şimdi gazze’ de çocuklar ölürken…
dünyamızdaki diğer çocuklara neler oluyor?
Gazze’ye bombalar yağıyor. Gazze’de ölen çocukların, ölen anne ve babaların görüntüleri dünyanın her yerindeki evlerin içinde. Televizyonların haber saatlerinde çocuklar uyanık. Dünyanın her yerindeki savaş karşıtı gösterilerde çocuklar anne ve babalarıyla birlikte. İsrail’deki seyir tepelerinde de çocuklar babalarının omzunda. Bütün bu çocuklar sabahtan akşama kadar her yerde, her an yetişkin dünyasının savaş kavramlarını görerek, işiterek ve yaşayarak öğreniyorlar.
Çevrelerini saran kavramların arasına barış, savaş karşıtı eylem, protesto, pankart, boykot, bildiri, gösteri, kamuoyu, paylaşım, ulusların hakları, insanların hakları, demokrasi de ekleniyor ama bunlar diğer kavramlar kadar etkili olacak mı?
Bu sorunun yanıtı ve dolayısıyla insanlığın geleceği, şu an dünyanın her yerindeki çocukların zihinlerine ve yüreklerine çakılan çivilere yani o çivileri çakan yetişkinlerin davranışlarına bağlı.
Hepimizin bildiği gibi çocuklar kendi bilişsel ve duygusal gelişimlerine göre ailelerinin olaylara yaklaşımından, okulların yaklaşımından, arkadaşlarından, yakın çevrelerinden ve dünyayı evlerine getiren televizyonlardan etkilenerek büyümekte ve kişiliklerini oluşturmaktalar. Yaşadığımız her gerçek olay gibi savaş gerçeği de tüm dünya çocuklarını farklı etkilenmeler altında kalarak bazı çok önemli tepkiler geliştirmelerine neden oluyor.
Tüm yetişkin dünyasının üzerinde düşünmesi gereken bu tepkilerin birincisi yaşları gereği sahip oldukları ve gelişmelerinde çok önemli bir yeri olan merak duygusunun militarizmden yana kaymasıdır. Hepsi bu merakı dışa vurmasa bile şu anda pek çok çocuk savaş karşısında ailesinin ve çevresinde yakın bulduğu, örnek aldığı yetişkinlerin, duygu, düşünce ve davranışlarını merak ediyor, sorguluyor. Sorgulamayı sesli yapanlar oldu gibi içinde hapsedenler de var.
Tepkilerin bir diğeri çocukluk çağının en belirgin özelliği olan yetişkinleri taklit biçiminde karşımıza çıkıyor. Özellikle okul öncesi ve ilköğretimin birinci devresindeki çocuklarda ailenin, okulun veya arkadaşın etkisinde kalarak medyada ve çevresinde, gördüğü yetişkin davranışlarına özenerek, onlar gibi konuşma ve davranma hızla gelişiyor. Çoğunlukla bedensel enerjisi bol, heyecan dürtüsü fazla çocuklarda savaş oyunlarına ilgi hızla artıyor. Duygularını çok fazla konuşmuyorlar veya yetişkin sözcükleriyle konuşuyorlar. Pek çok çocukta davranışta erken büyüme veya olayları görmezden gelerek yok sayma, bir anlamda sanal olarak algılama, gerçek dışı film yada oyun gibi kabul etme, duyarsızlaşma, hiçbir tepki vermeme gelişiyor.
Bu kadar kötü ve acı verici olan savaşa çözüm üretemeyen yetişkin dünyasının yarattığı gündelik yaşamı ciddiye almama başlayabiliyor yada bazılarında duygularından ve düşüncelerinden kaçma gözlenebiliyor. Çocuklar giderek yaşananlara yabancılaşıyor ve bir kuşakta daha “öğrenilmiş çaresizlik“ belirtileri başlıyor.
Korku içselleşiyor. Aslında çocuğumuzun savaş görüntüleri ve söylemleri karşısında korku duygusunu hissetmesi, onun zihinsel ve duygusal tepkilerinin geliştiğini gösterir. Çünkü korku duygusu yaşama aittir, çünkü yaşamın içinde kayıplar, tehditler, ayrılıklar ve istenmedik değişimler vardır. Çocuklar bunların içinde büyür. Korku bizi tehdit eden bir durum karşısında hızlı davranıp, önlem almayı sağlayan bir duygu olarak çoğu zaman işe yarar ve içinde bulunulan duruma çözüm üretilmesini sağlar.
Bütün diğer duygular gibi, her zaman değişik bedensel tepkilerle bağlantılıdır. Ürküntü-fobi-panik tarzlarında kendisini gösterir. Bedensel tepkiler korkunun türüne göre can sıkıntısından felce kadar uzanan değişik biçimlere bürünebilirler. Çocukların korkuları, yetişkinlerin korkularıyla bağlantılıdır. Çocuklar yetişkinlerin korkularını olduğu gibi öğrenerek, kendi korkularını oluşturabilirler. Şiddetin her türünün, yetişkinlerde olduğu gibi, çocuklarda da korku yaratması son derece doğaldır. Önemli olan, bu korkunun onların yaşama ve yetişkin dünyasına olan güvenini sarsmamasını, çaresizliğe ve umutsuzluğa dönüşmemesini sağlamaktır. Önemli olan şiddeti içselleştirerek yeniden üretmemeleridir.
Özellikle 3-9 yaş arası çocuklar zihinsel bir karmaşa içine düşebiliyorlar. Doğal yaşamın gerektirdiği şiddet tepkisi, (cana kastedilince ya da aç kalınca gösterilen tepki) ile kişilik veya yönetim bozukluğundan oluşan şiddet tepkisini birbirinden ayıramama karmaşası yaşayabiliyorlar. Böylece, şiddet içeren davranışları doğalmış gibi algılama ve öğrenme gelişebiliyor.Çocukluk çağında gelişmesi gereken analiz, sentez, kıyaslama, sebep ve sonuç ilişkilerini kavrama becerilerini yitirerek, yalnızca güce inanma artabiliyor. Sorun çözmede tek yolun para, kas ve silah olduğuna inanma, saldırganlık davranışlarında artma, yargısız infaz yapmaya yatkınlık artabiliyor.
Şimdi Gazze’de çocuklar ölürken dünyanın her yerindeki bazı çocuklar düşünmeye üşenmeyi öğreniyor, bazıları da yaşının gerektirdiğinden daha fazla düşünmeye kalkarak yetişkin bilgileriyle donanmaya başlayabiliyorlar. Özellikle 9 yaşa kadar sanal dünya ile gerçek dünya arasındaki farkın, farkında olamamaktan kaynaklanan duygusal zedelenme artıyor ve yenilme durumunda aşırı öfke, yenmek için aşırı hırs gelişebiliyor.
Neler yapabiliriz?
Savaş olağanüstü bir durumdur. Olağanüstü bir özenle, çocuklarımızın tepkilerini gözlemeliyiz.
Çok soru soran, çok merak eden çocuklara, yaşlarına uygun düzeyde bilgileri açıkça ve ona uygun bir biçimde anlatmalıyız.
Soru kadar cevap formülünü uygulamalıyız. Hiçbir soruyu yanıtsız bırakmamaya özen göstermeliyiz. Konuşurken mutlaka göz teması kurmalı, ara sıra dokunarak duygularını da anlamaya çalışmalıyız. Kendi duygularımızı onlarla paylaşmalıyız. Ancak bu paylaşım sırasında bir çocukla birlikte olduğumuzu unutmadan, abartısız ve sakin olmaya dikkat etmeliyiz. Didaktik olmayan bir tarzla, dostça bir yaklaşımla, yakın olanla-uzak olanı, çözülebilir sorunlarla-kabul edilmesi gereken sorunları analiz yetisine destek olmalıyız.
Öyle olmasaydı neler olabilirdi? Sen olsan bu sorunu nasıl çözerdin? Bu durum sence iyi mi?.. Bu gibi soruları sohbet tarzında geliştirebiliriz. Bu tavır çocuklarımızın sorunlar karşısında düşünme ve seçme yetilerinin gelişmesine katkı koyar. Temel eğitim çağında seçme yetisi gelişmiş çocuklar, yaşam boyu karşılarına çıkabilecek olan her türlü şiddete karşı dururlar ve daha kolay baş edebilirler.
Savaşın gündelik yaşama getirdiği davranış değişimlerimize dikkat etmeli, bizde yeni ve militarist alışkanlıklar gelişmesine fırsat vermemeliyiz. Çocuklarımızla birlikteyken yalnızca savaşı anlatan TV programları izlemek, gerilla savaşçısı giyimi modasına kapılmamak, yaşanan savaşın kahramanlarını içeren oyuncak ve kitapları almamak gelen giden konuklarla çocukların önünde sürekli savaş hakkında ve ümitsizce konuşmamak, v.b.
Çocuklarımıza savaşın acılarını yaşadığı halde kendilerini toparlamış uygarlığı ve insani değerleri öne çıkarabilmiş ülke ve insanların öykülerinden söz ederek, tarihsel bilinç ve umudu diri tutma yetisine sahip olmasına olanak sağlamalıyız.
Bu öyküleri anlatırken özellikle temel eğitim çağı çocuklarına paylaşım, işbirliği, direnç, barış, sorun çözme kavramlarını katmaya özen göstermeliyiz.
Sanat ve sporun korkularını, gerginliklerini boşaltacağını hiç unutmadan, özellikle korkan, taklit eden yada yok sayma eğilimi gösteren çocuklarda acıların yaratıcılığa dönüşmesini sağlamalıyız. Ancak fanatik tavırlı yetişkinlerin, bu gibi ortamlarda daha da artacağını gözönüne alarak seçtiğimiz etkinliklerde çok seçici davranmalıyız.
Çocuklarımıza her kötülüğe ve şiddete karşın yaşamda binlerce iyilik, güzellik ve yaratıcılık olduğunu, olabileceğini fark ettirmeliyiz.Biz, dünyadaki düşünen ve hisseden bütün yetişkinler; değerlerimizi ve hedeflerimizi yeniden sorgulayıp yeni düşünce ve davranış biçimleri geliştirerek, kirli, şiddet içeren, vahşi ve ümitsiz bir yaşama çocuklarımızı mahkum etmeyebiliriz.
Yarın değil şimdi; sonra değil hemen.(NSS/EÜ)
* Nevzat Süer Sezgin, eğitimci.