26 Nisan 1986 gecesi, saat 1:23 iken Belarus sınırı yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana gelen bir dizi patlama, 4 numaralı reaktörü yerle bir etti. Çernobil felaketi, 20. yüzyılın en büyük ve en ağır teknolojik felaketi olarak tarihe geçti.
10 milyon nüfuslu küçük bir ülke olan Belarus, kırsal nüfusun yoğun olduğu bir tarım ülkesiydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman faşistler Belarus topraklarındaki 619 köyü, o köylerde yaşayan insanlarla beraber yok etmişti. Çernobil’den sonra ise ülke, 485 köy ve kasabasını yitirdi.
Dozimetreleri alıp mezarlığa bırakmak
“Görev süremizi yarıladığımızda, nihayet hepimize birer dozimetre verilmişti; içinde kristal bulunan küçücük kutular. Bazılarımız şöyle düşünmeye başladı: Sabah dozimetreleri alıp mezarlığa bırakmak ve günün sonunda oradan almak lazım. Radyasyon ölçümü ne kadar yüksek olursa, o kadar çabuk terhis verilirdi.” (İvan Nikolayeviç Jmihov, Kimya Mühendisi)
İlk olarak 1997’de yayımlanan, sonrasında ise 2013’te revize edilen Çernobil Duası’nda Aleksiyeviç, 26 Nisan 1986’da meydana gelen tarihin en feci nükleer reaktör kazasını odağına yerleştirerek trajediyi yaşayan insanların tanıklıklarıyla aktarıyor. Anlatılar aracılığıyla insanların ne denli büyük bir korku yaşadıklarını, gözlerindeki öfkeyi ve yaşamlarında süren belirsizliği gözler önüne seriyor. Monolog biçimindeki röportajlardan oluşan Çernobil Duası, hem unutulmaz bir sözlü tarih çalışması hem de tarihsel hatalarla yüzleşme adına önemli bir kaynak.
Aleksiyeviç felaket esnasında Minsk’te yaşayan bir gazeteciydi. O dönem başladığı kayıtlara yıllar içerisinde devam etti. İtfaiyeciler ve tasfiye memurları da dahil olmak üzere 500’den fazla tanıkla görüştü. Temizlik işçilerinin, politikacıların, doktorların, fizikçilerin ve kazadan etkilenen sıradan insanların anlatımları kitabın temelini oluşturuyor.
Trajedinin sıradanlaşması
Her kesimden insanın sesini duyurmaya çalışan Aleksiyeviç, her zaman yaptığı gibi anlatımlara müdahale etmeden olan biteni aktarıyor. Anlatımlar arasında dikkat çeken en önemli etken şu: İnsanların korkusuzca yaşadıkları trajediyi aktarmaları. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) bazen eleştirerek, bazen de “Yapacakları bir şey yoktu,” diye imleyen insanlarda hâlâ hakim olan öfke duygusu çok şey anlatıyor.
Trajedinin sıradanlaşması ve yıllar sonra bu kazadan “Evet, böyle bir şey de oldu,” diye bahsedilmesi ise kitabın en can yakıcı detaylarından biri.
“Büyükbaş hayvanları sürdüler. Boşaltılan köylerdeki bütün büyükbaş hayvanları bizim bölge merkezindeki toplama noktalarına getirdiler. Çılgına dönmüş inekler, koyunlar, domuzlar koşturup duruyordu sokaklarda. Geceleri çürümüş et kokusundan kaçıp kurtulmak mümkün olmuyordu. ‘Böyle kokabilir mi nükleer savaş?’ diye düşünmüştüm. Savaşın duman kokması gerekirdi.” (Aleksiyeviç’in ‘Halk Korosu’ olarak nitelendirdiği anonim anlatılardan.)
Zamanımızın ızdırabı ve cesareti için bir abide
Svetlana Aleksiyeviç, 2015 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, eserlerini “zamanımızın ızdırabı ve cesareti için bir abide” olarak tanımlıyor. Aleksiyeviç, 1901 yılından bu yana verilen Nobel Ödülü’nü alan 14’üncü kadın yazar.
Svetlana Aleksiyeviç, kitaplarında ele aldığı konuları şu şekilde tanımlıyor: “Devrim, toplama kampları, II. Dünya Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı sırasında halktan gizlenen gerçekler, büyük bir imparatorluğun çöküşü, devasa ölçekte bir sosyalist ütopyanın paramparça dağılması, yeni ortaya çıkan evrensel problemler, Çernobil faciası vs. Bunlar, Dünya üstündeki tüm insanların cevaplaması gereken sorulardır ki, tümü bizim kendi gerçek tarihimizdir. İşte tüm bu cehennemden çıkma soru ve sorunlar, benim kitaplarımın izleğini oluştururlar.”
Hafızanın kaydı
Eleştirmenler, Svetlana Aleksiyeviç’in Nobel’i kazanmasındaki en önemli unsurun “çok yönlü, hafızalara kazınan yazım stili” olduğunu söylüyorlar ki son derece doğru bir tespit. Aynı zamanda gazeteci olan Aleksiyeviç, uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu bir kolaja dönüştüren özgün tarzıyla, kendilerine nadiren konuşma fırsatı verilen, yaşantıları da çoğu zaman ülkenin resmi tarihine karışıp giden sokaktaki insanların hikâyelerini kayıt altına alıyor.
İzleme önerisi HBO yapımı beş bölümlük tarihi drama: Chernobyl. Mini dizi, büyük ölçüde “Çernobil Duası” kitabından uyarlandı. Dizi olay yerine ilk müdahale eden itfaiyeciler, gönüllüler ve madenci ekiplerinin çabaları da dahil olmak üzere, felaketle ilgili daha az bilinen bazı hikâyelere odaklanıyor. 71. Primetime Emmy Ödüllerinde on dokuz dalda aday gösterildi ve En İyi Mini Dizi, Üstün Yönetmenlik ve Üstün Senaryo ödüllerini kazandı. |
(TY)