Türkiye’de hak alma talepleri, insanca yaşam istemleri karşısında “80 öncesine mi dönmek istiyorsun?” sorusu ile karşılandı. Son günlerde ise yeni bir söylem gelişti, “90’lı yıllara geri dönüyoruz”.
80 öncesinde daha lise yıllarındaydım, kafamda gazetecilik yapmak gibi bir düşüncenin kırıntısı dahi yoktu. Her gün kötü haberler geliyordu, ama gençtik, çevremizde kendimiz gibi çok sayıda genç vardı, onlarla birlikte dünyayı değiştireceğimize inancımız vardı.
90’lı yıllara geldiğimizde gazeteciliğe adım atmış ve ideallerimize ulaşmak için, haksızlığa uğrayanların, baskı ve işkenceye maruz kalanların, kısacası insanca yaşamak isteyenlerin sesi olmak istiyordum.
Ölümler uzakta, tepkiler cılız
Göktepe davasından gazeteciler. Üstte dönemin TGC Başkanı Nail Güreli, altta ortada Yeni Yüzyıl gazetesi muhabiri Murat İnceoğlu ve Radikal muhabiri Deniz Gökçe. |
Mesleğe başlamamın ardından Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) çatısı altında, aynı düşünceleri paylaştığım bir çok insan buldum. İnsanın yalnız olmadığını hissetmesi her zaman için güç katar.
Çevremdeki insanlar, medyanın çarkı içinde öğütülüp gitmeme engel oldu. Basın sektörüne egemen kılınmaya çalışılan “itaat et rahat et” anlayışına birlikte karşı çıktık.
Ardından “90’lı yıllarda” peşpeşe öldürülen, cezaevinde dört duvar arasına konulan gazeteci haberleri gelmeye başladı. Kötüydü, üzücüydü, raporlara yansıyordu. Ama Bab-ı Ali’ye uzaktaydı. Tıpkı “İstanbul’a kar yağmadan basın için kış gelmez” sözündeki gibi ölümler uzaktayken gösterilen tepkiler de cılız kalıyordu.
İstanbul’da gazeteci ölümü yaşanmasa bile sık sık, polislerin baskın yaptığı evde bulunanlar “teslim ol çağrısına ateşle karşılık verip” öldürülüyordu.
Basın için haber kalıp halindeydi, “Bir ihbarı değerlendiren polisler ….. adresinde eve baskın düzenledi. Teslim ol çağrısına ateşle karşılık veren … terörist ölü olarak ele geçirildi.”
Bu kalıbın dışında yazılan haber olur da gazeteye girmeyi başarırsa artık siz de bir gazeteci olarak şüpheli listesinde yerinizi alıyordunuz.
Zaman zaman gazetelere gönderilen yazılarla “yasadışı örgütlerle bağlantılı gazetecilerin” işten çıkartılması istenirdi. Elbette hedefteydiniz. Tek güvenceniz ise doğru yolda olduğunuza olan inancınız ve çevrenizdeki arkadaşlarınızdı.
Milliyet'te çalışırken
Milliyet gazetesinde çalışırken Umur Talu’nun genel yayın yönetmeni olması ile dağıtılan metni saklamadığım için hala pişmanım. Haber yazarken “… kadar terörist yakalandı, demeyeceksiniz. Bu polisin iddiası ve bu insanların çoğu adliyeden serbest kalıyor, ölü ele geçirildi demeyin, ölen ele geçirilmez, öldürüldü yazacaksınız” diyordu.
Elbette haberin nasıl yazılacağı konusunda Genel Yayın Yönetmeninin yaptığı uyarılar gazetede çok da karşılığını bulmuyordu. Çok kez yaptığım haberlerde ‘öldürüldü’lerin nasıl teker teker ‘ölü ele geçirildi’ şeklinde değiştirildiğine tanık oldum.
Kaldı ki operasyonlarla ilgili infaz iddialarını habere yansıtmanın karşılığı, emniyet tarafından yapılan “emniyet teşkilatını yıpratmaya yönelik maksatlı iftiralar” açıklamasıydı.
Genç gazeteciler sahip çıkınca
90’lı yıllarda evlerden, sokaklardan, cezaevlerinden, köylerden arka arkaya ölüm haberleri, kayıp haberleri geliyordu. Köyler boşaltılıyor, insanlar sürgün yaşamına başlıyordu.
1996 yılında öldürülen bir gazetecinin haberi bu kez İstanbul’dan geldi. Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, gözaltına alındıktan sonra dövülerek öldürüldü.
Genç gazetecilerin sahip çıkmasının ardından basın örgütleri ve gazetecilerin büyük çoğunluğu bu kez sesini yükseltti. Basın tarihinde ender görülen bir dayanışma vardı. Soruşturma ile ilgili haber yapanlar, ‘haber atlatma’ yerine haberleri paylaşıyordu, ne kadar çok yerde çıkarsa o kadar iyi diyerek.
ÇGD'nin başarısı
Ardından dava başladı, önce Aydın’a sonra Afyon’a kaçırıldı. Ama gazeteciler davanın peşini bırakmadı, yüzlerce gazeteci her duruşma öncesi yola koyuldu ve duruşmayı izledi. O yılları anlatırken ÇGD’yi anlatmamak bütünün önemli bir parçasını görmemek olur.
Göktepe davalarının inatçı takipçiliğini yapan, Hukukçu Fikret İlkiz tarafından hazırlanan ve bir çok gazetecinin cezaevinden tahliye olmasını sağlayan metnin yasalaşmasını sağlayan, öldürülen ve hapsedilen bir çok gazeteciyi diğer basın örgütlerinin yok saymasına rağmen sahiplenen ÇGD’lilerdi.
Baskı nedeniyle Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) günden güne gerilerken bir gazeteciler için bir örgütlenme merkezi olan ÇGD, diğer basın örgütleri tarafından önü kesilmek istenmesine rağmen önemli çalışmalara imza attı.
ÇGD’ye de üye olan gazetecileri üyelikten çıkarmakla tehdit eden Türkiye Gazetecicler Cemiyeti (TGC) bugün tüm basın çalışanlarını üyeliğe kabul etmeye başladıysa, bir çok basın örgütü aynı çatı altında bir araya geliyorsa bu ÇGD’nin ve ÇGD’lilerin başarısıdır.
Dayanışma daha önce sağlanabilseydi
Göktepe’nin gözler önünde öldürülmesinin ardından ortaya çıkan dayanışma eğer daha önce sağlanabilseydi, öldürülen bir çok gazeteci bugün hayatta olurdu. Eğer dayanışma bugünlere taşınabilseydi, gazeteciler bugün sefalet koşullarında yaşamak zorunda kalmaz, cezaevleri hala gazetecilerin mekanı olmazdı.
Ancak, gazetecilerin, medya patronlarının baskısı nedeniyle sendika, dernek gibi örgütlülüklerden uzak durması ve örgütsüzlüğü savunan oluşumların içinde yer alması, oluşan birlikteliğin uzun ömürlü olmamasına yol açtı. Duygusal tepki ortadan kalktığında, geride sadece cılızlaşan örgütler kalmıştı.
Evet 90’lı yıllarda sevdiğimiz çok insanı kaybettik ama en azından çevremizde bizleri seven çok insan olduğunun da farkındaydık. Mesleğe sonradan başlayanların bu dayanışmayı yaşayamamış olması gerçekten üzücü. Keşke kalıcı ve güçlü örgütlülükler bırakabilseydik geride.
Yine de geç kalındığını düşünmüyorum, DİSK Basın-İş’te gazetecilerin, matbaa emekçilerinin, grafikerlerin, teknik elemanların, yayınevi emekçilerinin, freelance çalışanların bir araya gelerek, birbirlerinin sorunları konusunda farkındalık yaratarak kazanımlar elde edebileceğini düşünüyorum. (Mİ/BA)
* Murat İnceoğlu, gazeteci, DİSK Basın-İş.
* Fotoğraflar: Manşet ve Metin Göktepe eylem fotoğrafı Ali Öz'e ait. Murat İnceoğlu'nun fotoğrafı Erol Önderoğlu arşivinden. Dava salonu fotoğrafı "Metin Göktepe - Gazeteciyim" kitabından.