Nure, yaşlı annesine dişlerini fırçalatıyor; pijamasını giymesinde yardım ediyor ve elinden tutup yatağına kadar götürüyor. Tıpkı üç yaşındaki bir çocuğa yardım eder gibi yapıyor bunu. Fakat arada bir fark var: üç yaşındaki çocuk kadar hızlı değil annesi.
-Kızım valla hiç uykum gelmiyor!
-Anne, az önce uyuklayıp duruyordun koltukta. Saat onikiyi geçiyor ama... Sen uzan bi! Lambayı da söndürünce mışıl mışıl uyursun, annecim.
- De hadi kızım! Hele şu yastığımı da düzelt!
Nure özenle ve sevgiyle yapıyor annesinin dediklerini. Onu yatağına bebek gibi yatırıp üstüne yorganı örtüyor. Yanağından öperek, iyi geceler diliyor.
-Şimdi sıra bende annnecim: Dişlerimi fırçalayıp geliyorum, tamam mı?
Nure banyoya doğru giderken annesinin dua ettiğini duyuyor. Her zamanki gibi sesli sesli: “Kemere ... mara qusır dürbero...” Kadın inançlı. Kendince inandiği kutsal tanrıları var: Taşa, toprağı, güneşe... Onu rahatlatıyor bu dualar.
Nure banyodan geri döndüğünde hala annesinin mırıltılarını duyuyor. Susuyor. Konuşması halinde, annesinin konuşmaya çoktan hazır olduğunu biliyor çünkü.
Nure sessizce annesinin yatığının karşısındaki divana oturuyor. Gece lambası loşluğunda annesini izliyor bir süre. “Benim çocuklaşmış güzel annem!” diye geçiriyor içinden. Sessizce yatıyor yatağına. Annesinden ses çıkmıyor, hayret! Halbuki normalde hiç susmaz. Ve her yatma faslında, konuştukça konuşası gelir...
Nure, nihayet yatağına girdiği için mutlu. “Bugünü de atlattık, kazasız belasız,” diye düşünüyor. Bi ara nefesini tutuyor. Annesinin soluk alıp almadığını duymak istiyor, fakat duyamıyor. Heyecanlanıyor. Başını yastıktan kaldırarak pür dikkat dinliyor. Evet, duyuyor şimdi. Annesi nefes alıyor ve yaşıyor. Demek ki çok yorgundu; hemen uyudu, diyor içinden. Rahatlıyor.
Aradan belki yirmi dakika geçmiştir. Nure tam dalmak üzereyken birden annesinin kıs kıs gülmesine irkiliyor.
-Anne, n’oldu?
Nure’nin sorusu üzerine sesli gülmeye başlıyor annesi: “Hihihi!” Nure doğruluyor yatağında. Oturup annesini izliyor. Yatağında hala yatan annesi gülmekten bir türlü konuşamıyor. Nure de gülmeye başlıyor. Ana kız gecenin bi yarısı, koro oluşturmuş gibi gülüyorlar. Nure annesine gülüyor; peki annesi neye gülüyor?
-Kız anne... Anlatsana artık, neye gülüyorsun? Yoksa bana mı; osurduğumu mu duydun?
-Kızım yok... Valla sana gülmüyorum... Aklı... aklıma o çift geldi (habire gülüyor kahkahayla. Gülmekten bir cümleyi bir araya getiremiyor.)
Nure de gülüyor sabırsızca. “De hadi anlat anne! Hangi çift?”
-Dün... televizyonda gördük ya hani..! Hani o köpeği seviyorlardı ya..! Kızım, sen benden daha unutkansın, öööf..!
Artık yatağında oturuyor Nurenin annesi. İstediği tam da buydu! Bir yandan gözyaşlarını siliyor, bir yandan da açıklamaya çalışıyor gülüş sebebini.
-Kızım kızım; ben şaşkınlık içindeyim. (Derin bir oh çekiyor. Artık çok ciddi ve gülmekten yorulmuş.) Bu yabancılar nasıl insanlar... Nasıl neşeliler, mutlular: Hele o köpeklerini nasıl kucaklıyorlar; nasıl okşuyorlar... Dünden beri... Kızım, bi türlü gözümün önünden gitimiyorlar: Hele o köpekleri öpmeleri yok mu... nasıl mideleri tutuyor, hayretler içindeyim. Ama... diyorum demek ki Allahın en iyi kulları onlar! Yaaa, onlardır tabii! (Kendi kendini ikna eder gibi diyor bunu.)
-E, öperler anne! Onlar da canlı. Sen diyorsun ya; her şeyi Allah yaratmış, diye... O köpekler o ailenin bir ferdi gibidir onlar için. Birbirlerini mutlu ediyorlar işte...
-He kızım: sen gördün mü ? Dondurmalarını nasıl yalattırdılar köpeklere... Ondan sonra da kendileri yaladı. Aayy! (İğrenir gibi diyor bunu!) Ama insan kılık kıyafetlerine bakıyor; evlerine, düzenine baklıyor... Kirli pasaklı da değiller. Zevkliler de... Töbe töbe töbe! Düşünüyorum da, kızım; köpeklerine bile o kadar değer veriyorlar, ya! Ya, biz de...? Biz de insana bile köpek kadar değer verilmiyor, kızım. Yok yok, değeri yok kimsenin! Allah yukardan şahittir, görmez mi? Görür illa ki...
-Anne; biraz daha yaşlanınca... Ben de küçük bir köpek alacam. Kararımı çoktan verdim zaten! O zaman sen de seversin, derken, ironiyle gülüyor Nure.
-Yok kızım, Allah korusun! Sen evine köpek sokarsan, ayak basmam evine. Töbeler olsun ayak basarsam. Neyse... Hele gel şu yorganı ört üstüme, kızım. Vay vay vay!
“Bakarız annecim, bakarız,” deyip annesinin üstünü örtüyor Nure. Gecenin bu saatinde sohbetin koyulaşmasını istemediğinden, susuyor. İçinden de, o zamana kadar sanki yaşayacak da, diye geçiriyor.
“De hadi! İyi geceler, ciğeram,” diyor Nurenin annesi. Sesi boğuk çıkıyor. Yorganı kafasına kadar çekmiş çünkü.
“İyi geceler prensesim,” diyor Nure. Yatağına dönüyor.
Not: Metindeki Türkçe olmayan kelimeler Zazaca.
(HK/AS)