Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Galatasaray, Cumartesi, kayıplar, itiraz, itaatsizlik, tanıklık, muktedirlerin inkar edememe ve de artık kaybedememe ama halen sorumluları ortaya çıkarıp yargılamama halleri ve cezasızlık...
Burada umut Galatasaray oturmaları yirminci yıla doğru ilerlerken direnmenin, ses çıkarmanın değerini anlatabilmenin, görebilmenin gücünden geliyor.
Bizim kuşağımız 1980 Askeri darbesi nedeniyle kadınlı, erkekli işkenceler, ölümler yaşadı. Zulüm politikalarının en ağırı olan darbelerle birlikte gözaltında kayıpların da tanığı olduk. Ne var ki, 12 Eylül'ün kaybettiklerinin peşine hemen düşememiştik, 1915 kayıplarınının da peşine düşülemediği gibi.
Tam da bu yüzden 25 Mayıs 1995'te İstanbul'da Galatasary Lisesinin o heybetli kapısının önüne oturduğumuzda bir avuçtuk ama galiba kendimizi o kapı kadar güçlü hissetmiştik. Tabii bunu bugün böyle söylüyoruz.
Ses vermek
Toplumu belleksizleştirmeyi amaçlayan bir kuşatma ortamında insanın kaybedilmesi yaşam hakkını yoketmede varılan son noktaydı. İnanılmazdı, kabul edilemezdi.
Kayıplarımızın sonsuza dek kayıp kalmamaları için, unutturulmamaları için, bıraktıkları izleri takip etmek ve en önemlisi insan kalmak için bütün bu süreçlerle yüzleşmek gerekiyordu. Hayatlarımızın sınırları belirlenmiş bir dünyadan ibaret olmadığını bilen bir yerden bir müdahale, bir itiraz ve de tanıklığa kalkıştık.
90'larda ses vermek kolay değildi, ama yaşananlara karşı bir şey yapmadan, itiraz etmeden oturmak da insanı soluksuz bırakıyordu. O yıllarda kadınların, çalışanların, gazetecilerin de yaptığı gibi bir ses de Galatasaray'dan yükselmiş oldu.
Gittik oturduk, sessizce. Ama bu sessiz oturuş salondaki koltukta değil de lisenin kaldırımında olunca ses oldu, çoğaldı, dünya duydu, devlet duymadı.
Sonunda Recep Tayyip Erdoğan başbakanlığı döneminde kayıp yakınlarıyla buluşmak zorunda kaldıysa da halen sorumluların açıklanması ve yargılanması sürecine geçilemedi. Mücadeleye devam!
Cumartesi'yi şimdi yeniden anlatmak istemiyorum. bianet bu oturuşun kaydını hafta hafta tarihe düştü, düşüyor, dosyalar yapıyor. Türkiye'de de artık duymayan kalmadı herhalde...
90'lar çerçevesinde şimdi bakarken çok da dillendiremediğimiz, konuşulmayan bir yerden devam etmek istiyorum.
O lisenin kapısı
Galatasaray bugün bir hafıza mekanı herşeyden önce. Sanki o lisenin kapısı günlerden cumartesi, saatlerden 12.00 olmasa da Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanları orada olmasalar da önünden gelip geçenlere gözaltında kaybedilenleri ve kaybedilmelere karşı mücadeleyle memleketin son 20 yılını anlatıyor.
Galatasaray aynı zamanda itirazın adresidir. Bugün ihlallere karşı çıkanlar, özgürlük için, ibarış için, nsanca yaşam için, adalet için, eşitlik için ses vermek isteyenler İstanbul'da önce Galatasaray'da toplanmayı düşünüyor.
O yüzden değil mi, 90'larda oturduğumuz kapının önünde yıllardır polis araçları park etmiş bekliyor. Olsun, geçen yıllarda karşı köşe de bizim oldu. İlk oturduğumuzda yaptığımızın mücadele terminolojisindeki adının ''sivil itaatsizlik'' olduğunu ya bilmiyorduk, ya da bilsek bile böyle adlandırmak aklımıza gelmemişti.
Ne güzel ki bu en kalıcı sivil itaatsizlik eylemi ön açıcı oldu. Sivil itaatsizlikler, isyanlar HES'lerden kentsel dönüşüme, Gezi'ye, anadili hakkına hayatın her alanında sürüyor.
''Annelik''
Galatasaray'ın cinsiyeti katılımdaki çoğunluk anlamında bakıldığında esas olarak kadındır. Burada medyanın adlandırmasıyla ''Cumartesi Anneleri''nden yola çıkarak annelik olayına yaslanmak değil muradım.
Bizler Cumartesi Anneleri adlandırmasının bir şekilde kalıcılaştırılması nedeniyle Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanları diyerek ''annelik'' kodlamasının dışına çıkmayı denedik.
''Annelik'' tartışmasına bu kısa yazıda girmeyeceğim ama kayıp yakınlarını ''Cumartesi Anneleri'' başlığı altında toplamak zaten sorunlu. Her şeyden önce kayıp yakınları arasında annelerin yanı sıra eşler, sevgililer, babalar, çocuklar, kardeşler, yoldaşlar yok muydu?
Ne yapıyoruz şimdi?
Galatasaray aynı zamanda yeni bir ''sosyalleşme'nin de kapısını açtı. Her Cumartesi Galatasaray'da 12.00'de yan yana oturanların çoğu birbirini tanımıyordu, ellerine aldıkları fotoğraflardaki isimleri de daha önce muhtemelen duymamışlardı.
Her hafta kayıplarla isim isim tanıştık. Onlar bizim için üçer beşer sadece sayı olmanın ötesinde geçti.
Saat 12.30 olduğunda daha ilk haftalardan itibaren ''ne yapıyoruz şimdi'' sorusuyla kendimizi Beyoğlu'nun bir karış tabureli çayevlerinde bulur olduk. Artık kayıp yakınlarıyla hak savunucuları arkadaş oluyordu. Bu çay sohbetlerinden hayatın her alanına değen dayanışmalar filizlendi.
Ne güzel ki çok kışkırtıcı
Galatasaray aynı zamanda başka türlü bir ''politikleşme'' mekanıdır; tek bir konudaki itirazın hayatın çok daha çeşitli alanlara yayılmasıdır. Galatasaray'dan meydanlara, başka sokaklara, başka eylemliliklere, panellere, konferanslara, seyahatlara yayılan bir bir olma halinden sözediyorum.
Gün oldu kendimizi birlikte yan yana otobüslerde, uçaklarda yan yana başka memleketin veya dünyanın şehirlere giderken bulduk. Gün oldu cenazelerde, hastanelerde, konserlerde buluştuk.
Buluşamadığımız zamanlarda birbirimizi merak ettik, hiç olmazsa sesimizi duyurduk birbimize. Her birimizin ''politikleşme''/''isyan''/ ''itiraz'' serüveninde ne güzel ki çok kışkırtıcı çok özel bir değeri var bu mekanın.
Dillerin dansı
Galatasaray aynı zamanda insan haklarında küreselleşmenin mekanıdır. Dünyanın onlarca dili Galatasaray'dan ses verdi, Galatasaray da dünyanın şehirlerinde Kürtçeyle Türkçeyle yer aldı.
Ne kadar çok dost edindik. Arjantin'de Rosa ve Estela Cunta'nın kaybettiği torunlarını bulduklarında orta dilimiz olmasa da dayanışmanın diliyle sevinçleri paylaştık.
Cezayir'den Nassera, Filistin'den Seher'le, Beyrut'tan Wadad'la Galatasaray'da birlikte oturduk. Özellikle yurttaşlarını kaybeden rejimlerin hüküm sürdüğü ülkeler artık bizler için bir tık ötedeydi, biz de onlar için. Oralarda arkadaşlarımız, dostlarımız, yoldaşlarımız vardı.
Galatasaray'ın potansiyelleri
Galatasaray aynı zamanda gözaltı, cop, yerlerde sürüklenme potansiyeli taşıyan bir mekandır. Yıllar önce Latif Demirci Hürriyet'teki Press Bey çizgi bandında Press Bey, yardımcısı Güllü'ye ''cumartesi akşamı arkadaşlar gelecek, hani fazla mesai olaraktan gelebilir misin'' diye sorar, Güllü'nün cevabı mealen şöyledir: ''Press bey, ben cumartesi Galatasaray'da oluyorum biliyorsunuz. Gözaltına alınmazsam gelirim. Gelemezsem bilin ki, emniyetteyim.''
Bizler de aynen Güllü gibi 15 Ağustos 1998’de 170. haftada başlayan engellemeler Mart 1999'a kadar sürünce 30 hafta kimselere Cumartesi günleri randevu veremez, kimselerle sözleşemez olduk.
Gözaltına alındın mı birkaç saat mi dört beş gün mü oralarda kalacağın belli değildi. Kimi arkadaşlarımız uzun süren gözaltılar nedeniyle işlerini bile kaybettiler. Çocuklar annelerini birkaç saatliğine Galatasaray'a yolladılar, dört gün annesiz kaldılar çocuk başlarına.
Yerlerde sürüklendik, hakkımızda polise mukavemetten, Toplantı ve Gösteri Yasasına muhalefetten davalar açıldı. Okuma yazma bilmeyen kimi kadınlar, gözaltı hücreleri duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı.
Hasan Ocak'ın ağacı
13 Mart 1999 Cumartesi 200. haftada artan saldırılar nedeniyle bir süre vermek için gittiğimiz Uluslararası Af Örgütü'nün Kayıplar ormanında buluştuk.Yine engelleme, gözaltı. Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak oğlu adına dikilen ağacı “oğlum” diye okşarken anne Ocak'la birlikte 10 kişi gözaltına alındık. Uzunca sürecek ara başladı…
"Ergenekon" davası bazı gerçeklerin ve devletin yapısının resmi ağızlardan itirafı olması açısından önemliydi. Ergenekon’un resmi görevlilerinin yıllarca Kürt illerinde görevde bulunduklarını ve istenirse bu vesileyle katliamların aydınlanabileceğini ifade ediyorlardı. ‘Fıratın öte yakasına, doğusuna geçilmeli’ diyorlar… ‘Ölüm kuyularının olduğu bir ülkede toplumsal barış sağlanamaz’ diyorlar…
Her şeye rağmen resmi ağızlar “üç maymun”u oynamaya devam ediyorlar. Şimdi “asit kuyuları” ve “ölüm tarlaları” Kalorifer kazanları gündemde! Bunlar, Türkiye’nin insanlık suçları olarak kayıtlara geçti. Gözaltında kayıplarla ilgili “Türkiye tipi ölüm”den söz edilecek artık insan hakları ihlalleri arasında.
İnsan Hakları Savunucuları, Faili meçhul ve kayıplar insanlarımız için itirafçıların söyledikleri ve Ergenekon da ortaya çıkanlar nedeniyle yeniden oturma kararı aldılar.
Ve Dargeçit
Dargeçit kayıplarıyla bitirmek istiyorum.
Dargeçit'te 30 Ekim 1995'te Süleyman Seyhan (57), Hikmet Kaya (24), Mehmet Emin Aslan (19), Nedim Akyön (16), Davut Altınkaynak (13), Seyhan Doğan (14), Abdurrahman Coşkun (21), Abdurrahman Olcay (20) gözaltına alındılar. Aileleri bir daha onlardan haber alamadı.
Uzman Çavuş Bilal Batırır da onların gözaltında öldürüldüğünü ve gömüldükleri yerleri ailelere söylediği için öldürüldü. Aileler suç duyurusunda bulundular. Hiçbir şey olmadı.
Ancak 2011'de harekete geçildi. Kazılar başladı, aileler de kazılara katıldı. Kazılarda insan kemikleri ve elbise parçaları bulundu. Sonunda Seyhan Doğan, Mehmet Emin Aslan, Abdurrahman Coşkun ve Süleyman Seyhan'ın öldürülmüş bedenleri/ kemikleri kuyularda bulundu.
Abdurrahman Olcay'ın kemiklerine de üç ay önceki kazılarda kuyudan çıkarıldı.
Olcay gözaltına alındığında 18 yaşında, lise ikinci sınıf öğrencisiydi. Öldürülmesinden kısa bir süre önce evlenmişti. Oğlu ölümünden sonra doğdu, şimdi 18 yaşında, babasının öldürüldüğü yaşta.
12 yaşındaki Davut Altunkaynak ile 14 yaşındaki Nedim Akyön'e halen ulaşılamadı. Ne tuhaf 12 yaşında, 14 yaşında diye yazıyorum. O günün çocukları öldürülmeselerdi, bugün 33 ve 31 yaşlarında olacaklardı.
Olcay'ın kemikleri 23 Kasım günü kaybedilişinden 19 yıl sonra defnedildi.
Bu haberi medyadan acaba kaç kişi duydu merak ediyorum.
Hak mücadeleleri çok sabır istiyor, Cumartesi oturmalarından beş ay sonra kaybedilen Olcay ancak Cumartesi oturmalarının 500. haftası günlerinde, 20. yılına doğru bulundu.
Hakikat her nerede ise er ya da geç ortaya çıkıyor, yeter ki inatla her alanda mücadele sürsün. Medyada da. (NT(BA)
* Nimet Tanrıkulu insan hakları savunucusu. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi'nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Barış İçin Kadın Girişimi ve 78'liler Girişimi sözcülerinden. Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray oturmasını başlatanlar arasındaydı.