez. Rekabetçi olmayan ve herhangi bir bedele katlanmayı gerektirmeyen bu mallar piyasa dengesini bozucu etkiler yaparlar. Eğer ortada bir değer varsa bunun bir karşılığı olması gerekir. Fiyat yoksa piyasa dengesi her şeyin üstünde bir ideal olan etkin kaynak dağılımından uzaklaşır.
Capcanlı bir yeşilin kucağında altın bir sahil kamu malına güzel bir örnektir. Yeterince büyük bir plaja birkaç kişinin havlu yayması, başkalarının voleybol oynamasını engelmeyecektir. Öte yandan, sahili bacasız sanayimize kazandırmak isteyen otelcilerimizin konukları sadece turkuazı değil günübirlikçileri de seyretmek zorunda kalacaktır. Gelir dağılımı etkinsizliğinden değil, sadece zevki için ve tabii ki bedava olduğu için o sahili kullananlar, otelin optimal değerini düşürmektedir.
Çözüm, pazarlık süreci geliştirerek piyasa yaratmakta bulmuştur. Vatandaşın vergilerle yeterli bedeli ödediğini düşünenler yanılıyorlar. Çünkü devlet inisiyatifi, bu bölgelere doğru yatırımları yapamıyor, kaynaklar israf oluyor. Dolayısıyla bu mallarının özel teşebbüse teslim edilmesi gerekiyor. Bazıları özel sektörün neden devletten daha etkin olduğu gerçeğini sorgulamak istiyor. Ama özel sektör, verimlilik ölçümü için gerekli verileri, verimliliğini borçlu olduğu kutsal ticari sırları paylaşmaktan imtina ediyor. Devletin verimsizliği sonucunu çıkaran analizleri ise "Rusya'nın hali ortada!" teziyle özetleyebiliriz.
Asfalyalar atıyor
Biz tüketiciler sadece bugünki bütçemiz ölçüsünde hemen ulaşabileceğimiz mallar arasında tercih yapmıyoruz. Zira tüketim davranışı, bugün tüketmekle yarın tüketmek arasındaki seçimleri de içeriyor. Faiz geliriyle ileride daha çok tüketme isteğiyle bugün tasarruf yapıyoruz. Bütçemizin bugün yetişmediği ev, araba gibi yüksek maliyetli mallara gelecekte ulaşabilmek için paramızı kenara koyuyoruz. Yemeklerimizden kısıp, çocukların 10- 20 yıl sonraki okul masrafları için biriktiriyoruz. Bugün vazgeçtiğimiz tüketimle gelecek satın alıyoruz.
Tasarruflar, etkin bir piyasa ekonomisinde optimaliteyi bozmaz. Tasarruf sahibi (parasını yastığının altında saklamıyorsa) faiz geliri sağlar, o paralar banka kredileriyle girişimcilere yatırım olanağı verir. Vade sonunda tasarruf sahibi parasını çeker, müteşebbisin ürünlerini satın alır, girişimci bankaya borcunu öder. Bu kusursuz mekanizmanın tekerine çomak sokan olmazsa piyasa tıkır tıkır işler.
Mekanizmada bozukluğun nedeni, her zamanki gibi, devletin ekonomiye karışmasıdır. Devlet, vatandaşlıktan doğan bir takım haklar nedeniyle toplumun geleceğini düşünmek, hastaneler açmak, ilaç temin etmek, ambulanslara benzin doldurmak zorundadır. Vatandaşlar, devletin satın aldığı bir geleceğe bedavaya konarlar. Vergi, harç, pul derken devlet gelir sağlasa da gelecek korumasından yararlanmak, vergi matrahının büyüklüğüne bağlı değildir. Bu noktada ekonominin etkinliği bozulur. Çünkü, az çalışanla çok çalışan bir değilken, az veya çok vergi veren aynı kefeye konmaktadır. Bu bedavacılık, piyasanın düzgün işlemesini engeller. Ayrıca insanlar devlete sırtlarını dayadıklarında takındıkları rahat tavır ahlaki çöküntüye sebep olur. Az vergiciler, nasılsa devlet bize bakıyor diye, yeterli beslenmeyip, üstüne terli terli soğuk su içince hasta olurlar mesela. Sonra, devlet kimi zaman populist yaklaşımlarla kaynak israfına neden olur. Memur devlet kâr odaklı çalışmadığı için atıl ve yetersizdir. İnsanların ihtiyaçlarını doğru anlayamaz, hesap hatası yapar, geleceği doğru tahmin edemez.
Anaakım teori bu sebeplerle, devletin elini sosyal güvenlikten çekmesini salık verir; gelecek de piyasa elemanlarına dahil edilmelidir. Gelecek, pazara çıktığında, SGK yerini sigorta şirketlerine bırakacak. Kazaya uğramaktan mı çekiniyorsun, 60'ından sonra çalışmak istemiyor musun, hasta olmaktan mı korkuyorsun, ayda sadece 20 TL'ye kafan rahat olsun. Küresel ısınıyormuşuz, su kaynakları da tükeniyormuş, kıtlıklar kapıdaymış, ne gam! Maaşından sadece 20 TL ayır, için soğusun. Tabii 20 TL hayali bir rakam. Haftada birden fazla halı saha maçına katılıyorsan prim artacak. Ya da kanında, diyelim ki demir eksikse rakam 30 TL'ye, hatta belki 40'a çıkacak.
Piyasa ekonomisinin "Ne kadar ekmek, o kadar köfte" şiarı, geleceği dışarıda bırakmıyor. Beynelmilel İnsürans Kumpanyası'nın Türkiye şubesi, köfte- ekmek ilişkilerini düzenlemek üzere torba yasayı önümüze getiriyor. Bu torba, eğitim, açılım, HES torbalarıyla beraber aynı çuvalda bucak bucak gezdiriliyor. Mızrağı çuvala sığdırmalarına az kaldı. (BT/EK)
_________________________________
* Araş. Gör., Işık Üniversitesi- İktisat Bölümü