Sigarasından bir nefes çektikten sonra kahvesini yudumlayan 24 yaşındaki Ahmed Hamad yakınlarının İsrail saldırılarında öldürülüşünün tam tarihini ve saatini hatırlıyor.
"Birçok arkadaş ve akrabamı kaybettim," diyor. "İki kuzenimin, 7 Ekim 2004'te saat sabahın altısında öldürülüşünü gördüm. Onlar benim en yakın akrabalarımdı."
Ahmed, Gazze'nin kuzeyinde, İsrail ile sınırı olan çiftçi köyü Beit Hanoun'dan. Yedi kardeşten biri olan genç adam güçlükle konuşuyor.
Genç adam yaşadığı kayıplar, gördüğü manzaralar ve tüm planlarının buhar olup uçması nedeniyle gelecekten hiçbir şey beklemiyor.
Şiddet ve yıkımdan kaçmak için sığınılan küçük ve özel yerler bile Ahmed için ölüm ve trajedi getirdi.
Kuzenlerinin ölümü ise bunun tipik bir örneği. Zeytin toplamak için Ahmed'in babasının çiftliğine doğru yürüyorlardı. Zeytin toplamak, toprağı ve bu geleneksel Filistin ürününü çok seven Ahmed'in hep dört gözle beklediği bir şeydi. Pilotsuz bir İsrail uçağının saldırısına uğradılar. Bomba bacaklarını kopardı.
"Geceyi tarifsiz acılar içinde hastanede geçirdiler ve bir gün sonra ikisi de öldü," diyor Ahmed.
"İsrail saldırılarında birçok başka arkadaşım ve akrabam öldü. Ve bu her olduğunda, size yakın birisinin, sevdiğiniz birisinin hayatınızdan çalındığını hissediyorsunuz."
İç çatışma daha çok öldürüyor
Hayatının en kötü olayı olarak tanımladığı olayda ise, Ahmed kendisi ve arkadaşları için "en kutsal" olan yerlerin bile kudretli İsrail ordusu karşısında tamamıyla savunmasız olduğunu fark etti.
"İç çatışmanın ardından (Hamas ve El Fetih arasında 2007'de) işler daha da karmaşık hale geldi. Daha önce tek bir ıstırap kaynağımız vardı, yani İsrail. Ama şimdi iki tane var.
"Bana göre, bizim kendi iç çatışmamız, bizi İsraillilerin öldürdüğünden daha fazla öldürüyor. Birlik olduğumuz zamanlarda, savaş zamanlarında hep bir aradaydık. Şimdi birbiriyle çatışanlar aslında İsraillilerin işini yapıyorlar, işgalcilerle aynı şeyi yapıyorlar."
2007'de, Filistinlilerin sokaklarda birbirlerini öldürdükleri darbe sırasında hüküm süren kaos ve nefretin ardından, Ahmed ve arkadaşları her şeyden kaçabilecekleri bir yer bulmanın artık daha da önemli olduğunu düşündüler.
Akrabalar birbirine düşman
"2008'de işler biraz karmaşık hale gelmişti ve her şeyden kaçabileceğimiz bir yer bulmak bizim için önem kazandı. Bu iç çatışma tüm toplumsal ilişkileri mahvetti ve insanları böldü. Birçok kişi birbirinden nefret etmeye başladı, birçok akraba birbirine düşman oldu. Bunu sokaklarda görebilirsiniz.
"Ne zaman siyasi bir partinin üyesi öldürülse, sadece o partinin üyeleri cenazeye katılır. Geçmişte bu böyle değildi. Geçmişte, başka şehirlerden insanlar bile bir şehidin cenazesine katılırlardı; o şehit, ulusal bir sembol haline gelirdi. Şu anda ise, hizipler arası ayrılıklar söz konusu.
Hiçbiri direnişçi değildi
"Arkadaşlarımla köyümüzün doğusundaki bir tarlaya giderdik. Baharda orası çok güzel olurdu. Tarlayı izlemek ve sadece orada takılmak, tüm o çatışmalardan kaçmamıza yardımcı olurdu. Neredeyse her gün bu tarlaya giderdik.
"Üç arkadaşım bir çiftlik kiralayarak soğan ektiler. Yani bir şeyler yapıyorduk, para kazanıyorduk ve eğlenebileceğimiz bir yer vardı. Arkadaşlarımdan hiçbiri direnişçi örgütlere üye değillerdi. Hepsi sivil, öğrenci veya işçiydiler; bazıları da Filistin Yönetiminde.
"Bu nedenle de onlarla birlikte oraya gitmek konusunda hiçbir zaman bir endişem olmadı. Çok yüksek bir yerdi ve her yerden görünebiliyordu. Yakınlarda bir İsrail izleme kulesi vardı. Saklanacak hiçbir yer yoktu.
"Pencerelerini her zaman açık tuttuğumuz ve hiçbir zaman içinde oturmadığımız küçük bir odamız vardı. Sokakta dolaşıp insanların birbirlerini öldürmelerini seyretmek yerine, tarlada çay içiyor ve mangal yapıyorduk.
Yarım Milyon imza
"23 Şubat 2008 günü uyandım. Çıkmak üzere hazırlanıyordum. Saat öğle bir sularıydı. Babama nereye gideceğimi söylemeye alışkın değilim. Çok bağımsız bir insanım. O gün söyledim. Büyükannesi ölen bir arkadaşıma gidiyordum.
"Yolda arkadaşım Mohammed ile karşılaştım. Elinde bir kağıt vardı. Coşku doluydu ve gülümsüyordu. Bana, 'Hey, ne dersin, El Fetih ve Hamas'ın kavga etmeyi bırakıp yeniden biraraya gelmesi için yarım milyon imza toplama fikrine ne dersin?' dedi... 'sen imzalar mıydın?' 'Tabii ki' dedim, 'imzalayacak ilk kişi ben olurum.' Ona Mohammed ve İbrahim'in çiftliğe geleceklerini söyledim. Arkadaşımı ziyaret ettikten sonra nargilemi alıp onlara katılacaktım.
"Yaklaşık 30 dakika sonra çiftlikteki arkadaşlarım telefon edip beni beklediklerini söylemeye başladılar... Büyükannesini kaybeden arkadaşım, benden sürekli olarak kendisiyle kalmamı istiyordu. Ama arkadaşlarım tekrar arayıp, giderken yanımda oyun kağıtları götürmemi istediler.
"Ben de kağıtları almak için bir başka arkadaşa uğradım. Zaten geç kalmıştım ve kağıtları aldıktan sonra tarlaya doğru koşmaya başladım. Biri beni sokakta durdurdu. Herkesin beni tarlamıza gitmekten alıkoymaya çalıştığı bir komplonun içindeymiş gibi hissettim kendimi.
İsrail roketi düştü
"Arkadaşlarımdan yaklaşık 20 metre uzakta olduğum sırada, ilk anda algılayamadığım çok korkunç bir şey oldu. Tamamıyla şok olmuştum. Bir İsrail roketi üç arkadaşımın arasına düştü. Dumanı görebiliyordum ve çok büyük bir patlama duymuştum. Ne yapacağımı bilemez bir halde donup kaldım.
"Daha sonra kendimi çılgınca çiftliğin etrafında koşarak arkadaşlarımı ararken buldum. Bomba tam ortalarına düşmüş ve onları paramparça etmişti. Yaşama şansları yoktu.
"Tanınmayacak haldeydiler. Üçü de paramparçaydı. Çok korkunç bir andı. Etrafta başka kimse yoktu. Ağlıyor, bağırıyor ve koşuyordum. Ambulans çağırmak için telefon ettim, ama ne dediğimi anlayamamışlardı.
"Onların anısına bir şeyler saklayabilmek adına, ne bulduysam topladım... ayakkabılar, nargile... İsrailliler, bizden önce o bölgede üç direnişçi olduğunu söylediler. Her şeyi görebiliyorlardı, her yerde casus uçakları vardı... bizi tanıyorlar ve her gün görüyorlardı. Her gün oraya gittiğimizi biliyorlardı."
Ne zaman plan yapsanız
Ahmed'in yaşadıklarını izah etmek ve hakkını vermek imkansız. Kasvetli sesi ve donuk gözleri her şeyi anlatsa da, kendisi bile, ne hissettiğini açıklayacak kelimeler bulamadığını itiraf ediyor.
"Üçü de çok sessiz, saygın insanlardı. Biri 20 yaşındaydı ve Üniversitede İngilizce okuyordu. Diğeri 25 yaşında bir banka memuruydu. Ve 20 yaşındaki İbrahim, Filistin İdaresi'nde çalışıyordu. Kendimizi, birlikte özel insanlar gibi hissediyorduk.
"Sanki Beit Hanoun'da, etrafta olup biten onca şeye rağmen, kendi istediği şeyi yapabilen tek insanlar bizmişiz gibi... Ama maalesef bizi durdurdular. O günden beridir kendimden çok büyük bir parçayı kaybettim.
"Kaçabilmek ve istediğimiz şeyi yapabilmek, bizim için savaşı kazanmak demekti. Artık bunu yapamıyorum. O tarlaya bir daha hiç gitmedim. Denize de gitmiyorum. Tek başıma çatıya da çıkmıyorum. Kendimi odama kilitliyorum. Ben eskiden başka biriydim. Şimdi ise tamamıyla farklı biriyim. Güçlü olmaya çalışsam bile, benim bir parçam öldü. Ne zaman bir plan yapsanız, işler tamamıyla farklı gelişiyor.
"Gazze'de hiçbir şeyin planlanamayacağı hissi tüm bölge sakinleri arasında yaygın bir his. Bu hissi güçlendiren sadece askeri saldırılar ve ölüm değil, plan yapmayı imkansız hale getiren her günkü kuşatma ve on yıllardır süren işgal. "
Bizi hapseden kim?
Ahmed, "Ne zaman bir şey yapmayı planlasanız, bilmediğiniz, tanımadığınız birinin sizin adınıza, hayatınızın nasıl olacağına karar verdiği hissine kapılıyorsunuz," diye açıklıyor.
"Dünyadaki tüm diğer insanlar gibi seyahat etmek, dışarıya gitmek istiyorsunuz. Ama sınırın kapalı olduğunu görüyorsunuz. Bizi buraya hapseden o kişi kim?"
Hayallerini unuttular
Ahmed'in annesi öğretmen, babası ise çiftçi. Aile çiftliklerinin halihazırda üç kez yok edildiğini gördü. Bu da babasını, olgunlaşmak için uzun yıllara ihtiyaç duyan zeytin ağacı yetiştirme işinden vazgeçmeye mecbur bıraktı.
"Çiftliğimiz en son hedef alındığında, su kuyusu jeneratörü tahrip oldu. Şimdi onları sulayamadığımız için ağaçlarımız ölmekte. Onların ölmesini seyretmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok."
Sinemaların ve gece kulüplerinin olmadığı ve boş zamanlarını geçirebilecekleri çok az yerin olduğu daracık bir şeritte yaşamak Gazze gençliği üzerinde büyük bir etki bırakıyor.
Ahmed intifadaları ve günlük acıları yaşamış kuşaklar için "hayallerini unuttular," diyor. "Hayata çok küçük bir pencereden bakmaya başladılar."
"Dünyanın her yerinde, hayata farklı açılardan bakan insanların aksine, burada hayat, emniyet aramakla geçen zaman anlamına geliyor.
"Gazze'de hayat bu şekle dönüşmüş durumda ve bunun da çok büyük bir olumsuz etkisi var. Ne zaman kendiniz için bir şey yapmak isteseniz, ne zaman bir yerde biraz zaman geçirmek isteseniz, sizi önemseyen arkadaşlarınız ve aileniz, kendi emniyetiniz için sizi durdurmaya çalışır. Size gitmemenizi söylerler, bir gün her şeyin daha iyi olacağını ve o zaman gidebileceğinizi... Ama o gün hiç gelmez.
"Aynı zamanda gidecek yer de yok. Sokakta yürürken bile öldürülebilirsiniz. Geçmişte gittiğim spor tesislerinin çoğu tahrip edilmiş durumda. Herkes denize gidiyor, ama orada bile birçok saldırı oldu. Ve yapacak bir şey bulsanız bile, bu çok uzun süre devam etmez."
Hamas daha iktidarda kalacak
Kuşatmanın sonuçlarından bir diğeri de, Batı Şeria ve Gazze'nin, sanki iki farklı halka ev sahipliği yapan tamamıyla farklı iki ülkeymişçesine birbirinden kopması oldu. Bu, siyasi bölünmeyi güçlendirdi ve "tek bir Filistin milleti" fikrini öldürdü.
"Mısır'da inşa edilmekte olan yeni duvar, İsrail duvarının bir devamı," diyor Ahmed.
"Asla tünelleri engellemeyi amaçlamadılar. Tünelleri engellemenin bir milyon yolu var. Ne olacak biliyor musunuz? - ki bundan eminim -Hamas daha da uzun süre iktidarda kalacak.
" Bizi tamamıyla tecrit ediyorlar ve bu süreçte de Hamas'ın daha uzun süre iktidarda kalmasına yol açıyorlar. Gazze ve Batı Şeria bir daha asla biraraya gelemeyecek. İki farklı ülke gibi birbirlerinden kopuyorlar - ve İsrail'in istediği tam da bu."
Arafat zamanında
"Abu Ammar (Yasser Arafat) zamanında, Kudüs ve mülteciler ve diğer temel konular ile ilgili müzakere ederdik. O öldürüldüğünden beri neyi müzakere ediyoruz? Gaz, petrol, elektrik, çimento, sınır geçişleri... Tüm önemli konuları unutmamız amacıyla, her birkaç ayda bir bu konulardan biri müzakere konusu olarak önümüze konuyor."
Kişisel düzeyde bile insan "tüm önemli şeyleri" unutmaya başlıyor ve gününü kurtarmaya çalışıyor. Bir yıl önce, Al Azhar Üniversitesi'nin bilgisayar bilimi bölümünden mezun olmuş olsa da, Ahmed'in bu alanda iş bulma fırsatı yok. Bilişim Teknolojileri eğitimi almak yapmak istediği bir şey değildi.
"Benim hayalim Amerika'da işletme veya gazetecilik okumaktı. Burada Bilişim Teknolojileri okumak benim için bir kaçış gibiydi. Lisans eğitimimi almak istiyordum ki, lisansüstü eğitimimde istediğimi okuyabileyim.
"Diğer ülkeler ile kıyaslandığında, Gazze'de Bilişim Teknolojileri konusunda yapabileceğiniz hiçbir iş yok. Benimle birlikte mezun olan iş arkadaşlarımın çoğu, ya bir internet kafe açtılar, ya da bilgisayar satışı veya tamiratı yapıyorlar."
İşgal altına iken okulu bitirmek bile kendi içinde bir mücadele idi. Eğitimine 2003'te İntifada'nın zirvede olduğu dönemde başladı ve bitirmek altı yılını aldı.
"Beit Hanoun'da yaşayan biri olarak, çatışmaların ortasındaydım. Bu, haftalık saldırılar demekti, arkadaş ve akrabalarımı kaybetmek demekti ve dolayısıyla birçok kez derslerimi ve sınavlarımı kaçırmak durumunda kaldım. Mezuniyetim bir buçuk yıl kadar gecikti."
İş bulamıyor
Şu anda iş bulamayan Ahmed sivil toplum örgütleri ile aktif şekilde çalışıyor ve yeni fırsatlar ararken öğrenmeye devam ediyor.
"Üç ay boyunca Gazze'deki çoğu sivil toplum örgütüne gittim, birçok alanda gönüllü çalıştım; çocuklarla çalıştım, savaşın ardından evleri yıkılan insanlar için çadır kurdum, gençler için atölye çalışmaları düzenledim.
"Sonunda, uluslararası bir sivil toplum örgütünde bu işi buldum. İhtiyaçlı kişilere temizlik ve mutfak kitleri ve taze yiyecek paketleri dağıtıp çadırlar yaptığımız iki aylık bir projeydi. Şu anda hiçbir gelirim yok. Programın yeniden başlaması için finansman bekliyoruz."
Ahmed için boş boş evde oturmak bir seçenek değil.
"Deli oluyorum ve sinirden herkesle kavga etmeye başlıyorum. 24 yaşımdayken anne ve babamdan para istemeyi çok haysiyetsizce buluyorum. Bu nedenle yapılacak en iyi şey, çıkıp bir iş bulmak, her ne olursa..."
Hayalim Amerika'da okumak
"Hayattaki tek hayalim, Amerika'da lisansüstü eğitim almak. Bu Gazze'den çıkmak istediğim için değil. İyiyim, yaşamımı sürdürüyorum.
"Birçok insanla, İntifada'da şahit olduklarımla karşılaştırıldığında iyi durumdayım. Ama lisansüstü eğitim için gitmek istiyorum ve başvurulara başladım bile.
"Lisansüstü eğitim alıp Gazze'ye geri gelmek istiyorum. Belki benim için en iyisi işletme konusunda lisansüstü bir eğitim almak olacaktır. Ama gazetecilik veya uluslararası ilişkiler konularına da ilgim var.
"Kesinlikle geri gelmek, anne ve babam ve ülkem için birçok şey yapmak istiyorum. Anne ve babam bana çok destek oldular ve onlara bunun karşılığında bir şeyler verebilmeyi istiyorum."
Dans direniş kaynağı
Bu arada, Ahmed'in kendisini en iyi hissettiği zamanlar, geleneksel Filistin dansı olan Dabka dansı yapmakla geçen zamanlar. Bu dans onun için hem bir direniş kaynağı hem de uçup gitmesini sağlıyor.
"Bu benim hayatta en sevdiğim şey. Uçmamı sağlayan tek şey. Herşeyi unutup sadece dans edebiliyorum.
"Bu bizim kültürümüz. Köyüm Beit Hanoun'da herkes Dabka dansı yapar. Bu nedenle de bu dansa daha küçücük birer çocukken başlıyoruz. Liseye başladıktan sonra bu dans hayatımda çok önemli bir şey haline geldi.
"Hayal anlamına gelen Holom adında bir dernek vardı ve birçok faaliyetten birini seçebiliyordunuz. Ben de Dabka'yı seçtim. Bu konuda kendimi geliştiriyor ve daha çok öğreniyordum, işte o zaman buna devam etmeye karar verdim.
"Diğer derneklere katılarak bu dansın öğreticilerinden biri oldum. Yurdışında dansetmek için de karşımıza birçok fırsat çıktı ama sınırların kapanmasından dolayı bu gerçekleşmedi. Bazen günde üç saatimi dans etmeye, başkalarını eğitmeye ve yarışmalara katılmaya ayırıyorum.
"Kendi köyümde Dabka alanında çok ünlüyüm. Dabka, ilk başlarda sizde mücadele ediyormuşsunuz hissini uyandırıyor. Kültürünüzü koruyorsunuz, büyük büyükdede ve ninelerinizin yıllar önce başlattığı bir şeyi devam ettiriyorsunuz. Bu dans, o kültürü yaşatmanın ve devam etmenin bir yolu haline geliyor. Ve başkalarına bu eğitimi vermek, bunun hiçbir zaman yok olmayacağından emin olmak gibi bir şey..."
"Aynı zamanda, bu dans her şeyi unutmamı sağlıyor. Hayatımda birçok üzücü olay yaşadım, ama müziği duyduğumda, kendimi uçuyormuş gibi hissediyorum ve bu his her seferinde daha da güzel oluyor.
Amerika'da Dabka dans okulu
"Bu benim hayatımdaki çok özel bir şey ve sonsuza kadar da böyle olacak. Amerika'ya gittiğimde yapmayı düşündüğüm şeylerden biri de Araplar, yabancılar, herkes için Dabka öğrenebilecekleri bir yer açmak. Ve bir gün, inşallah, Amerika'daki en büyük Dabka okulu haline gelecek."
Yaşadığı onca şeye rağmen, Ahmed vazgeçmeyen bir savaşçı gibi. Kendi durumunu sadece kendisinin iyileştirebileceğini biliyor. Bu doğaya karşı mücadele etmek anlamına gelse bile... Ve umut pırıltısının sönmesine izin vermiyor.
"Ben vazgeçmem, hiçbir zaman vazgeçmem. Karşıma ne zaman kapalı bir kapı çıksa, bir başka kapı aramaya başlarım. Hayatımı odamda geçirmeyeceğim. Ben kimsenin umurunda olmayacağım çünkü herkes kendi acıları ve ıstırabı ile boğuşuyor. Ve herkes en büyük acının kendi acısı olduğuna inanıyor.
"Eğer evlenip burada kalırsam, bunu hazır olmadan yapmış olacağım... Şu anda sabit bir işim bile yok, bu nedenle bir aileyi nasıl geçindirebilirim ki? Daha öğrenecek çok şeyim var ve yurt dışında ziyaret edeceğim çok yer var." (KS/EAY)
* Karl Schembri'nin metnini İngilizceden Esra Aygın Yalgın Türkçeye çevirdi.