Merkezi Danimarka’da bulunan Frreemuse (Müziksel ifade özgürlüğü) ile tanışmamın dördüncü yılında gurur verici bir gelişmeyi sizinle paylaşmak ve bu vesileyle dünya çapında müziksel, sanatsal ifade özgürlüğü önündeki sansürcü, baskıcı ve inkarcı yaklaşımlara dikkat çekmek istiyorum.
Dünyada müzikle ifade özgürlüğü için mücadele veriyor...
Freemuse, Küba’dan Endonezya’ya, Ortadoğu’dan, Batı Afrika’ya, Beyaz Rusya’dan, Çin’e, Türkiye ve Zimbabwe’ye kadar dünyanın dört bir tarafında, sanat ve müzik alandaki sansürcü uygulamaları, dolayısıyla müziksel ifade özgürlüğünü gündemleştiren ve bir çok ülkede gerçekleştirdiği konferanslarla bu konuları tartıştıran, önemli bir uluslar arası kurum.
Freemuse’a bağlı olarak sansür, yasak, baskı ve tehditlerin hedefi olmuş çok sayıda muhalif sanatçı ve müzisyen çalışmalar yürütüyor.
2003'ten beri dayanışma içindeyiz...
Fremuse ile ilişkim 2003 yılına rastlıyor. 2003 Ağustos'ta bir komployla cezaevine girmem ve ardından tahliye edilmem, ülkemizde olduğu kadar uluslararası düzeyde de bir duyarlılık yaratmıştı.
Bu çerçevede benimle ilişki kuran Freemuse yetkilileri, benim örneğimden hareketle, Türkiye’de yaşanan durumla ilgili doğrudan bilgi sahibi olma imkanı buldular. Sonrasında bu dayanışma ilişkisi, günümüze değin pekişerek devam etti.
2004'te Almanya'nın Essen kentinde bir müzik fuarı gerçekleşti. Bu fuar kapsamında Freemuse tarafından hazırlanan bir dizi konferanslar yapıldı. Bu konferansların birine Türkiye’den ben ve Şanar Yurdatapan davet edilmiştik. Konferansta yaptığım konuşmada Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde hala sansür ve yasakçı zihniyetini devam ettirdiğini belirtmiştim.
Türkiye'nin hala haksız ve sebepsiz, keyfi bir şekilde sanatçıların tutuklanabildiği, konserlerin yasaklandığı, Kürtçe söyledikleri için birçok sanatçı ve müzik gurubunun faaliyetlerinin engellendiği bir ülke olduğunu somut örneklerle dile getirme imkanı bulmuştum.
Danimarka parlamentosunda sazımla şarkı söyledim...
Bu konferansın ardından benimle ilgili gelişmeleri yakından takip eden Freemuse’nin kurucusu Ole Raitov ile İstanbul’da da görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerin ardından, 2004 yılı ocak ayında Fremuse ve Danimarka Pen’inin ortak davetlisi olarak üç günlük bir program dahilinde Danimarka’ya davet edildim.
Bu davet sırasında Danimarka’nın önemli sivil toplum örgütleri, siyasetçiler ve çeşitli basın ve yayın organlarıyla görüşmelerim oldu. En önemlisi de Danimarka Parlamentosu’nda bir konuşma yapma olanağı buldum.
Konuşmamda, ülkemizde yaşanan hak ihlalleri ve bir bütün olarak demokratikleşme sorunlarımız üzerinde durdum. Konuşmam büyük ilgiyle karşılandı. Bu arada başka bir ülkede bir örneği daha yaşanmış mıdır bilemiyorum, ama Danimarka tarihinde bir ilki gerçekleştirme şansım oldu. Parlamentoda, bağlamamla türküler söyledim.
Bunun Danimarka’da ilk kez yaşanan bir durum olduğunu bana söylediklerinde, büyük heyecan duyduğumu belirtmeliyim. Yaşadığım ülkede soruşturmalara uğruyordum, hakkımda ceza davaları açılıyordu, tehditlere maruz kalıyordum; ama Danimarka beni parlamentosunda büyük değer vererek ağırlıyordu.
Heyecan duymak tabii ki kaçınılmazdı. Bu durum aynı zamanda bu ülkenin sansür ve yasaklar konusunda ne ölçüde duyarlı olduğunu göstermişti bana.
Geçen yıl İstanbul'daydı
Fremuse, geçen yılın Ekim ayında geleneksel konferanslarının bir diğerini dünyanın birçok ülkesinden davet ettikleri muhalif müzisyenlerle birlikte, ülkemizde gerçekleştirdi. Üç gün boyunca Bilgi Üniversitesi'nde müziksel ifadenin önündeki engeller ve yasaklar tartışıldı.
Dünyanın bir çok ülkesinden gelen müzisyenler kendi ülkelerinde yaşadıkları baskı ve deneyimleri dile getirdiler. Konferansın bir gündemi de Türkiye'ydi ve Türkiyeli Türk ve Kürt sanatçı ve gruplar da yaşadıkları engel ve baskıları özlü bir biçimde paylaştılar.
Ortaya konulan Türkiye gerçeği karşısında diğer ülkelerden gelen konukların şaşkınlıklarını gizleyemediklerine tanık oldum. Demokratik bir ülke olma iddiasındaki Türkiye’nin farklı siyasal görüş ve dillerde müzik yapan muhaliflere karşı, bazen ne ölçüde zalim davrandığını ve medyasının da ne ölçüde bu gerçekleri görmezden gelen bir tavır sergilediğini gördüler.
Bizler Türkiye’de ister istemez bazı şeyleri kanıksadık. Diğer ülkelerden gelen konukların şaşkınlıkları, aslında bu gerçekleri asla kanıksamamak gerektiğini düşündürdü bana. Önemli bir uluslararası konferans gerçekleştiriyorduk, önemli deneyimler paylaşıyorduk; ancak Türkiye medyası, bu konferansa gereğince yer vermeyerek çifte standartçı yapısını bir kez daha sergilemiş oluyordu.
Magazinle uyutmaya çalışılan halkımızın kendi gerçekleriyle yüzleşmesinin onlar açısından ifade ettiği bir değer yoktu adeta. Bütün bunlar bir yana, konferans etkinlikleri boyunca, dünyanın dört bir yanından gelen önemli sanatçı ve müzisyenlerle ilişki ve dostluklar geliştirme imkanı buldum.
Sezen Aksu ve Uğur Yücel de vardı
Burada okurlarımla ilk kez bir anımı da paylaşmak isterim. Konferans etkinliklerinin son gününde, sanatsal değeri tartışılmaz bir isim olan Sezen Aksu da, sevgili Uğur Yücel’in girişimiyle aramıza katıldı.
Gecenin geç saatlerine kadar dünyanın çeşitli dillerinden şarkılar söyledik. Sezen Aksu ve Ferhat Tunç’un aynı ortamda bir araya geldiğini ve birlikte şarkılar söylediğini sonradan öğrenen magazin habercileri, herhalde saçlarını başlarını yolmuşlardır…
Freemuse ile ilişkilerim daha sonra da sürdü; gerek Türkiye ve gerekse de Avrupa’da. Freemuse’un çalışmalarına başından beri büyük önem veriyorum. Baskı ve sansüre uğrayan, düşünce ve sanatsal üretimlerini insanlara ulaştırmada büyük engel ve zorluklarla karşılaşan sanatçı ve müzisyenlerin bu çatı altında anlamlı bir dayanışma örneği sergilemeleri, Freemuse’u önemsememin en başta gelen nedenidir.
Freemuse elçisi oldum
Geçtiğimiz Ağustos ayı içerisinde Freemuse yetkilileri, dünyanın sayılı ülkesinden önemli sanatçılara “elçilik” önerisi götürdüler. Türkiye’den bu daveti alan kişi, ben idim. Bu onur duyduğum daveti tabii ki kabul ettim.
Böylece, Freemuse’un uluslararası çaptaki çalışmalarına daha etkin şekilde katılım göstermem gerekecek. Türkiyeli bir sanatçı olarak Freemuse elçiliği gibi onursal bir paye ile ödüllendirilmek, beni Ferhat Tunç yapan değerlerler ve halkımla, insanlarımla olan güçlü bağların bir sonucudur. Bu değerler için yaşıyorum ve hiç şüphesiz, gördüğüm ilgi ve sevgi, hiçbir paye ile kıyaslanmayacak bir değerdedir benim için... (FT/NZ)
* 25 Eylül'de Norveç'in başkenti Oslo'da Nobel Barış Merkezi'nde açılacak olan "İfade Özgürlüğü-Özgürlük Ne Kadar Özgür?" sergisinde yer alan müzisyenlerle ilgili bilgi ve materyalleri Freemuse sağladı.