MİT tırları haberleri nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanması basının bilgi sağlama ve kamuoyu bekçiliğinde bulunma görevini yerine getirmesini engellemek demektir. Bu ağır yaptırım tehdidi gazetecilerin ve medya kuruluşlarının kendini sansür şeklindeki geri çekilmesi ile bundan sonra ülke gündemini ve dolayısla kamuoyunu ilgilendiren konularda haber alma hakkımızın da gasp edilmesi anlamına gelmektedir. Nitekim medyanın tekelleşmesi ve siyasi otoritelerin medya kurumları ve medya mensupları hakkındaki yaygın hukuki yaptırımları ve siyasi baskıları, başta gazeteciler olmak üzere basın mensuplarının kendi kendilerini sınırlayarak sansüre tabi tutmalarına neden olmaktadır. Hükümet misillemesi korkusuyla yapılan kendini sansür en feci sansür şeklidir.[1]
Viyana Üst Mahkemesi, Avusturyalı gazeteci Lingens’i Profil dergisinde yayınlanan yazıları dolayısıyla para cezasına mahkum etmiş, ayrıca derginin ilgili sayılarının müsadere edilmesine ve hükmün de yayınlanmasına karar vermiştir. Oysa tartışma konusu yazılar, bu sırada çoktan geniş bir çevreye yayılmış, bu nedenle verilen ceza, yazarın kendisini ifade etmesini engellememiştir. Ancak Komisyon’un haklı olarak belirttiği gibi, bu cezalar yine de, gelecekte tekrar bu eleştirilerde bulunma cesaretini kırıcı türden bir sansür anlamına gelmektedir.[2]
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ile görüşlere sahip olma özgürlüğü, bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğü, bilgi ve düşünceleri yayma özgürlüğü güvence altına alınan haklardır. Bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğü, medya ile ilgilidir; medyanın halka bu tür bilgiyi ve fikirleri aktarmasının olanaklı olmasını gerektirir. Ama AİHM bu özgürlüğün içinde, halkın özellikle kamu çıkarını ilgilendiren konularda yeterli biçimde bilgilendirilmesi hakkının da olduğu kanısındadır.[3]
Basının, özellikle siyasi hususlarda elde ettiği bilgileri ve fikirleri bildirme zorunluluğunun yanısıra halkın da bunları almaya hakkı vardır. Çünkü, halkın devlet organlarının işleyişi konusunda bilgiden yoksun bırakılması temel bir demokratik hakkın ihlalidir”.[4]
Demokratik yönetim, kendisini seçen yurttaşlardan, kendi çalışmasını da değerlendirebilecek kapasitede olmasını bekler. Bu bekleyiş de yurttaşların hem geçmişte hem gelecekte yönetimin çalışmasına dair enformasyona erişimini gerektirir. Ve bu enformasyon gerekliliği, bu tür enformasyonu ileten ifadenin baskı altına alınmamasını gerektirir.[5] İfade özgürlüğünün korunması hakikatlere ulaşmamızı sağlar. Bilgi edinmenin amacı hakikate ulaşmaktır. Bilmek isteyen akıl, bilmek istediği konuları (varlığı) sanki tinsel (manevi) anlamda yakalayıp ele geçirmekle kendi alanına çeker, böylelikle iç dünyamızı zenginleştirir.[6] Aynı fikirler gelişimimize bir değer katmazken, farklı ve rahatsız edici düşünceler yeni tartışma zeminleri ve arayışlarla ideal ve ilerici bir yaşama kavuşmamızı sağlar.
İfade özgürlüğü aracılığıyla yurttaşlar, hükümetlerini ve yönetenleri etkileyebilir, düşünce, talep ve şikayetlerini onlara duyurabilirler. Bu da politikaları etkileme ve değiştirme gücü demektir.[7] Zira düşünce özgürlüğü esas olarak, iktidara yönelik eleştirilerin, özel olarak korunması ihtiyacından doğmuştur.[8]
AİHM’e göre de, hükümete karşı kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir yurttaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir. Bunun dışında, hükümetin işgal ettiği baskın konum, özellikle de muhaliflerinden gelen, haklı olmayan saldırı ve eleştirilere cevap vermek için başka yollar bulunuyorsa, cezai yolları kullanma konusunda daha ölçülü davranmasını gerektirmektedir (Incal-Türkiye, para.54). Bireyin düşünce açıklamak hakkının sınırlanması, bireysel bir sınır sayılmayıp, bilgilenme hakkının engellenmesi anlamına geldiği için, toplumsal sınır sayılıyor.
Bilgilenme hakkı, “saydam yönetimi” sağladığı için, çağımızın “doğrudan demokrasisi” olarak kavranılıyor.[9] AİHM yerleşik içtihatlarında, siyasal demokrasinin iyi bir şekilde işlemesinde basının oynadığı önemli rolün altını çizer. Mahkeme kararlarında, basının görevinin kamu çıkarını ilgilendiren bütün konularla ilgili bilgi ve görüş aktarmak olduğunu kaydetmiştir. Basının bu tür bilgi ve görüşleri aktarma görevinin yanı sıra, toplumun da bu bilgi ve görüşleri edinme hakkı bulunmaktadır (Bladet Tromso ve Stensaas / Norveç, no. 21980/93)”.[10] Basınla ilgili olarak mahkeme içtihatlarından çıkan sonuca göre devletler, milli güvenliğin korunması, toprak bütünlüğü, suç ve asayişsizliğin engellenmesine atıfta bulunarak medyanın üzerine ceza kanununun yüklenmesi suretiyle halkın bilgi alma hakkına sınırlama getiremez.
Yirminci yüzyılın önde gelen siyaset filozoflarından Isaiah Berlin, normal olarak faaliyetlerimize insanlar ne ölçüde müdahale etmiyorsa o ölçüde özgür olduğumuzu söylemektedir. Eğer başkaları tarafından yapmak istediğimiz bir şeyi yapmamız engelleniyorsa, bu ölçüde özgür değilizdir. Berlin’e göre pozitif özgürlüğün anlamı ise şöyledir: “Eğer ben yaşamımın ve kararlarımın herhangi bir dış güce değil, bana bağlı olmasını diliyorsam; eğer diğer insanların değil kendi irademden kaynaklanan eylemlerin bir aracı olmak; bir nesne değil, özne olmak; dışarıdan beni etkileyen nedenler tarafından değil, benim olan bilinçli amaçlar ve nedenlerle hareket etmek istiyorsam bu durumda pozitif özgürlük söz konusudur.[11]
Tutuklanan gazetecilerin negatif bir özgürlük olarak ifade özgürlüğüne devletin müdahale etmemesi, engellenmeme hakkını bir yana bırakalım, yaptıkları haberler nedeniyle sürekli tehdit altında olan ve hedef gösterilen bu gazetecilerin korunması için devletin yükümlülüğü bulunmaktadır. Nitekim AİHM’e göre, ifade özgürlüğü alanındaki pozitif yükümlülükler, Devletlere, diğerlerinin yanında, yazar ve gazetecilerin etkili bir biçimde korunması için bir sistem inşa ederek; kamusal tartışmalara tüm ilgililerin katılımı için uygun bir ortam yaratma ve resmi makamlar tarafından savunulanlara ya da kamuoyunun önemli bir bölümüne ters olsa, hatta onları şaşırtıcı ve rahatsız edici nitelikte olsa bile ilgililerin fikir ve düşüncelerini korkusuzca ifade etmelerine izin verme zorunluluklarını yükler. Mahkemeye göre, güvenlik güçlerinin aşırı milliyetçi bir grubun saldırılarına karşı Hrant Dink’in yaşamını korumadaki ihmalleri, hiçbir üstün toplumsal gereksinime dayanmayan mahkumiyet kararıyla birleşerek, Hükümetin başvurucunun ifade özgürlüğünün korunmasındaki pozitif yükümlülüğünü ihmal etmesiyle sonuçlanmıştır.[12] Aynı şekilde Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin sözleri nedeniyle hedef haline getirilmesi karşısında da Türkiye devleti Elçi’nin yaşamını koruyamamış ve yine yaşam hakkının yanısıra ayrıca ifade özgürlüğünün korunması konusundaki pozitif yükümlülüğünü de ihmal etmiştir. (YPT/HK)
[1] Robert Trager, Dona L. Dickerson, 21. Yüzyılda İfade Hürriyeti, Liberal Düşünce Topluluğu Yayınları, 2003, s.104.
[2] Barthold-Almanya kararı, Lingens-Avusturya kararı.
[3] Monica Macovei, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, İnsan Hakları El Kitapları No.2, Türkiye Barolar Birliği Yayınları:88, Eylül 2005, s.12.
[4] Macovei, s.47, 48.
[5] Larry Alexander,İfade Özgürlüğü Hakkı Var Mı?, ARA-lık Yayınları, Ekim 2006, s.196.
[6] Vecdi Aral, İnsan Özgür Mü?, İstanbul Barosu Yayınları, Ekim 2003, s.8.
[7] Doğu Ergil, “Demokratik ve Katılımcı Yönetimin Önkoşulu Olarak İfada Özgürlüğü”, Türkiye’de İfade Özgürlüğü, bgst Yayınları, İkinci Basım, Eylül 2009, s.99.
[8] Türkan Yalçın Sancar, Ceza Hukuku-Politika İlişkisi ve TCK’nın 301. maddesi Bağlamda Düşünce Özgürlüğü Sorunu, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, 15. Kitap, Hazırlayan: Hayrettin Ökçesiz, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2006, s.108.
[9] Çetin Özek, “Kitlesel İletişim Özgürlükleri”, İnsan Hakları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Aralık 2000, s.172.
[10] Şener / Türkiye, no. 26680/95; Sürek / Türkiye (no. 1), no. 26682/95, Sürek-Türkiye (3), no.24735/98.
[11]I saiah Berlin, Two Concepts of Liberty, Henry Hard -Oxford University Press, 2002. Aktaran: Mehmet Turhan, Hukukta “Özgürlükçü” Yorum ve Refah Partisi Kapatma Davaları, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, 17. Kitap, Hazırlayan: Hayrettin Ökçesiz, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2007, s.74.
[12] Dink-Türkiye kararı, para.137.