Sorun sadece bir gazetecinin “tutuklanması” mıdır?
Gazetecileri korumak gibi bir derdi olmayan Avrupa Konseyi üye devletlerinden birisiyiz.
Gazetecileri tutuklamak konusunda hayli deneyimli bir ülke olarak ifade özgürlüğüne verilen önem üzerinden “yargıda reform” bile yaptıklarını ifade ederek temel hakları ortadan kaldırmaktan çekinmeyenlerin politik malzemesi her zaman basın özgürlüğü olmuştur.
Basın hürdür, sansür edilemez ama bazı haberler suçtur, bazı yazılar fail gibi yargılanır. Gazetecilik yaptıkları için yargılamadıklarını ifade ederler ama gazetecileri haberlerinden dolayı suçlarlar. Çelişki değildir, alışkanlıktır. Alışkanlıklarına göre ifade özgürlüğünün iddianamelere terkedilmiş halleri doğrudur, gerisi suçtur.
"Neyin aksi doğrudur?" sorusunun en iyi yanıtını; gazeteciler için mahkûmiyet kararları yazanlar verir. Artık onlar haberden anlayanlardır, neyin haber olmayıp suç olduğuna karar verenlerin yargısı gazeteciliği ve haberin ne olduğunu yargıladığı gazetecilerden de hiç öğrenememiştir.
Boş bir uğraş mıdır? Değildir ve o yüzden gazetecilerin korunması hakkındaki tavsiye kararlarından birine bakalım.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin üye devletlere gazeteciliğin korunması, gazetecilerin ve diğer medya mensuplarının güvenliğine ilişkin CM/Rec (2016)4 sayılı tavsiye kararı, Bakanlar Komitesi tarafından Bakan vekillerinin 13 Nisan 2016 tarihli 1253’üncü toplantısında kabul edilmiştir.
Komite, gazetecilerin ve diğer medya mensuplarının giderek artan bir şekilde görüşleri veya haberleri nedeniyle tehdit, taciz, gözetim, yıldırma, özgürlüklerinden keyfi olarak yoksun bırakılma, fiziksel saldırı ve işkenceye maruz kalmaları, hatta öldürülmeleri endişe veren ve kabul edilemeyecek bir durum olduğu kanaatindedir.
Dijital çağda yeni medya türlerinin ortaya çıkmasıyla medya aktörü veya mensubu tanımı genişlemiştir. Dolayısıyla kamuoyu tartışmalarına katkıda bulunan, gazetecilik faaliyetleri yürüten veya kamu bekçiliği işlevini yerine getiren kişileri de kapsamaktadır.
Tavsiye kararının eki olan rehber ilkeler dört ana başlığa ayrılır: Önleme, koruma, yargılama (cezasızlık üzerine özel vurguyla) ve eğitim, bilgilendirme, bilinçlendirme.
Önleme kuralları arasında “gazetecilere haber uçuran” haber kaynaklarının korunması da yer almıştır. “Üye devletler, gazeteciler ve diğer medya mensuplarının kamusal tartışmalara etkili ve korkmadan katkıda bulunabilmelerini sağlayan kapsamlı bir yasama çerçevesi oluşturmalıdır. Bu çerçeve, bu ekte yer alan ilkeleri yansıtmak suretiyle kamunun bilgiye erişimini, özel hayatın gizliliği ve verilerin korunmasını, haberleşmenin gizliliği ve güvenliğini, haber kaynaklarının ve bilgi uçuran kişilerin korunmasını güvenceye almalıdır. Kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün korunmasına yönelik ceza kanunu hükümleri de dahil olmak üzere bu çerçeve, idari mekanizmaların oluşturulması ve demokratik bir toplumda gazeteciler ile diğer medya mensuplarının özel rollerinin takdir edilmesi yoluyla etkili bir şekilde uygulanmalıdır…”
Komite; terör, aşırı siyasal hareketler ve ulusal güvenlik konularında yürürlükte olan yasaların yanı sıra gazeteci ve diğer medya mensuplarının ifade özgürlüğü hakkını, ifade özgürlüğünün etkili bir şekilde kullanılması için hayati önem taşıyan diğer haklarını etkileyen yasaların “mercek altına” alınarak değerlendirilmesini tavsiye etmektedir. Değerlendirme süreci şeffaf olmalıdır. Kamuya açık toplantılarla sivil toplumun tam ve etkin katılımı sağlanmalı, gazeteci örgütlerinin, medyanın ve diğer paydaşların temsilcilerine açık bulunmalıdır.
Komite “hakaret” suçu ile ilgili yasaların ve uygulamaların gözden geçirilmesinde yol haritasını çizerken dediği şudur: “Devletler, bir basın suçuna hapis cezası uygulanmasına ancak olağanüstü durumlarda ve başka temel hakların ağır ihlale maruz kaldığı olaylarda, örneğin nefret söylemi veya şiddete teşvik vakalarında göz yumulabileceğine yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda hareket etmelidir. Bu mevzuat da, yasa ve uygulamaların değerlendirilmesine benzer bir eleştirel incelemeye tabi olmalıdır.”
Devletin görevi gazeteciyi korumaktır, özgürlüklerinin korunması kuraldır.
Gözaltına alınan gazeteci nasıl korunabilir? Hukukla korunur, hukuka uygun davranmakla korunur. Komiteye göre; yeterli yargı güvencesi bulunmalıdır. Bir suç işledikleri iddiasıyla tutuklanan veya gözaltına alınan kişiler, Sözleşme'nin 5. maddesine (özgürlük ve güvenlik hakkı) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatlarında getirdiği yorumlar doğrultusunda derhal hâkim önüne çıkarılmalı, makul bir süre içinde yargılanma ya da tutuksuz yargılanma hakkına sahip olmalıdır.
Ayrıcalık gibi gözükmesine rağmen gazetecinin “tutuksuz yargılanma” hakkı gazetecilik mesleğinin özelliğinden kaynaklanır ama ayrıcalık değildir, tutuklanmaması hakkıdır.
“Devlet yetkilileri ve kamuya mal olmuş kişiler, gazeteciler ve diğer medya mensuplarına yönelik tüm tehdit ve şiddet olaylarını, kaynağına bakmaksızın kamuoyu önünde ve tartışmasız bir biçimde kınamalıdır” Bizde tam aksi olmakta, gazeteciler sadece tutuklanmakla kalmamakta ayrıca kamuoyu önünde suçlanmaktadırlar. Gazeteler iddianamelerden önce, yazılacak iddianameyi yazmaktadır. Gazeteciler meslektaşları tarafından “araştırmacı gazetecilik ruhuyla” yazdıkları haberden neyle suçlandıklarını öğrenebilmekte, hakkındaki suçun ne olduğunu ve delillerini önce meslektaşlarının haberlerinden okumakta, televizyonda izlemektedirler. Sonra soruşturma, sonra yargılama…
Komite; bıkmadan usanmadan yıllardır tekrarlanan kararlarında "hakkı" yeniden tekrarlıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 19. maddesi, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 19. maddesi ve diğer uluslararası ve bölgesel anlaşmalarda güvence altına alınmış ifade özgürlüğü hakkı, herkesin ayrım gözetmeksizin yararlanabileceği temel bir insan hakkıdır. Görüş sahibi olmayı, her türlü bilgi ve fikri müdahale olmaksızın ve sınırlara bakılmaksızın arama, öğrenme ve aktarma haklarını da içeren bileşik bir haktır. Sözleşme'nin 10. maddesinde güvenceye alınan ifade ve bilgilenme özgürlüğü, demokratik toplumların temel direklerinden biridir ve her bireyin ilerlemesi ve gelişimi için temel şartlar arasındadır. Gazeteciler ve diğer medya mensuplarının ifade özgürlüğü hakkına yapılacak herhangi bir müdahale, başkalarının bilgi ve düşünce edinme hakkına ve kamuoyu tartışmalarına da müdahale sayılacağından toplumda sarsıntılara yol açar.
Uygulamada bu hak yoktur. Sarsıntılı bir toplumda temel haklardan sapma yoluyla ihlallerin sürdürülmesi eklenince ifade özgürlüğü ilk sınırlandırılan hak olmaktadır.
Komitenin görüşüne göre; “İfade özgürlüğü hakkının korkmaksızın kullanılabilmesinin asgari gereği, güvenlik ve korumanın özelde gazeteciler ve diğer medya mensupları, genelde herkes için etkili olarak uygulanması ve bu kişilerin kamusal tartışmalara korkmadan, korktukları için davranışlarını değiştirme gereği duymadan katkıda bulunabileceği beklentisinin ortaya çıkmasıdır. Korku uyandırmak için internet üzerinde taciz, tehdit ve sanal saldırılar ile "trolleme", sanal takip, e-posta ve sosyal medya hesaplarının, elektronik depolama sistemlerinin, web sitelerinin, cep telefonu ve diğer cihazların “hacklenmesi” gibi yasadışı eylemlere başvurulabilir. İnternet üzerinde taciz, tehdit ve istismar ile dijital güvenliğe yönelik saldırılar özellikle kadın gazetecileri ve diğer kadın medya mensuplarını hedef almakta olduğundan, bunlara karşı cinsiyete özel müdahaleler gereklidir. Fakat korkunun tek kaynağı tehdit ve şiddet değildir. Korku aynı zamanda, ekonomik kriz ve mali darboğazlar döneminde şiddetlenebilecek hukuki, siyasi, sosyokültürel ve ekonomik baskılar (ya da baskı tehdidi veya makul baskı beklentisi) ile de yaratılabilir.”
“Kamuoyu tartışmalarına katkıyı önlemek için hakaret, terörle mücadele, ulusal güvenlik, kamu düzeni, nefret söylemi, dine sövme ve bellek yasaları gibi mevzuat türlerinin kötüye kullanımı, istismar edilmesi ya da kullanılacağının tehdidi, gazetecilerin ve diğer medya mensuplarının kamuoyunu ilgilendiren konularda haber yapmasını engelleyici veya yıldırıcı yöntemler halini alabilir. Yasaların ve hukuk süreçlerinin gereksiz, kötü amaçlı veya kasıtlı kullanımı, bu tür davalara itirazın hukuki maliyetleri de düşünüldüğünde, özellikle birden çok davanın açılması durumunda bir baskı ve taciz yöntemine dönüşebilir. Taciz, büyük basın kuruluşlarının mensupları gibi hukuki korumadan, mali ve kurumsal destekten yoksun gazeteciler ve diğer medya mensupları söz konusu olduğunda daha da şiddetli hale gelebilir.”
“Gazeteciler ve diğer medya mensuplarına yönelik tehdit ve yıldırma girişimleri, toplumda ifade özgürlüğüne karşı daha geniş veya şiddetlenen tehditlerin işaretçisi veya belirtisi olabilir. Bu nedenle insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünde genel bir çürümenin göstergesi olmaları mümkündür.”
Komitenin bu değerlendirmesi doğru mudur? Avrupa Konseyine üye bir çok devlette karşılaşılan bu sorun bizde toplumsal kriz halidir, çürümeye dönüştürülecektir ve doğrudur.
Sonuç olarak; gazetecilere karşı duyulan nefretin ve düşmanlığın açtığı yolun başında “haberlerin”, “yazıların” ve gazeteciliğin suç sayılmasıyla çoktan başlamış olan ve şiddetlenerek devam edecek baskının anlamı, insan haklarının çürütülmesi yoluyla demokrasinin ve hukukun tüketilmesini sağlamaktır. (Fİ/RT)