Fenerbahçe Trabzonspor maçı sonrasıydı. Habertürk kanalında yayınlanan Bizim Stadyum programında Ümit Özat sunucu ve yorumcu Simge Fıstıkoğlu ile tartışarak sinirlenip canlı yayında stüdyoyu terk etti. Özat, ''ben kadınla futbol konuşmam, kadınlar futboldan anlamaz'' diyerek başlattı tartışmayı. ''Futbol konuşacağım kişinin en az benim kadar bilgili olması gerekir'' diye de devam etti. Saygı sınırları aşıldı, hitaplar tavırlar ve görülen o sevimsiz ön yargı en kötüsüydü.
Bunun üzerinden de gündemde tartışmaları başladı: Kadınlar futboldan anlar mı, anlamaz mı?
Bizde ne hikmetse bu tür konular, kavramlar ancak kavga gürültü olay üzerinden yansımaları olduğunda tartışılmaya başlanır. Başka türlü pek akla gelmez, her zaman işe de gelmez belki. Onun dışında ne farkındalık yaratılır, ne konuların içeriği hakkıyla tartışılır ne de özen gösterilir. Varsa yoksa bildik kalıplar ve alışılmış çerçevede giden bir düzen mevcuttur. Nadiren bir iki kişi çıkar farklı bir ses olur, geri kalan hep sürü zihniyetinde devam eder. Bu futbolda ve futbol medyasında da böyle değil mi?..
Aslında burada Ümit Özat sadece bir örnek. Konuştukları, iddia ettikleri belki kendine göre doğrudur tartışılır. Yetiştirilişi, bakış açısı yıllardır böyledir ve henüz çok yeni bizlere o canlı yayında bu kadarı yansımıştır. Üslubuyla, konuşma şekliyle ve keskin ön yargılı düşünceleriyle bu ülkede onun gibi düşünen, kadınları futboldan spordan bile ayrıştırabilen milyonlarca zihniyet yok mu?
Bu cinsiyet ayrımcılığı eğilimi aslında ülkenin gerçeği. Kadınlara biçilen roller sorumluluklar var, olabilecekleri olamayacakları var ve bunlar geçmişten bugüne artık kalıplaşmış. Erkek gibi maça gitmek, erkek gibi futbolu bilmek gibi kalıpların içindeyiz. Bakmayın büyük şehirlerdeki çevremizdeki duruma, ülkenin çoğunluğunda bu bakış açısı hala yaygın. Son on yılda kadınların futbola artan ilgisi görülse de bazı önyargılar kolay aşılamıyor.
Önyargılar ve genellemeler
Esas olan karşısındaki kadına karşı futbol konuşurkenki tahammülsüzlüğü, isyanı, kabul edememe hali. Futbolu kendi tekeline alması, kadınlar futbolu bilmez gibi sert bir önyargıyla genellemesi.
Özat o programda çoğunluğun kafasındakileri yansıttı belki de. Hatta ekran başında olup helal olsun ne iyi yaptı kadına haddini bildirdi diye destekleyeni de epey olmuştur, normaldir.
Canlı yayının ortasında kalkıp terk ettirecek raddeye getiren o tahammülsüzlük saygısızlık hali... Bu gibi davranışları pek çok programda görmüyor muyuz, sadece bir kadına futbol üzerinden yapıldı diye değil, bu her yerde her konuda var... Bir gün bunları çözebildiğimiz anlayabildiğimiz zaman başka olacak. Ben futbol oynamamış antrenman yapmamış insanla futbol konuşmam tartışmam diye de eklemişti Özat.
Cinsiyet ayrımcılığı üzerinden futbola bakmak bir yana, böyle bakarsak televizyonlarda gazetelerde futbol yorumu yapan ve hayatında profesyonel futbol oynamamış onlarca yorumcu, gazete yazarı var. Bırakın profesyonel futbolu, aralarında belki hayatında halı sahada, sokakta top oynamamış olanı da var.
Öyle bakarsak, sadece eski futbolcular ve antrenörler otursunlar kendi aralarında futbol tartışsınlar. Hayatında futbol oynamamış, ayağına top değmemiş diye tabir edilen ama ''sırf erkek diye'' futbol yazıp yorumlayan da var. Hem neden olmasın ki?.. Farklı bakış açıları, değişik fikirler neden bizleri bu kadar rahatsız ediyor, neden kısıtlıyor ve kısıtlanıyoruz, neden o dayatılan kalıplardan bir türlü çıkamıyoruz?
Seviyorsan hakkındır
Kadınlar futboldan anlar, takip eder, bazı kadınlar vardır ki futbolu çok sever... Kendini bildi bileli bunu düşünmeden kendiliğinden futbolu, tuttuğu takımı çok sevdiğini ve benimsediğini bildiğim kendim dahil öyle çok kadın var ki... Maçlara giden, yollara düşüp uykusuz kalıp deplasmanlara giden, futbolla yaşayan ve futbolun iyi geldiği onca kız çocuğu ve kadın. Neden ve nasıl sevdiğimizi, bu futbol bağımlılığının nasıl başladığını bilmediğimiz... En sonunda anlatılmaz sadece hissedilir dediğimiz o futbol sevgisi... Futbolu bilmek, futbol tartışmak kavramlarından çok öte bir yerde bu... Seviyorsan hakkındır, futbolsa sevdiğin, çaba harcadığın, iyi günde sevindiğin, yenildiğinde gözyaşı döktüğün, futbol da hakkındır...
En sonunda, sadece taraftar olduğun ve o statta olduğun için haksızca yediğin soluduğun biber gazı da futbola dair çok şeyi yaşatır sana. Canının derdine düşürür, isyan ettirir, bu ülkedeki futbola, futbolu yönetenlere, futbola kirli ellerini bulaştıran ayar vermeye çalışan zihniyete lanet ettirir.
Futboldur bu, ne kimsenin tekelindedir ne de sadece erkeklerin egemenliğinde. Futbolu seviyorsan seviyorsundur ve bir parçasısındır, ötesi yoktur... Bu satırları yazarken bazen gülümsüyorum şaşırıyorum, bu mudur esasında tartışılması gereken tarafı diye...
Futbol asla sadece futbol değil... Yıllardır hala aynı düşüncedeyim. Öyle bir oyun ki onun peşinde içinde eksenindeyiz... Bazen öyle ki ne onunla oluyor ne de onsuz, o hale gelebiliyoruz. Genci yaşlısı, kadını erkeği çocuğu, zengini yoksulu hepsinin tek bir noktada buluşabildiği 90 dakikalık bir oyun.
Adı üstünde, evet, bu bir oyun... Bazen çok fazla kapılıp ciddiye aldığımız, severken dengesini kaçırdığımız, dümenine fazla kapıldığımız bir oyun futbol... Ve futbolun en güzel yüzlerinden biri tribündeki taraftarı. Futbolun olmadığı gibi, taraftarın da cinsiyeti olmadığını düşünürdüm hep. Stada ayağını bastığın anda sen formanla sadece taraftarsındır artık, ne kadın ne erkek ne yaşlı ne de çocuk, sadece taraftar.
TFF'nin uygulaması
Türkiye Futbol Federasyonu gerçekleştirdiği pek çok meşhur ilk gibi, dünyada da bir ilki gerçekleştirerek futbol kulüplerinin cezalı olduğu maçları sadece kadın ve çocukların izleyebilecekleri kararını aldı. Bu karar çok tartışıldı.
İlk uygulandığı maç olan 20 Eylül 2011'de tribünlerdeki 52 bin Fenerbahçeli kadın ve çocukla dünyada bir ilk yaşanmış oldu. Sonra da bu uygulama Beşiktaş, Trabzonspor ve Bursaspor takımlarının cezalı maçlarında devam etti. Her ne kadar olumlu görünse de hala düşündürüyor.
Futbol ve cinsiyet ayrımcılığı penceresinden bakarsak bu aslında bir taraftan haksız bir uygulama. Seyircisiz oynama cezası verilmişse bu sadece erkeklere değil, o stadda bulunan tüm taraftarları da kapsar. Taraftarların ceza sebebiyle alınmadığı stada kadın ve çocukları almak da belki ayrı bir ayrımcılık. Bari tribünler boş kalmasın, şenlik olsun diye kadınları bir nevi taraftardan saymamak ve bir tribün objesi gibi göstermekten öteye gidemiyor.
Adı ne, seyircisiz maç ama seyircili sadece kadınlara, boş tribündense kadınlar doldursun. Sanki maç değil matine. Bunlara rağmen binlerce kadın ve çocuğun tribünlerde gerçek bir futbol taraftarı olduğunu kanıtladığı ve ders verdiği bu uygulama futbolun anılarında güzel bir yerde kalıp öyle hatırlanacaktır.
Futbol programları böyleyken...
Medyada futbol konuşulan tartışılan öyle programlar var ki, onlara futbola dair bir yayın demeye utanılabilir. Bolca dedikodunun ve boş konuşmanın yapıldığı, entrika ve düzeysiz tartışmalardan beslenen bu beyinsiz programları görürken, futbol adına belki de tartışılması gereken son konu ''Kadınlar futboldan anlar mı'' olsa gerek.
Bazı isimleri ayırırsak, aklı başında bir tek futbol yorumcusunun kolay bulunamadığı onca sözde futbol programı. Bağıra çağıra, ağızlarından salyalar akıtarak, birbirlerini dinlemeden yapılan düzeysiz tartışmaların hiç bitmediği bu programlar. Sporun iyiye gitmesi, futboldaki sorunların çözülmesi adına tek bir yapıcı yorumun bulunamadığı yayınlar, yazılar...
Kanalları açıp hayretler içinde olan biteni izlediğinizde, o anda hangi dünyada olduklarını bilemediğiniz ve futbol için iyi olmadığı net olan bu sözde futbol programları varken, bu ülkede futbola dair yapılacak çok iş, daha katedilecek çok mesafe var. Bu mesafelerin katedilmesinde futbolun en güzel yüzü taraftarıdır, kadınıdır, anlayanı da anlamayanı da ama en sonunda futbolu sevenidir. (ŞT/YY)