Haberin temel unsurları olmazsa "haber" olur mu?
Hukukun temel kurallarından birisi işlenen suçların "şahsi"liğidir. Hiç kimse yargı kararıyla kesinleşmeden işlemediği bir suç nedeniyle "suçlu" sayılamaz. Suçu, suçluyu ve cezayı doğal ve bağımsız yargı süreçleri belirler.
Gerek işlenen suçlarla, gerekse suçu işleyen kişilerle ilgili olarak kamu adına görevli olan savcılar, doğal yargı süreçleri işlerken "isnat ve iddia"larda bulunabilirler. Bu onların görevleri gereğidir. Ama suç ve suçu işleyenler hakkındaki karar verme yetkisi, hakkı ve ödevi bağımsız mahkemelerindir.
Suçlar ve suçun kesinleştirilmesiyle ilgili tüm süreçler kamunun ilgisi ve bundan etkilenmesi bakımından "haber değeri" olan durumlardır. Bu haberleri yapmak da "medya"nın görevidir. Bu görev sırasında gazeteciler, hem hukukun temeli olan insan haklarını, hem hukuki kural ve ilkeleri, hem de kendi mesleki kural ve ilkelerini yerine getirmek, haberlerini bu kural ve ilkeler çerçevesinde sunmak durumundadırlar.
* * *
09 Mayıs tarihli Radikal'de yer alan "Organize doktorlar para için insan sağlığını hiçe saydı" başlıklı haber yukarıda saydığımız ilke ve kurallar bir yana haberin "temel unsur"larını bile içermemesi bakımından bence medya tarihine geçecek, gazetecilik ve haberciliğin öğrenildiği yerlerde sıkça gösterilecek örneklerden birisidir.
Haberi doğrudan ilgileri dahil, medya, sağlık ve hukuk alanının "akademisyenleri", bu alanlarda hizmet verenlerin "gönüllü ve mesleki örgütleri" mutlaka irdelemeli, bu tür örneklerin yeniden yaşanmaması için gereken girişimlerde bulunmalıdır.
Bu tür haberleri yazanlar ve onları kontrol ve denetleyenlerin neyi, neden ve nasıl eksik yaptıklarını ortaya koymak ve yeniden benzer durumların ortaya çıkmaması için gereken girişimlerde bulunulması gereklidir.
* * *
Haberi okuyanlar haberdeki eksiklikleri hemen göreceklerdir. Bunları sadece işaret etmek amacıyla konu başlıklarıyla şöyle sıralayabiliriz:
* Haberde henüz "iddia" düzleminde olan ve yargıya yansıyan bir durum "Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü"nün verdiği bilgilerle, üç doktordan oluşan bir bilirkişi ekibi 10 bin hastanın dosyasında incelemelerine dayanarak, henüz yargılama süreci sonlanmamasına karşın sanki "kesinleşmiş" gibi sunulmuştur.
* 24'ü doktor, 41 kişinin gözaltına alındığı, 37'sinin tutuklandığı operasyonla ilgili olarak haklarında suçlamada bulunulan kişilerden, yalnız bir "kamu görevlisi"nin o da adının baş harfleri dışında hiçbir kişisel bilgi bulunmamakta haber "beyin cerrahları", "kamuda çalışan doktorlar" ve "bazı doktorlar" nitelemeleriyle sunulmaktadır. Dolayısıyla "bu kişiler"in kim olduğu bilinmediği için bu tür cerrahi işlemlere maruz kalan insanlarda geçmişe ait bir kuşku oluşturulmaktadır. Ayrıca her ne kadar o hekimler gözaltında olsa bile, bu alanlarda halen verilecek hizmetle ilgili bazen yaşamsal sonuçları olabilecek "kuşkulara" neden olunmaktadır.
* Benzer biçimde haberde geçen "medikal şirketler"in de hangileri olduğu açıkça söylenmediği için bu alanda halen çalışan tüm medikal şirketlerin "zan" altında kalması, yaptıkları işlemlerden kuşku ve kaygı duyulması sonucu doğmaktadır.
* * *
Bu tür haberlerin sunumunda gösterilecek duyarlık ve özenin, hem hukukun, hem medyanın, hem de sağlık hizmetlerinin "insan hakları ve hukukun üstünlüğüne" dayalı bir şekilde daha "sağlıklı" olmasını sağlayacağı açıktır.(MS/EÜ)