Yaklaşık iki aydır Gana'nın Kumasi kentinde Çocuklara Işık (Light for Children) örgütü ile HIV pozitif çocuklar için gönüllü olarak çalışan Ayşe Nur Özcan'ın blog günlüğünü derlemeye devam ediyoruz. Dinin toplumsal hayattaki yerinin irdelendiği bu yazıda, halkın dine bakış açısı; Karl Marx, Max Weber ve Emile Durkheim gibi düşünürlerin din felsefeleriyle karşılaştırılıyor...
26 Ekim 2011: "Hayali arkadaş" İsa? -1-
İşin aslı, dinin gerçek fonksiyonunun bizi düşündürmek veya bilime borçlu olduğumuz, başka kökenlerden gelen ve farklı karakterli olan kavramları bildiklerimize ekleyerek bilgi dağarcığımızı zenginleştirmek değil; daha ziyade bizi harekete geçirmek, yaşamamıza yardımcı olmak olduğunu hissediyorlar.
Emile Durkheim, Dinin Özü
Son yıllarda Afrika'yı yeniden yükseltmeye yönelik ilgi gittikçe artıyor. Devletin (güçlü yapısal sistemlerin kurulmasında güçlük yaşanması gibi) başarısızlığından, (istikrarsızlıktan yoksunluk, etnik ve dilsel farklılıklardan doğan) iç çatışmalara kadar bir sürü nokta; bölgenin dünyanın geri kalanına "yetişememesinin" ardındaki sebepler arasında sıralanabilir. Bazı düşünürlere göre ise kıtanın gelişmemişliğinin arkasında "din" unsuru yatıyor.
Din, tarih boyunca toplumları (bazılarına göre manipülasyon derecesinde) etkilemede büyük rol oynadı. Bu nedenle birçok kişi, gelişmekte olan toplumlarda dinin rolü konusunda oldukça kafa patlattı.
Marx gibi bazı düşünürler, insanın dini, bazı grupların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yarattığını savundular. Marx ayrıca insanlar için en iyi yol göstericinin "akıl" (reason) olduğunu ve dinin akıl önündeki en büyük engel olduğunu ileri sürdü. Ona göre din yalnızca bir azınlığın ihtiyaçlarını karşılayabilir; toplumların inanç ve ahlakını yapısallaştırarak belirli bir statüko ve yaratır ve o statükonun devamlılığını sağlamak için vardır.
Marx'la aynı çağda yaşamış olan Weber'e göre ise din, halka, cevaplarını aradıkları soruların yanıtı veriyor ve çektikleri acılardan kurtarıyordu. Öte yandan Durkheim'e göre din, toplumların içindeki kontrol mekanizmasını oluşturuyordu. Bu düşünürlere göre değerler, inançlar ve davranışlar; toplumların gelişimini çok önemli oranlarda etkiledi.
Bana göre de gelişmemişlik söz konusu olduğunda din konusunda ciddi oranda kafa patlatılmalı. Geçtiğimiz birkaç haftada dinin Gana toplumundaki rolünü gözlemlemek için çok fırsatım oldu. Dolayısıyla bu yazımda Ganalıların gelişmemişlikle baş edebilmek için mi dindar olduklarını; yoksa gelişmemişliği tetikleyen şeyin mi din olduğunu sorgulamaya karar verdim.
Kocaman bir kilisede yaşamak gibi
Gana'da din, toplumun tüm tabakalarına işlemiş. Haftanın her günü kilise ayinleri gerçekleştiriliyor ve insanların çoğu boş zamanlarında bu ayinlere katılmayı tercih ediyor.
Sabahın üçünde kilisede "geceyi gözetleme" ayininin okunmasına veya sabahın dokuzundan akşamın beşine kadar süren bir ayine rast gelmeniz mümkün. O kadar dindarlar ki gece kulüplerinde bile dini şarkıların çalması normal karşılanıyor. Ayrıca sabahın dördünde sokaklarda vaaz veren bir rahibin sesiyle uyanmanız da gayet olası. Bana güvenin ki bunu uygunsuz ve aşırı karşılayan tek kişi de siz olacaksınız.
İnanın bana, Gana'da yaşamak kocaman bir kilisede yaşamakla aynı şey. Benzer şekilde, sokakta yürürken "Tanrı büyük", "Eğer tanrı evet diyorsa", "İsa, İsa'dır", "Mahşer günü", "Oo İsrail, tap ona" yazılı tabelalarla karşı karşıya da gelebilirsiniz. Şu an bulundukları konumda oldukları için tanrı veya İsa'ya teşekkür etmeleri gerektiğine inanıyorlar.
Aynı zamanda sokaklarda kiliselerdeki ayinlerin zamanlarını belirten reklamlar da bulunuyor. Kamu alanlarında dini şarkılar söylemek; radyo programlarında ve tartışma programlarında din ve cadılıktan bahsetmek de çok yaygın (ve evet cadıların gerçekten var olduğuna inanıyorlar).
Başarısızlıklara yanıt dinden geçiyor
Ganalılara göre bir çocuğun bile ölümünü sorgulamak tanrıya saygısızlık. Bir insan hayatını kaybettiğinde, onun zamanının geldiği için öldüğünü düşünüyorlar. Bu, onlar için bu kadar basit... Hiçkimsenin böyle bir şeyin bir daha olmaması için ne yapılması gerektiğini öğrenmek gibi bir isteği yok.
Burada kimse sosyal statüsünü, veya iş durumunu sorgulama ihtiyacı hissetmiyor. İçinde oldukları durumu yalnızca "kabul ediyorlar" çünkü bunu, tanrının onlar için yazdığına inanıyorlar.
Geleceklerini kadere (tanrıya) havale etmiş durumdalar ve bu yüzden zamanlarını öğrenmeye, yeni bir şeyler araştırmaya, iş aramaya veya biraz daha çalışmaya harcamak yerine kiliseye gidip dua ediyorlar.
Örneğin bir işsiz gidip iş aramak yerine kiliseye gidip saatlerce dua ediyor veya hamile kalamayan bir kadın bile doktora gitmek yerine kendisine büyü yapan cadıları suçluyor. Basitçe, günlük hayata ve başarısızlıklara yanıt, dinden geçiyor.
Marx, insanların din yüzünden materyal problemleri göz ardı ettiğini savunurken tam olarak bundan bahsediyordu. Marx, dinin insanları, tanrının onlara kaldırabileceklerinden fazla acı vermeyeceğine ikna ettiğini savunuyordu. Sonuç itibariyle de insanlar öldükten sonra "kurtuluş"a ulaşabiliyordu.
Marx'ın savunduğu üzere ve benim de gözlemlediğim gibi, buradaki toplumun sınıfsal düzeyini baki kılan: "Din".
Ben dinin kötü bir şey olduğunu veya Gana'daki gelişmemişliğin sebebi olduğunu iddia etmiyorum. Belki de insanların bu derece dindar olmasının sebebi gelişmemişliktir, bunu da bilemeyiz ancak geçtiğimiz günlerde bir sosyoloji öğrencisi ile konuşurken öğrendim ki Gana'daki zenginler kiliseyi o kadar da çok önemsemiyor.
Kilisede dua etmek için saatler harcayanlar, fakirler. Konuştuğum öğrenci dedi ki: "Fakirler başka bir şey için çalışmak yerine dua ettiklerinde kaybedecek bi şeyleri olmadığını hissediyor." Bana ayrıca kilisenin (dinin değil), "Ganalıların afyonu" olduğunu söyledi. (Marx Gana'da reenkarne mi oldu yoksa?) Arkadaşları garip bulsa da bu tarz şeyler hakkında "düşündüğünü" ve bunları "sorguladığını" da ekledi.
Ona öğretmenlerinin dine karşı nasıl bir tavır takındıklarını sorduğumda, dinin Gana toplumunda bir boşluk yarattığının birçok kez altını çizdiklerini belirtti. Konuştuğum genç çocuk dindar biri ancak inandıkları birçok şeyin hiçbir mantığı olmadığına da katılıyor. Onun kelimeleriyle: "Ganalılar oturdukları yerden mucizelerin meydana gelmesini bekliyor." (ANC/IK/AS)
* Çeviren: Irmak Kaleli
* Bloga buradan ulaşabilirsiniz. http://ayseozcan.posterous.com/