Futbol, bir yandan bir eğlence oyunu olarak anlaşılıyor, diğer yandan yirmi iki oyuncunun topu elde etme mücadelesi, izleyici kitlenin davranışları ve futbol endüstrisi çerçevesinde farklı bilimsel perspektiflerden analiz ediliyor. Özellikle spor uzmanları, sosyoloji, ekonomi, psikoloji, dil bilimi, teoloji, felsefe ve iletişim bilimi kapsamında incelenmekte ve hemen hemen toplumun bütün kesimleri tarafından yakın bir şekilde takip ediliyor. Futbol, grup aidiyetlerinin tanımlandığı ve kimliğin edinildiği, davranış esaslarının şekillendirildiği, politik ve sosyal temsilin gerçekleştirildiği bir toplumsal alan. Bir yönüyle aynı kurallara göre, ancak farklı dilden, kültürden ya da sosyal kökenden gelen insanlar arasında kökenlerden bağımsız olarak oynanıyor. Ancak toplumsal, kültürel, ekonomik ve politik bağlamları göz önünde bulundurulduğunda, sosyal mücadelenin ve şiddetin taşınabildiği bir alan olduğu, cinsiyetçiliğin, yabancı düşmanlığının ve ırkçılığın rahatlıkla kışkırtılabileceği bir alan olduğu görülüyor.
Beyaz olmayanlara ırkçı ve faşist sloganlar
Yabancı düşmanlığı ve ırkçılık Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi, göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerde daha çok ortaya çıkmakla birlikte Polonya, İspanya ve birçok ülkede de yabancı düşmanı ve ırkçı eylemler görülüyor.
Yabancı futbolculara ve taraftarlara yönelik yabancı düşmanlığı ve ırkçılık, yalnızca yerleşik taraftarlar arasında değil, aynı zamanda futbolcular arasında da gözleniyor. 90'lı yılların ikinci yarısından itibaren Avrupa ülkelerinden Avusturya'da, Fransa'da, İtalya'da, İspanya'da ve özellikle de İngiltere ve Almanya'da futbol karşılaşmalarında stadyumlarda gözlenen beyaz olmayanlara karşı ırkçı ve faşist sloganlar yükseliyor.
Sahalarda faşizmin ve ırkçılığın üretilmesinde medyanın önemli bir rol oynadığını göz önünde bulundurmakta fayda var. Futbol karşılaşmalarında gerginliği ve şiddeti artıracak iletilere ve tasarımlara yer verilmemesi ve "yabancı"nın, "düşman"a dönüştürülmemesi, futbolun "dostluk" anlayışı çerçevesinde oynanmasına teşvik edilmesi gerekirken, medya ve yorumcular daha çok ırkçılığın ve faşizmin olabilmesi için çaba harcıyorlar.
Bu konuda FIFA'nın aldığı bazı küçük önlemler ne yazık ki faşizmin ve ırkçılığın önüne geçmiş değil. Stadyumlarda özellikle ten renklerinden dolayı ırkçılıkla karşı karşıya kalan çok fazla futbolcuya rastlayabiliriz. Bazı örnekler verirsek:
Real Zaragoza-Barcelona maçında Kamerunlu oyuncu Samuel Eto'ya her top geldiğinde tribünlerden ıslık, maymun sesi çıkmış, sahaya muz ve fıstık atılmıştır. Yine başka futbolculara, "Ormanına git", "Ormanına geri dön, ormanına geri dön, la la la la, la la la la", "Maymun"', "Pis maymun"' tezahüratları. Avusturya'da Strum Graz kulübünün Başkanı Hannes Kortnig takımı Manchester United'a yenilince "Biz Manchester'a karşı kaybettik. Sıradan bir zenci sürüsüne değil" diyebilme cesaretini bile göstermiştir. PSG'nin stadında bir pankart: "Sadece beyazlara ait", "Çık o pis zenciyi sahadan sil." İspanya teknik direktörü Luis Aragones'in siyah futbolcu Thierry Henry için "Kara köpek' demesi...
Türkiye'deki stat faşizmi ve ırkçılığı
Dünyada bunlar olurken, Türkiye'deki stat faşizmi ve ırkçılığı gündeme çok fazla gelen bir konu değil maalesef. Türkiye'de öyle bir durum var ki, yapılan faşizmin ve ırkçılığın "olması gerektiğini" düşünüyor insanlar. Türkiye'de son Diyarbakırspor-Bursaspor arasında oynanan maçta ortaya çıkan olaylar bile TV ve gazetelerde "kötü tezahürat yapıldı" diye yorumlandı.
Halbuki Diyarbakırspor, uzun süredir gittiği her deplasman maçında çok ciddi faşist ve ırkçı saldırılara maruz kalıyor, maçta şiddete varan fiziki tepkilerse "kötü tezahürat" diye tartışılıyor. Çok uzun bir süredir Türkiye futbolunda ırkçı, ayrımcı ve faşizme varan seyirci, yönetici, teknik direktör ve futbolcu tepkileri var.
Daha önce kendi futbolcusu başarısız oldu diye futbolcuya "yamyam" diye hitap eden yöneticinin, teknik direktörlük görevinden alınmasından sorumlu tuttuğu futbolcu için "Beni bir Arap'a tercih ettiler" diyen teknik direktörün, ellerine büyük bayrakları alarak tribünlere gelenlerin, "Ne mutlu Türk'üm diyene", "Mehmet olunmaz Mehmet doğulur", "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur", "Hepimiz Ogün'üz, Hepimiz Türk'üz', "Kahrolsun PKK" gibi birçok ırkçı faşizan söylem ve sloganlarını da işitmiştik.
Barışın, insanlığın sesinin yükseleceği yerler olması gereken statlar, maalesef intikamın, ırkçılığın ve katilleri sahiplenmenin yeri olmaktan kurtulamıyor. Kürt olana, farklı olana tahammülün olmadığı mekanlar olmaktan sıyrılamıyor. Bu ülkenin aydınlık yüzlerinden Hrant Dink'in katledilmesinden sonra bazı taraftarlar katil zanlısının taktığı beyaz bereyi tribünlerde taktı. Daha önce beyaz bere takanlar yoktu halbuki. Fakat tribünlere baktığınızda taraftar beyaz bere takarak katili sahiplendi.
Tekrar Diyarbakırspor-Bursaspor maçına dönecek olursak, olayın geldiği boyutu daha da net görme şansına sahip oluruz belki. Yukarıda dünyadan ve Türkiye'den örnekler verdim. Türkiye dışındaki olayların hepsi, ten renklerinden kaynaklı ırkçılık, ayrımcılık ve faşizan tutumların kendini gösterdiği olaylar. Fakat Diyarbakır maçlarındaki gelişmeler ne ten renklerinden ne de başarısızlıklarından kaynaklı.
Maç yaptırtmayan forma!
Tamamıyla Diyarbakır'ın bir Kürt şehri olması, mücadeleci ve haksızlıklara karşı çıkan, kendi kimliğine, kültürüne, diline sahip çıkan bir halkın takımı olmasından kaynaklı. Hazırlanarak gelen insanların münferit olmayan, ırkçı ve faşizan tutumuna maruz kalıyor Diyarbakırspor. Bölge illeri dışında gittiği bütün maçlarda ırkçılıkla, ırkçı faşizan sloganlarla karşılanan Diyarbakırspor, maçlarını psikolojik baskı altında oynamak zorunda bırakılıyor.
Buna benzer bir olayı kısa bir süre önce de Urmiye Spor Müdürlüğü tarafından 24-29 Ağustos'ta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İran, Azerbaycan, Nahçıvan ve Türkiye'den 5 takımın katıldığı futbol turnuvasında gördük. İran Kürdistanı'nın Urmiye kentinde düzenlenen ve beş ülkeden iller karması takımların katıldığı futbol turnuvasında Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ni temsil eden Brusk takımıyla karşı karşıya gelen Erzurumspor, "Kürdistan" yazılı ve armalı forma nedeniyle maça çıkmadı ve ırkçılığın boyutlarını ortaya koydu.
Daha önce Diyarbakır maçında taraftarlar tarafından açılan, son dönemlerde sıkça tartışılan "Kürt açılımında biz de varız" pankartı nedense güvenlik görevlilerini rahatsız etti ve hemen müdahale edilerek kaldırıldı.
Fakat ırkçılık ve faşizm kokan pankartlara müdahale etmekten polis nedense çok uzak kaldı. Buna rağmen şimdiye kadar spordan sorumlu yetkililerin herhangi bir girişimi söz konusu olmadı. Bu sloganları statta atan ve attıran herhangi bir kimseye ve takıma, ırkçılıktan ya da ayrımcılıktan dolayı ceza verilmedi.
Yetkililerin bu davranışı insanların stadyumlarda daha fazla ırkçı ayrımcı slogan atmalarına vesile oluyor. Bir umut, Beşiktaş futbol takımının "demokrat" diye tanımlanan Çarşı grubu çıkmış ve "Çarşı savaşa karşı, Çarşı şiddete karşı, Çarşı kötü şeylere karşı" pankartlarıyla bizleri umutlandırmıştı. Fakat artık Çarşı'nın pankartlarını da asker yolculamaya giden gençlerin "asker gidecek geri gelecek", "kahrolsun PKK", "ne mutlu Türküm diyene" gibi sloganların ve gösterilerin içinde sıkça görmeye başladık.
Ayrıca daha acı olanı, gittiği her maçta ırkçılıkla karşı karşıya kalan Diyarbakırspor başkanının bir televizyon programında verdiği "Biz ne Uganda takımıyız ne de Ermeni, bize neden bunları yapıyorlar" demeci. Sanki Uganda ya da Ermenistan takımı olduğunda ırkçılık yapılabilirmiş gibi...
Tribünlerde yaşananlar toplumda ırkçılığın ne boyutta olduğunu gösteriyor bize. Sokak ortasında insanları linç eden ve bundan dolayı cezasız bırakılan, aile içi şiddetin had safhada olduğu, insanların sürekli cinnetler geçirdiği bir toplumun yaratılmasında büyük bir rol sahibi olan sistemin geleceği boyut bundan öte olmaz her halde. Zaten tribünler ırkçılığı kendi başına üretmiyor, toplumda devlet eliyle var olan ırkçılık ve faşizm tribünlerde de boy gösteriyor. Tek tipçilikten vazgeçmeyen, hayatın her alanında ırkçılığı ve faşizmi devlet eliyle topluma enjekte eden zihniyet değişmedikçe, bu ve buna benzer ırkçı, faşizan yaklaşımlar sürecek, stadyumlarda başımıza ten rengimizden ya da ırkımızdan dolayı muzlar, fındıklar ve fıstıklar yağmaya devam edecek. (VA/TK)