“Hiçbir savaş hayalperestlerin hayallerini durduramaz, hiçbir tahakküm mekanizması yaratıcıların kalplerindeki ve zihinlerindeki ışığı söndüremez.” (Gazze Bienali Kolektif Bildirisi’nden.)
“Sürgün Olmadığında Ne Yapacağız?” (What Will We Do Without Exile?, 2024), duyusal bir yerleştirme çalışması. Bir mülteci çadırının içini “verimli” bir dünyaya dönüştürerek izleyiciyi işgalin ötesinde bir yaşamı hayal etmeye davet ediyor. Nesiller boyunca mülteci çadırlarının içine hapsedilen ‘yok-Filistinlilerin’ yanı sıra, zeytin ve narenciye ağaçları da bu çadırda.
Eser, Filistin’in doğal ve kültürel zenginliğini bir direniş biçimi olarak izleyiciye aktarıyor ve onları, toprağın ve nihayetinde Filistinlilerin özgür olduğu “daha iyi” bir dünyaya taşıyor. Gazze Bienali’nin İstanbul Pavyonu’nda sergilenen yerleştirme, 1985’te Suriye’deki Yarmouk Filistin kampında doğan Filistinli sanatçı Basel Zaraa’ya ait. 2010 yılında Birleşik Krallık’a göç eden Zaraa, sözlü anlatım ve grafiti sanatçısı olmasının yanı sıra; Akala, Filistinli hip hop grubu Katibeh Khamseh ve Tania El Khoury gibi uluslararası sanatçılarla işbirliği yapmış bir müzisyen.
Sergide öne çıkan eserlerden biri de Filistinli sanatçı Taysir Batniji’ye ait. Batniji’nin 2005-2006 yıllarında Gazze’deki dükkânlar, kafeler ve fabrikalarda çekilen fotoğraf serisi, işyerlerinde hâlâ sergilenen “baba/evin efendisi” portrelerine odaklanıyor. Bu portreler genellikle dükkan sahibine ait ve tezgâh arkasında, raflarda veya eşyaların arasında yer alıyor. Batniji’nin çalışması, özel ve kamusal alanların kesiştiği mekânlarda toplumsal hafıza, aile bağları ve mirasın izlerini sürerken, Gazze’de günlük yaşam ve kolektif hafızanın iç içe geçtiği bir dünyayı gözler önüne seriyor.

Sanatçılara yönelik ambargo
Gazze Bienali’nin İstanbul Pavyonu, 50’den fazla Filistinli ve uluslararası sanatçının eserlerini sanatseverlerle buluşturuyor. House of Taswir’in Gazze Bienali sanatçılarıyla birlikte küratörlüğünü üstlendiği sergi, 8 Kasım’a kadar 18. Uluslararası İstanbul Bienali kapsamında Depo’da gezilebilecek.
2024 yılında Gazzeli sanatçılar, Ramallah’taki Al Risan dağındaki Forbidden Museum işbirliğiyle, kuşatma altındaki bir kumsalda Gazze Bienali’ni başlattı. O günden bu yana, dünyanın çeşitli sanat kurumları, ulusötesi sanatsal yakınlık ve diasporik dayanışmayı öne çıkaran Bienal Pavyonları’na ev sahipliği yapıyor. Gazze’de süren savaş ve dayatılan kıtlık nedeniyle Gazzeli sanatçılar çoğunlukla seyahat edemiyor ve eserlerini fiziksel olarak sergilere gönderemiyor. İstanbul Pavyonu, buna yanıt olarak ortak yaratım, hayalet yazarlık, tele-söyleşiler ve işbirliğine dayalı enstalasyonlar üzerinden sergi pratiğini yeniden kurguluyor.
Sergide, aralarında Alfredo Jaar, Walid Raad, Shirin Neshat, Elisabeth Masé, Silvina Der Meguerditchian, Furkan Akhan, Khaled Tanji, Ghayath Almadhoun, Christine Gedeon ve Michael Barenboim gibi isimlerin bulunduğu 20’den fazla uluslararası sanatçı da eserleriyle yer alıyor.
Bienalde video portreler, cep telefonu diyalogları, duvar yazıları, düşünürler masası, şiir festivali ve “Yakınlıklar ve Uzak İşbirlikleri Müzesi” gibi farklı formatlarda eserler bulunuyor. Sergiye paralel olarak film gösterimleri, şiir akşamları ve Gazzeli sanatçılarla yerinde sohbetler de düzenleniyor.

“Dostluğun Ekonomisi”
Sergideki eserlerin çoğu, Gazzeli sanatçılar ve onlarla işbirliği yapan sanatçıları doğrudan desteklemek üzere tasarlanmış ekonomik model kapsamında ziyaretçiler tarafından satın alınabiliyor. Sergiyi gezerken göze çarpan “Dostluğun Ekonomisi” notu, bu ekonomik modeli şöyle izah ediyor:
“İstanbul Pavyonu, kendini tesadüfi ve içten gelen cömertliklerle finanse etmektedir. Pavyonun bütçesi, hükümetler veya vakıflar tarafından değil, kişisel ve spontane karşılaşmaların beklenmedik armağanları, yakın çevrenin, arkadaşların ve meslektaşların katkıları, sanatçı dostların cömert bağışları ve dost galeriler ile özel koleksiyonların destekleriyle karşılanmaktadır. Bu samimi, kişisel ve öngörülemez jestlerden, özerk bir destek ağı ortaya çıkar. Bu ağ içinde özel alanlar, kamusal alan hâline gelir, özel ilişkiler efendisi olmayan bir ekonomi yaratır: Bağımsız ve dirençli, güven, sevgi ve tesadüfi karşılaşmalarla beslenen bir ekonomi. Dayanışma, Gazzeli sanatçıların cesaretini ve direncini mümkün olduğunca yansıtan ve bu sergiyi dostluk, hayranlık ve hatta sevgiden başka hiçbir şeyle sürdürmeyen, anarşik ve bolca bulunan bir para birimi haline gelir. Bu ekonomi açık ve gelişmekte olan bir ekonomidir.
Sanatseverler ve dostlar, eserleri satın alarak, yeni eserler üretmemize yardımcı olarak (bazı duvarlar hâlâ eserlerini bekliyor) veya posterlerimizi veya inanç sembollerimizi evlerine götürerek katılmaya davetlidirler. Bugün tüm Gazze sakinlerinin hayatlarını yöneten ölümün gücüne karşı, sanatçılar birer tanık olarak durmaktadır; onların eserleri tarihten silinmeyecektir ve silinemez de. Ziyaretçiler ve dostların her bir katkısı, Bienali ve sanatçılarını doğrudan desteklemekte, dünyaya mucizevi başlangıçların ortaya çıkabileceği küçük bir pencere, bir çatlak açmaktadır.”
Sergide sizi yakalayan bir diğer “duvar yazısı” ise sanatçılar Mohammad Aljah ve Furkan Akhan’ın duvar resmine eklemlenen Mahmud Derviş’in “At Şiirden Düştü” şiiri: “At kanlar içinde düştü, şiirimle birlikte ve ben de kanlar içinde düştüm, atın kanıyla…”
Tüm bu anlatımlar aracılığıyla Gazze Bienali’nin İstanbul Pavyonu, sadece sanatçıların eserlerini değil, Filistin’in direnişini, hafızasını ve umutlarını da görünür kılıyor.
Sergi, izleyiciyi sadece bakmaya değil, düşünmeye, hissetmeye ve Filistin’in özgür geleceğine ortak olmaya davet ediyor; çünkü Filistinli sanatçılar, tüm zorluklara rağmen ürettikleri eserlerle tarihe dirençle yazılmaya devam ediyor.

Küratörler: House of Taswir ve proje ortakları. Gazze Bienali İnisiyatifi’nden 50’den fazla sanatçı, Addar Center İstanbul ve Forbidden Museum Al Risan (Ramallah) işbirliğiyle.
Serginin kamusal programını görmek için tıklayın. (TY)








