Uzunca bir süredir ülkenin gündeminde Anayasa Mahkemesi var. Mahkeme bir yandan bireysel başvuruları görüşüp karara bağlıyor, bir yandan da muhalefet partilerinin başvurularını görüşüyor. Son aylarda da Can Atalay ile ilgili kararı nedeniyle iktidar ve muhalefet arasındaki tartışmaların odağında oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına en fazla eleştiri iktidar cephesinden geldi. Bireysel başvuru hakkı tanınmasının yanlış olup olmadığı tartışıldı. Öyle bir duruma geldi ki Anayasa Mahkemesi, ülkedeki muhaliflerin 'güvencesi' olarak görülmeye başladı. Oysa unutmayalım, bireysel başvuru hakkı tanınmasının nedeni ülkede mağdur olanların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitmesini zorlaştırmaktı. Öyle de oldu. Bugün Anayasa Mahkemesi'nin mağduru haklı bulduğu ya da iktidar cephesinin uygulamalarını anayasaya aykırı bulduğu kararları aslında, "AİHM de mahkum olacağımıza burada çözelim" anlayışının ürünü.
AYM'nin 703 nolu KHK'ye ilişkin verdiği karar ilk anda büyük coşku ile karşılandı. Ancak görüldü ki, AYM aslında düzenlemeyi şeklen anayasaya aykırı bulmuyor, iktidara yol gösterip, "KHK ile yapamazsın, yasa çıkartmalısın" diyor. Mahkeme usule uygun olmayan düzenlemeleri iptal edip iktidara, "usulü ile yap" diyor sadece. Bir yandan da usule uyması için süre veriyor, kimi maddelerde 9 ay kimi maddelerde 12 ay.
Peki bu süre içinde ne olacak? Anayasaya aykırı olarak atananlar görevine devam edecek mesela. Usülsüz bir şekilde üniversitenin başına atanan rektörü protesto eden öğrenciler tutuklu yargılanmaya devam edecek. O rektörün anayasaya aykırı KHK'lerle okuldan uzaklaştırdığı akademisyenler yine kampüse dahi alınmayacak.
Seçilenlerin yerine atanan kayyımlar görev yapmaya devam edecek. Belki de görev süreleri sona ermek üzereyken 'beraat kararı' çıkacak ama görevlerine geri dönemeyecekler.
Girişteki söz aklımda "Geciken adalet adalet değildir" diye kalmış, doğrusu "Sonunda hüküm isabetli olsa da geciken adalet zulümdür" şeklindeymiş ve Orhan Gazi tarafından söylenmiş. Odalarına, arabalarına Osmanlı turaları asanlar, bu sözleri de bir yere assalar, gün içinde çıkarıp bir okusalar keşke.
Turgut Özal döneminde "Anayasayı bir kere delmek ile bir şey olmaz" sözünün gerçek olup olmadığını test etmiştik. Şimdi ise geldiğimiz durum, "Madem uymayacağız, yeni anayasa yapmaya gerek var mı" fikrini tartışmaktan ibaret.