Bu kış çok sert ve uzun geçecek.
Bu yıl yargıda olacak bitecekler çok sert geçecek! Çok çetin ve sorunlu bir yıl olacak.
Ne yazıktır ki, demokrasinin ve çoğulculuğun olmazsa olmazı olan bir siyasi partinin, Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) çanına ot tıkamak isteğiyle yanıp tutuşanlar önce dokunulmazlıkları kaldıracaklar ve sonra yargının yargısına terk edilmiş ceza davalarını göreceğiz.
İşimiz cezalandırmak, siyasal partileri ve insanları hedef göstermek değildir.
Korkarım böyle olmaz. Umarım gündüz vakti elimizde fenerle yargının koridorlarında ceza davalarının olmayan adalet ve vicdanında, adalet aramayız. Umarım, akıl adalete hâkim olur.
Hukuk güvenliği herkes içindir. Kendilerini hukuktan üstün tutanlara bile lazım olur.
Adalet ve hukuk adına ne yazmışız?
İnsanlığın mirası Magna Carta Libertatum “Büyük Özgürlük Fermanı” 1215 yılında Papa III. Innocent, Kral (Yurtsuz) John ve Baronları arasında, “kralın yetkilerini” sınırlandırmak amacıyla İngiltere’de Runnymede çayırında imzalanmıştı.
Bu belge, Kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini emrediyordu. Kanunlara uygun davranmasını zorunlu kılıyor ve hukukun; kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu krala kendi imzasıyla kabul ettiriyordu.
Bütün devletlerin ve Türkiye’nin “Magna Carta” ilkelerini tıpkı bir mirasyedi gibi tükettiğini yazmışız.
Ne yazmışız?
Yüzyıllar önce, aydınlanmanın öncülerinden Montesquieu’nün şu sözlerini yazmışız:
“Üç çeşit hükümet vardır: Cumhuriyet, Saltanat, İstibdat. Bunların niteliklerini anlamak için en az okumuş kişilerin bu konudaki kanılarını bilmek yeter.
Ben, üç tarif daha doğrusu üç olay düşünebiliyorum.
Birincisi, “Cumhuriyetle idare, milletin tümünün birden ya da milletin bir parçasının idareyi elinde bulundurmasıdır.
Saltanatla idare, bir kişinin ama sabit ve yerleşmiş kanunlarla idaresidir.
İstibdatla idare ise, bir kişinin hiçbir kanun ve kurala bağlı olmadan kendi istek ve heveslerine göre idaresidir.
Cumhuriyetle idare; bir kişinin kanunsuz, kuralsız, heves ve isteklerine göre idareyi reddeder.
Ne yazmışız?
Kanunlarımız, hukukumuz bir yanda dura dursun… İnsan onurunun çiğnenmemesi için başta kişi özgürlüğü ve hukuki güvenliğini esas alan uluslararası hukuk metinlerini yol gösterici olduğunu yazmışız.
O metinlerden birisi de Habeas Corpus… Adil yargılanma hakkı olan ülke insanları için bağımsız ve tarafsız yargının gerekli olduğunu kabul eder. Ama Türkiye’de bağımsız ve tarafsız yargı yoktur.
Dayanışmanın ve direnişin hukuku yazılacaksa eğer; yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkında geçmiş tüm yazılı metinler çöpe atılmalı, bütün ezberler bozulmalıdır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri yeni baştan yazılmalıdır.
Adalet üzerine ne yazmışız?
Diyarbakır’da adaleti aramışız.
Diyarbakır'da daha sonra adı "Sülüklü Han" (Xana Zîro) olan "Kazancılar Hanı" (Xana Qazanciyan) 1683 yılında yaptırılmış. Sülüklü Han’da eskiden gizli bir geçidin olduğu, bu geçidin İçkale'deki cezaevine çıktığı, geçmişte üç idam mahkûmunun bu geçidi kullanarak kaçtığı rivayet ediliyor.
Bu olaydan sonra da bu geçit kapısı, taşla örülerek kapatılmış. Eskiden Sülüklü Han'a girer girmez sol tarafınızda kalan ve taşla örülmüş kapının tam üzerine kocaman bir levha halinde Paul Éluard'ın bir şiiri asılı dururdu. Nedense kaldırıldı! (Diyarbakır'da Adalet Aramak, 07.05. 2012. F. İlkiz bianet)
Paul Éluard, nereden bilebilirdi ki, bu coğrafya üzerindeki Diyarbakır'da Sülüklü Han'da, yıllar önce üç idam mahkûmunun kaçtığı kapılardan birine, "Asıl Adalet" şiiri asılacak. Şimdi yerinde olmayan ve o kapıda asılı dururken kaldırılan Paul Éluard'ın şiirini baştan sona okuyalım.
Asıl adalet
İnsanlarda tek sıcak kanun,
Üzümden şarap yapmaları,
Kömürden ateş yapmaları,
Öpücüklerden insan yapmalarıdır.
İnsanlarda tek zorlu kanun,
Savaşlara, yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları,
Ölüme karşı yaşamalarıdır.
İnsanlarda tek güzel kanun,
Suyu ışık yapmaları,
Düşü gerçek yapmaları,
Düşmanı kardeş yapmalarıdır.
Hep var olan kanunlardır bunlar,
Bir çocukcağızın tâ yüreğinden başlar,
Yayılır, genişler, uzar gider
Ta akla kadar.
Éluard'ın şiirindeki gibi “tâ akla kadar” uzanan adalet için; düşü gerçek, suyu ışık, direnişi yaşam yapanların anısına sahip çıkmak onurlu bir iştir. Çünkü geride yasaklar ve ölüler kaldı.
Adaleti bulmak bizlerin ellerindedir, adaleti yaratmak ve sürekli kılmakta...
Adalet akıl ve yürek işidir, eğer isterseniz…
Geriye kalanların isteği; geçmişteki direnişlerinden çıkardıkları derslerle yaratacakları onurlu ve insanca yaşam için umutların yitirilmeden çoğalmasıdır ve artık yüzyılımızda, akıllıca istenmelidir adalet...
Böyle şeyler yazmışız, suya yazılan diğer yazılar gibi… (Fİ/EKN)