Bu yazının başlığı, birkaç gün önce yitirdiğimiz gazeteci-yazar Baha Güngör (22 Şubat 1950 – 22 Kasım 2018) önümüzdeki yıl yayınlanması planlanan üçüncü kitabının adı olacakmış. “Hüzün – Nasıl Alman olduk ve Türk kaldık” ( Hüzün ... das heißt Sehnsucht - Wie wir Deutsche wurden und Türken blieben). Anlaşılan bu kez Almanya‘daki bitmek tükenmek bilmeyen “Türklerin entegrasyonu” tartışmalarına ilişkin bir kitap yazmaya karar vermiş. O da Almanya‘da yaşayan Türkiye kökenli, bu ülkenin vatandaşı olan bireylerin, halen 2-3 kuşak ve hatta 4 kuşak önce Almanya‘ya göç etmiş olan büyüklerinin geldiği ülkeyle, dini ve etnik kökenleriyle tarif edildiğini farkedip, hüzün duyanlardandı...
Baha Güngör, Türkiye – Almanya ilişkilerinin uzman gözlemcilerindendi. Almanya kamuoyu onu özellikle son yıllarda bu fonksiyonuyla yakından tanıdı. Türkiye‘yle ilgili önemli bir gelişme olduğunda televizyon, radyo, internet kanallarının, gazetelerin konuk yorumcu ya da tartışma partneri olarak sıkça başvurduğu uzmanlardan biri de oydu. Bunu en iyi yapan az sayıdaki gazeteci arasındaydı. Her iki ülkede uzun yıllar yaşamış, her iki ülkenin vatandaşı olmuştu, her iki ülkede gazetecilik yapmıştı ve bunun hakkını veriyordu.
Türkçe yayın bölümünün yöneticisi olduğu Deutsche Welle'den üç yıl önce emekli olmuştu ama tabii ki mesleği bırakmamıştı. Serbest gazeteci-yazar olarak çalışmaya devam etti. Bu arada oldukça ilgi gören kitabı “Atatürk‘ün Öfkeli Torunları” (Atatürks Wütende Enkel) yayınlandı. Bu onun iki ülke ve halkları arasındaki ilişkileri konu alan ikinci kitabıydı. Bu vesileyle çok sayıdaki okuma akşamlarının da konuğu oldu.
Gazetecilik yaşamından ilginç anılarıyla zenginleşmiş olan kitabında Almanya kamuoyunu Türkiye konusunda aydınlatan, önyargılarla da mücadele ediyordu. Türkiye‘deki olumsuzlukları adını koyarak kendisi de eleştiriyordu, ancak bu arada kaynağında sadece “Türkiye ya da Erdoğan karşıtlığı” olan tavırlarla, somut gerçeklere ve evrensel değerlere yükselen eleştiriler arasındaki farkı hatırlatmaya özen gösteriyordu.
Almanya‘daki Türkiye ve İslam karşıtlığını ya da “korkuları”nı ele alan ilk kitabı 14 yıl önce Türkiye‘nin Avrupa Birliği‘ne tam üyeliğiyle ilgili tartışmaların yoğun olduğu bir dönemde çıkmıştı. “Almanların Türklerden ve Onların Avrupa Birliği‘ne Girişinden Korkuları”nın (Die Angst der Deutschen vor den Türken und ihrem Beitritt zur EU) Türkçesi daha sonra “Almanların Türk Korkusu” başlığı altında çıktı. Güngör, uzun yıllar Alman liderlerin Türkiye ziyaretlerine Almanya’dan katılan gazeteciler arasında yer almıştı. Kitapta Angela Merkel’in ana muhalefet lideri olarak Türkiye’ye gerçekleştirdiği ilk ziyaretle ilgili gözlemlerine yer vermişti. Bu ziyaretten bir süre sonra Almanya‘yı yönetmeye başlayan Hıristiyan demokrat politikacının Türkiye konusunda ne derece “donanımlı” olduğu o gözlemlerden anlaşılıyordu.
“Entegrasyon tartışmaları ne zaman son bulacak!”
Baha Güngör, girişte vurguladığımız gibi Almanya‘daki entegrasyon tartışmalarına da dahil oluyordu. Ölümünün ardından yapılan yayınların hemen hepsinde onun son olarak Mesut Özil‘li Erdoğan fotoğrafı vesilesiyle Almanya‘da yeniden alevlenen entegrasyon tartışmasındaki sözleri hatırlandı. “Almanya’da bu entegrasyon tartışmaları ne zaman son bulacak?” sorusuna verdiği yanıtla: “Baha Güngör‘ün neden bir yerde olduğunu açıklamak zorunda kalmayacağı, dini kökeni üzerinden tanıtılmak gibi bir zorunluğun olmayacağı ve bunun böyle olmasının gayet normal olacağı, bütün bunlar üzerine artık konuşmayacağımız bir döneme gelindiğinde…”
Öncü gazeteci
Baha Güngör, Almanya‘da bir Almanyalı medya kuruluşunda çalışan, yöneticilik üstlenen Türkiye kökenli gazetecilerin öncülerindendi. Ama aynı zamanda bu ülkedeki Türkçe gazeteciliğin de. Halk arasında “Almanya’nın Sesi” olarak bilinen Deutsche Welle (DW) radyosunun Türkçe konuşulan coğrafyaya ve Almanya‘daki Türkiye kökenli topluma yönelik Türkçe haberciliği onunla gelişti, yetkinleşti. DW‘nin internet üzerinden Türkçe yayın yapan bir mecraya dönüşmesi onun döneminde gerçekleşmişti.
Baha Güngör'ün 2003'te bianet'te yayınlanan yazısı için tıklayın.
Haberleri ve analizlerinde, okur, dinleyici ya da izleyicilerinin konuyla ilgili yeterli bilgiyi almasına özen gösteriyordu ve yönetiminde çalışan meslektaşlarından da bunu bekliyordu.
Siyaseti yapan değil, gözleyen, haberleştiren, analizini yapan ve yorumlayan gazetecilerden oldu.
Ama Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından durumundan, hapishanelerde çok sayıda eleştirel gazeteci ve yazarın bulunmasından rahatsızlığını fırsat buldukça dile getiriyordu.
İki yıl önce Almanya‘daki en büyük gazeteciler sendikası DJV’nin (Alman Gazeteciler Birliği) genel kuruluna katılan onur konuklarından biri de oydu. Kongre öncesinde aralarında siyaset dünyasından misafirlerin de bulunduğu delegeler, üzerinde Türkiye‘de gazetecilere özgürlük çağrılarının yer aldığı kartların bağlı olduğu balonlar havaya salınırken oradaydı. Bulanların Türkiye‘nin Berlin Büyükelçiliği kanalıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a postalaması beklentisiyle uçurulan kartların üzerinde “Gazetecilik Suç Değildir” yazıyordu.
Güngör, kongrede yaptığı konuşmada da o sırada Türkiye‘de hapiste olan Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin’in mesajını okumuş, hapisteki gazetecilerle dayanışmanın önemini hatırlatmış ve kongreye katılan gazetecilere “oradaki meslektaşlarımıza unutulmadıklarını göstermeliyiz” diye seslenmişti.
Baha Güngör, Alman Gazeteciler Birliği'nin (DJV) 2016'daki kurultayında Başkan Frank Überall'ın Türkiye'deki basın özgürlüğüne ilişkin sorularını yanıtlıyor. |
Uzun yıllar Türkiye’deki düşünce ve basın özgürlüğü mücadelesini Almanya‘nın en büyük haber ajansının, en büyük televizyon kanallarından birinin ya da önde gelen gazetelerin muhabiri olarak yerinde gözlemiş, haberleştirmişti.
Bir sohbetimizde o döneme ilişkin şunları anlatmıştı:
“İstanbul’daki ofisim Cağaoğlu’ndaydı. Türk gazeteci arkadaşlarımın basın özgürlüğü ve daha iyi çalışma koşulları için yaptığı yürüyüşler ofisimin önünden geçerdi. Ben de onlara katılmaya kalkıştığımda, oradaki meslektaşlarım kolumdan tutup, beni kenara çekerler ve yürüyüşe katılmamı engellerlerdi. Bana ‘Biz yürüyeceğiz. Saldırıya uğrayabilir, gözaltına alınabiliriz. Senin görevin dışarıda kalıp, bunları haberleştirmek ve dış dünyanın bunu duymasını sağlamak’ derlerdi.”
Hastalığının haberini de vermişti
Baha Güngör, geçtiğimiz yıl Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'nda, genç meslektaşı Hasnain Kazım'la. Genç gazeteci bir süre Der Spiegel dergisinin Türkiye muhabiri olarak İstanbul'da bulunmuş, ancak altığı ölüm tehditleri üzerine ailesiyle birlikte Almanya'ya dönmüştü. Güngör'ün ve Kazım'ın Türkiye'deki son gelişmeleri ele aldıkları kitaplar bu buluşmadan kısa bir süre önce yayınlanmıştı. Birbirlerine kitaplarını armağan ederken genç gazeteci onu bir "usta" olarak gördüğünü de dile getirmişti. Yazılarını takip ettiğini, "ondan çok şey öğrendiğini" söylemiş, bazı değerlendirmelerinin çakıştığına ilişkin hatırlatma üzerine de "bundan gurur duyarım" demişti. |
Baha Güngör, sosyal medyada aktifti ve kendisini bu kanallardan izleyenlere bir süredir hasta olduğuna dair bilgilendirmişti. Eylül ortasında facebook üzerinden yaptığı paylaşımda rahatsızlığı nedeniyle kitap okuma akşamlarını bir süreliğine iptal etmek zorunda kaldığını ve haber kanallarından gelen davetleri kabul edemediğini duyurmuştu. O nedenle tam da kendisine ihtiyaç duyulan bir dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın Almanya ziyareti günlerinde, televizyon kanallarında görülmedi, sesi radyolarda duyulmadı.
Herkes onu toparlanmış olarak, televizyon ekranlarında Türkiye‘deki gelişmeleri yorumlar haliyle yeniden görmeyi beklerken hastalığa yenik düştüğü haberi geldi.
68 yıl önce Türkiye‘de başlayan ve Almanya‘da sona eren yaşamının önemli duraklarına göz atıldığında, bu erken veda olmasaydı onun anlatacağı daha çok şeylerin olduğu görülecektir...
Baha Güngör, Almanya'daki gazeteci sendikalarından DJV'ın (Deutsche Journalisten Verband) Genel Başkanı Frank Überall (ortada) ve Almanya'nın tanınmış siyasetçilerinden eski Federal Çalışma Bakanı Norbert Blüm'le birlikte Türkiye'de basın özgürlüğü için sembolik eylem öncesinde. Birazdan uçurulacak balonların üzerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ulaşması umuduyla "Gazetecilik Suç Değildir" yazılı kartlar yer alıyor. |
İstanbul, Aachen, Köln, İstanbul, Bonn
İstanbul’da dünyaya geldi (1950). Diş hekimliği öğrenimini Almanya’da yapmış olan babasının bir süre İstanbul’da çalıştıktan sonra, yeniden bu ülkeyi tercih etmesi üzerine ailece Aachen kentine göç ettiler. Yıl 1961.
Bilindiği gibi Türkiye‘den Almanya‘ya işgücü göçü de 1961 yılında başlamıştı. Tipik bir göçmen işçi çocuğu değildi ama hayatı boyunca bu göç sürecinin bir parçası oldu.
Almanya’ya getirildiğinde 11 yaşındaydı… Türkiye‘de başlayan öğrenim hayatı Almanya‘da devam etti. Yükseköğrenimi tamamladıktan sonra bir süre Almancadan Türkçeye tercüman ve Almanca öğretmeni olarak çalıştı.
Gazeteciliğe 1976’da Köln’de, bu kentin ünü tüm Almanya‘ya yayılmış olan yerel gazetesi Kölnische Rundschau’da muhabir olarak başladı. Sonra da Reuters Haber Ajansı ve Bonner General-Anzeiger gazeteleri için muhabirlik yaptı.
1984 ile 1999 yılları arasında İstanbul‘da Almanya‘nın en büyük haber ajansı DPA (Alman Haber Ajansı), ikinci büyük televizyon kanalı ZDF ve Westdeutschezeitung (WAZ) gibi gazeteler için çalıştı. Bu dönemde bir süre (1993-96) DPA’nın Türkiye Temsilciliği’ni yürüttü.
Son olarak 1999’dan sonra halk arasında “Almanya’nın Sesi Radyosu” olarak bilinen Deutsche Welle’nin Türkçe Yayınlar Bölümü’nde çalıştı ve bir süre sonra bu bölümün yönetimini üstlendi. 2015 yılına kadar bu bölümün müdürlüğünü yürüttü ve oradan emekli oldu.
Türkiye ve Almanya arasında genç gazetecilerin karşılıklı ziyaretlerini içeren projelere de destek verdi.
Bir süre önce Almanya’da Türkiyeliler ve Almanyalıların birlikte kurduğu derneklerin en eskilerinden Bonn Türk-Alman Cemiyeti’nin (Deutsch-Türkische Gesellschaft e.V. Bonn – DTG) başkanlığına getirilmişti.
Hem Beşiktaş‘ın ve hem de 1 FC Köln‘ün sadık taraftarları arasındaydı. Fırsat buldukça “desteğini bizzat vermek üzere” İstanbul‘a Beşiktaş‘ın maçlarına gidiyordu.
İstanbul sevgisi
İstanbul‘un hayatındaki rolü çok büyüktü. Her fırsatta ona sevgisini, özlemini dile getiriyordu…
Sosyal medyadaki takipçileri halen onun kısa bir süre önce Cahit Sıtkı Tarancı‘nın Abbas şiirinden Almancaya da çevirerek paylaştığı dizeleri görebiliyor…
“Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordu işte oldu akşam. (...)
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş‘tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.”
(Auf, Abbas, die Zeit ist gekommen. / Du sagtest am Abend. Es ist Abend. / … / Bring mir die erste Geliebte aus Beşiktaş. / Ich möchte meine Jugend noch einmal von vorn erleben.)
Baha Güngör, geride iki yetişkin evlat, biri Türkçede çıkmış olan iki kitap, yarım kalmış projeler ve kendisini her zaman sevgiyle anacak meslektaşlarıyla okurlarını bırakarak göçtü gitti.
Yarın Aachen‘da toprağa verilecek. (GK/HK)
Baha Güngör'ün Bianet'te çıkmış olan haberi
http://bianet.org/yazar/baha-gungor?sec=bianet
Bianet'te çıkmış olan Baha Güngör'le ilgili haberler..
http://bianet.org/bianet/dunya/-ataturk-un-ofkeli-torunlari
http://bianet.org/bianet/insan-haklari/180496-almanyali-gazetecilerden-turkiye-ye-gazetecilik-suc-degildir
http://bianet.org/bianet/toplum/-almanlarin-turk-korkusu