"Geçit, suda olduğumuz müddetçe vardır. Haydi, zamanın ve ölümün geçidine girelim."
Wim Wenders'in Der Himmer Uber Berlin filminde insan olmaya karar veren meleğin yine bir diğer melek olan arkadaşına melek olarak söylediği son sözler bunlar.
Sonrasında melek insanlaşmaya ve insanlaşma süreciyle birlikte rengi görmeye, tadı almaya, öpmeyi bilmeye yani hayata dair insanın algılama araçlarına sahip olmaya başlar. Bu hal aynı zamanda onu yeni bir algı dünyasına ve yaşadığını hissetmeye sürükleyen ortamlara taşıyacaktır.
Düşüncem odur ki Barcelona'nın oynadığı şekliyle futbolun da bizlere hissettirdiği şey meleğin insanlaşma sürecinde hissettiği heyecanların, şaşkınlıkların ve ilklerin futbol kanalıyla hayatımıza dahil olmasıdır.
Barcelona, bizlerin melekten insana dönmeye karar veren, yaşadığını hissetmek arzusuyla dolu olan, halinin insan olduktan sonra algılamaya başladığı renkler, sesler, kokulardır. Yani insana özgü başka bir hayatın yeni araçlarının futbolda somutlanmış hali...
Bu meselden bakıldığında Barcelona'nın futbol aklının, oyununun ve ritüellerinin analizini yapmak bu sürecin hakkını vermeye çalışmanın borcudur.
Barcelona'nın oynadığı oyunun sonuç odaklı, faydacı bir yaklaşımla özetlemeye çalışmanın verdiği toptancı anlatı bayağılığına düşmeden minör kavramlarla ele alınması ve ele alınan minör kavramlar üzerinden akıl yürütülmesi uygun olur kanaatindeyim.
Bu minör kavramlardan birisi de pekâlâ futbolun topografyasıdır. Barcelona'yı farklı kılan unsurlardan birisi de futbolun varlığına uygun bir topografya inşa etmiş olmasıdır.
Açalım: Ayak topunu yatay düzleme indirgeyen bu yaklaşım sahayı enine genişletip karşı kaleye yeryüzeyine olabildiğince indirgenmiş sondajlar yapar. Bu çalışma madeni (golü) buluncaya kadar farklı varyasyonlarla kendisini gösterir. Burada Barcelonalı futbol işçileri için üzerinde özenle durulması gereken unsur ayak topunun ayaklarında kalmasıdır.
Pas alışkanlıkları, ön bölgeden (Messi Bölgesinden) başlayan birlikte baskı ve oyuncuların birbirine olan yakınlığı bu çabanın bir sonucudur. Bu, hem topa sahip olma hem de topografyaya uygun hareket etme ilkelerine sahip bir organizma olmayı zorunlu kılar.
Özellikle savunma oyuncularından hatta son bir iki yıldır öğretilebildiği kadarıyla Valdes'den başlayan bu süreç, topun gerekirse dikine ilerlemek kaydıyla havalandırılacağı bölge olan "Messi Bölgesine" kadar üç ana koridor üzerinden taşınır.
Bu koridorlar, birbiriyle ilişkili yüzeysel geçişler olduğu gibi tek başlarına da işlevselliği olan araçlardır. Bu koridorlardan belki de en etkili olanı ve orta koridorla en iyi topu paylaşanı Puyol, Alves ve takımın yenisi Sanchez'in taşıyıcılığını yaptığı sağ koridordur.
Savunma sırasında gücüne en çok ihtiyaç duyulan ve bunu fazlasıyla karşılayan orta koridor ise zaman zaman yine bu yıl takıma katılan Tiago ve Bousques ve Mascherano'dan oluşmakla birlikte aslolarak Iniesta, Xavi, Fabregas üçlüsünün taşıyıcılığını yaptıkları alanı ifade eden hat olarak tanımlanabilir.
Üçüncü ve sürekli Guardilola için arayış koridoru olan ve bu anlamıyla tamamlanamamış Abidal, Keita, Pedro koridoru topun Messi Bölgesine getirilmesinin Pedro'lu kısma kadar en az tercih edilen aracıdır.
Bu koridorlar her zaman dikine olmakla birlikte birbirlerine belirli bir açı ve miktarda dönmüş parça vektörler olarak maç içersinde büyüklük ve yön değiştirme potansiyeline-dinamizmine sahiptir.
Zaten bir bakıma gücünü de futbolun topografyasına uygun olarak örülmüş bu koridorların birbirlerini her zaman tamamlayan vektörlerinin toplam enerjisinden almaktadır.
Xavi'nin topu ayağına aldıktan sonra klasik 360 derecelik dönüşü, tüm bu vektörlerden en uygun olanına topu taşıma çabasının 'Xavice' bir örneğidir.
Topu yatay varyasyonlarla getirdikleri Messi Bölgesi gerekirse topun topografyaya uygun olmayan bir biçimde kullanılabileceği yegane bölgedir.
Burada yazının başında bahsettiğim uğraşlar, Messi'nin işin merkezinde olduğu özellikle Alves, Sanchez, Pedro, Villa ve Fabregas'ın işçiliğinde pasın da yarattığı dinamizmle yapılan sondaj çalışmalarıdır.
Faydalı bir sondaj için ayak topunun gerekirse gravitenin zıttı yönde kullanılabileceği bu bölge esas olarak Messi'nin sorumluluğundadır. Bu işleviyle Messi takımın mihenk taşıdır. Guardiola'nın "Messi bizim için Chicago Bulls'daki Michael Jordan gibidir" tanımlaması bu gerçeğin yalın bir ifadesidir.
Kendi topografyasını oluşturmuş olan Barcelona futbol organizması; oyuncunun egosundan sıyrılıp aktif oyun yüzeylerini ören bir sürecin taşıyıcısı olma alçakgönüllülüğünü göstermesiyle kendisini gerçekleyebilmektedir.
"Messi Bölgesinde" diğer bölgeler için de söz konusu olan pas yapma, oyunu açma ve hızlı oynama gibi akışkanlıkların yanı sıra oyuncuların gerektiği anlarda 'ters ayaklarını' da kullanıyor olabilmeleri - garip bir şekilde bu konuda belki de en zayıfları Messi'dir - ve mevki geçişgenlikleri sayesinde öğrendikleri stereo bakış açıları bu örüntüye zenginlik katmaktadır.
Farklı bölgelerde oynayabilen ve oynamış olan Barcelona'nın saygı değer oyuncuları pas attığı arkadaşının o pası nasıl almak isteyebileceğini ve pası aldıktan sonra hangi açıdan ve nasıl bir düşünceyle hareket edeceğini biliyor olması takıma hamle üstünlüğü kazandırır.
Bu haliyle karşı takımın savunmasına haddinden fazla yük bindiren bir yapıyı ifade eder.
Peki, Barcelona bu işlevselliği nasıl kazanmıştır? Bu durum futbolda dördüncü bir boyut mu yaratmaktadır? Rakipler bu güçle nasıl baş edebilir?
Bu ve benzeri birçok soruyu cevaplamaya çalışmak maçlar üzerinden haftalık süreçlerin analiziyle mümkün olabilir.
Şu kadarını söyleyebilirim ki bu tarz soruların kabaca gövdesi olabilecek cevaplar Barcelona'nın futbol okulunu etraflıca okumakta yatmaktadır.
Dilerseniz şimdilik şöyle kapatalım; İbrahim Altınsay'ın sıkça kullandığı deyişle "futbol dilencilerinin" yapması gereken bu gösteriden her zaman keyif almayı becerebilmek olmalıdır. (SK/HK)