ABD'nin uyuşturucuya karşı dünya çapında savaş ilan ettiği yıllardayız. Verilen yüklü bir para yardımı karşılığında başkan Nixon, Türkiye'de afyon üretiminin yasaklanmasını sağlar. Uyuşturucu ticareti ve kaçakçılığıyla ilgili önlemler had safhaya çıkarılırken, nedense küçük çaplı yabancı kuryelere yönelik operasyonlara görünürlük kazandırılır.
New York'lu Billy Hayes'in Yeşilköy havaalanında yakalandıktan sonra başına gelenlerin, ABD'nin caydırma politikasını taçlandıran bir sansasyona dönüşmesi fazla gecikmez. Tabii bunda Billy'nin hapsedildiği İmralı'dan kaçtıktan sonra yazdığı kitaptan esinlenmiş Geceyarısı Ekspresi (Midnight Express) filminin katkısı yadsınamaz.
Türkiye'nin imajını fazlasıyla zedeleyen iddialı yapımın dünya çapında kült haline gelmesiyle Billy Hayes'in hayatı da filme endekslenir.
Yıllar sonra Türkiye'ye tekrar gelme cesaretini göstermiş olan Billy ve iki Oscarlı filmin hikayesi hakkında çekilmiş belgeselin Avrupa'daki prömiyeri geçenlerde Cannes film festivalinde gerçekleşti. Midnight Return: The Story of Billy Hayes and Turkey adlı sürükleyici yapım, ciddi bir araştırma sonrasında ortaya çıktığı her halinden belli, heyecan verici ayrıntılarla dolu bir belgesel.
Yönetmen hanesinde Sally Sussman Morina adını gördüğümüz 99 dakikalık yapımda televizyon estetiği ön plana çıksa da, yıllar boyunca gündemden düşmeyen sinema filminin gücü hala hissediliyor.
Geceyarısı Ekpresi'nin çekilmesinde katkıda bulunan birçok ünlü isim aslında Türkiye'ye karşı herhangi bir hınçla dolu olmadıklarını, dünyanın herhangi bir ülkesinin aynı filme konu olabileceğini belirtiyor. Billy Hayes bu filmin bir sanat yapıtı olarak görülmesi gerektiğini söylüyor; yıllar boyunca seyredilmeye devam edilmesi ve nesilden nesile aktarılmasının esas sebepleri halindeki senaryonun ve sinema dilinin gayet etkili olduğu kesin.
Belgeselde, yoga öğretilerine o zamanlardan beri hâkim olan ve cezaevi şartlarına yoga yaparak direnen Billy, yıllar süren çalkantılı süreçten sonra kendiyle ve Türkiye'yle barışık bir imaj sergiliyor; fakat ABD'nin uyuşturucuya karşı yıllardır sürdürdüğü ve başarısı kesinlikle tartışılır savaşını lanetliyor. Türkiye, ABD ve gezegenin diğer diyarlarında, geçmişteki ve bugünkü cezaevlerinin vaziyetine dair eleştirel bir duruşun açıkça sergilenmemesi ise belgeselin eksiklerinden.
Skandal film
ABD'deki sinema çevrelerinde ilk başta kuşkuyla karşılanan ve gösterimi geciktirilen Geceyarısı Ekspresi'nin 1978 Cannes festivalinde görücüye çıkmasıyla, şiddet ve ırkçılık dolu film skandal yaratır. Sinema eleştirmenleri filmin CIA propagandası yaptığını ifade ederek yerden yere vurur.
Tüm dünyanın karşısında adeta yalnız kalıp çetin bir mücadeleye girişen Türkiye'nin filme karşı çıkması sonucunda gösterimi birçok yerde engellenir, oysa ABD'nin politikalarına yağ süren yapım ülkenin Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi DEA tarafından tasdiklenir.
Aslında Billy kendini tahmin ettiğinden çok daha büyük bir öforinin içinde bulmuştur, Oscarla ödüllendirilecek Oliver Stone'un gerçekleri abartan senaryosuna adeta inanmaya başlar. Bir süre önce Daft Punk sayesinde tekrar gündeme gelen Giorgio Moroder ise bir filme yaptığı ilk müzikle aynı ödülü almaktan dolayı şaşkındır.
Billy film çekimi sırasında kendisini oynayan yakışıklı oyuncu Brad Davis'le yakınlaşır, sinema dünyasının büyüsüne kapılıp bir süre aktörlüğü dener. Belgeselde Charles Bronson'ın başrolündeki bir aksiyon filminde kötü adamı oynarken bu konuda pek de başarılı olamadığını görüyoruz.
Tüm bir ülkenin nefretini üzerine çekmekten yıllar içinde yorulur, araya giren Ahmet Ertegün sayesinde Türkiye yolu tekrar açılır.
Türkiye'ye dönüş
Yüksek tempolu belgeselde Billy Hayes'in son Türkiye ziyareti filme ayrıca heyecan katıyor. İntikam için Türkiye'nin ilgili makamları tarafından her an tutuklanma ihtimaline rağmen Billy, Polis Akademisinin 2007'de düzenlediği Demokrasi ve Küresel Güvenlik Konferansına katılıp olanlar için üzgün olduğunu bir kez daha ifade ediyor. Geceyarısı Ekspresinde Türkiye'ye hakaretlerle dolu olan mahkeme sahnesinin tamamıyla uydurma olduğunu belirtirken, CIA yardımıyla kaçtığına dair varsayımları sık sık duyduğunu da söylüyor. Filmin bütçesi çoktan aşıldığından kitabındaki İmralı adasından firar kısımlarının senaryoya dahil edilemediğini de öğreniyoruz.
Türkiye ziyareti sırasında hasret gidermeyi (!) ihmal etmediği mekânlardan biri Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi. Billy Midnight Express'in en akılda kalıcı sahnelerine konu olan hastanede yaşadıklarının çok benzer şekilde cereyan ettiğini hatırlarken, olay mahalini bir süre sonra sıkıntıyla terk etme ihtiyacı duyuyor.
Yönetmen Alan Parker bir sanat ifadesi olarak gördüğü Geceyarısı Ekspresi'nden pek rahatsız değil, fakat filmin çekildiği Malta'da tımarhane sahneleri için figüran olarak kullanılan gerçek hastaların teşhir edilmiş olmasından pişmanlığını itiraf ediyor.
Tabii ister istemez insanın aklına birkaç sene önce AKP'nin sektörle ilgili atmaya hazırlandığı, dünyada eşi benzeri olmayan hamlelerden biri daha geliyor. Memleketin muhtelif köşelerinde Bakırköy misali birçok hastanenin, inşaat sektörüne ivme kazandırmak amacıyla da açılması planlanırken Dünya Sağlık Örgütü tarafından uyarılan yöneticilere Türkiye'de uygulanan tedavinin çağdışılığı hatırlatılmış, projeler askıya alınmıştı.
Bu vesileyle Sağlık Bakanlığı heyetlerince Avrupa'da ziyaret edilmiş muhtelif tıp kurumlarında uygulanan ruh hastalıklarına yönelik çağdaş tedavi şekillerine coğrafyamızda ne zaman geçilecek acaba? Elektroşokun rahatlıkla kullanılmaya devam edildiği Türkiye'de, cömertçe vadedilen sağlık hizmetlerinin ikinci plana düştüğünü ve Geceyarısı Ekspresi'nde şahit olduğumuz vaziyetin pek değişmediğini düşünmek abes mi?
Nostalji
Belgesede Türkiye'ye yönelik yaptırım ilân edilirken Nixon'ın yanında dönemin dışişleri bakanı Melih Esenbel'i, afyon üreticilerinin karardan rahatsız olduğunu düzgün bir İngilizceyle ifade eden genç Bülent Ecevit'i, skandal film hakkında konuşan gazeteciler Doğan Uluç ve Sami Kohen'i de görüyoruz.
Dönemin nostaljini yaşamak açısından Hippiler'in uğrak yeri, Sultanahmet'teki Pudding Shop namıdiğer Lale Restaurant, artık vaktinin çoğunu Haliç'teki Koç Müzesinde geçiren ABD Başkonsolosluğunun Hiawatha yatı veya çocukluğumuzun muhteşem oyuncak dükkanı, İstiklal caddesi Balo sokaktaki Japon Mağazasının tabelası gibi detaylar bile var. Fakat 1970'lerin İstanbul'u anılırken araya kaçmış bir Milano fotoğrafı da gözden kaçmıyor.
ABD konsolosluğundaki görevlilerin samimi itirafları 11 Eylül 2001 tarihinden sonra iyice artırılan güvenlik önlemleri ve paranoyayla adeta tezat oluşturuyor.
Geceyarısı Ekpresinden alıntılanan bir diğer görüntüde, Yeşilköy'deki kontrol sırasında polisin Billy'ye İtalyanca, hatta Sicilya şivesiyle güneş gözlüklerini çıkarması yönündeki ikazı filmdeki gaflardan sadece biri.
Hürriyet gazetesinin birinci sayfasındaki temsili çizimde ise Billy Hayes'in İmralı Adasından firar ederkenki hali gayet kaslı bir bedenle hayal edilmiş.
Midnight Return'de en çok söz alan ABD'deki Türkiye diasporasının temsilcileri oluyor. Ali Çınar, İbrahim Kurtuluş, Ergun Karlıkovalı veya Turan Ayaz gibi simalar Türkiye'nin imajının özellikle ABD'de nasıl zarar gördüğünü tane tane anlatıyor. Fakat belgeselin sonlarına doğru Billy Hayes'in New York'taki Cumhuriyet Bayramı Kutlamasında bayrak törenine aktif olarak katılması seyredenlerde bir kırıklık hissi bırakmıyor değil.
Başkonsolos Ertan Yalçın'ın huzurunda 29 Ekim'de gerçekleştirilen törende Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkelerinin Türkiye'de hiç erozyona uğramamışçasına, pragmatizmden uzak ve günümüzde yaşananlardan etkilenmemiş bir biçimde ifade bulması, mevzubahis topluluğun vatanı saydığı topraklara bakışındaki idealizmin ve romantizmin işaretini veriyordu.
Neyse ki Billy Hayes sürükleyici yapımın sonunda konuya güncel bir nüans katmayı beceriyor. Saçmalık olarak nitelendirdiği ülkesinin uyuşturucu savaşı kanunlarının değişmesi gerektiğini belirtirken tüm gezegenin başına bela olan ve hiç bir faydası görülmemiş bu politkanın artık yavaş yavaş terkedildiğinden bahsediyor. Geçmişinde ağır şekilde yaşamış olduğu cezaevi travmasından dolayı hak kazandığı Tıbbî Marijuana Lisansını yeniletmeyi de ihmal etmiyor.
Filmin çekici ayrıntıları bununla sınırlı değil. Türkiye'nin tekrar yalnızlığa sürüklendiği bir dönemde ders alınması gereken belgeselin sağduyuyla karşılanması dileğiyle. (MT/NV)