Fransa’da sokalar bugünden itibaren yeniden kitlesel eylemliklere ev sahipliği yapacak. Siyasi iktidar tarafından çözümü bulunmayan siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmeler bir kez daha sokaklara işaret ediyor.
Bu Pazartesi Başbakan François Bayrou’nun kemer sıkma politikaları çerçevesinde açıkladığı 2026 bütçe tasarısı ve ardından hükümetin güven oylamasıyla düşmesi, yalnızca parlamenter düzeyde bir istikrarsızlığa değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde yeni bir hareketin doğuşuna da zemin hazırlamıştır. Bütün bu sorunların mekezinde Cumhurbaşkanı Macron bulunuyor.
Haziran 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından yükselen sağ karşıtı dinamikler çerçevesinde 2024 yasama seçimlerine hazırlanmak amacıyla kısa sürede örgütlenen Nouveau Front Populaire (NFP), Fransız solunun önde gelen siyasi partilerini bir araya getiren geniş tabanlı bir koalisyon olmuştu. Merkezinde La France insoumise (LFI)/Fransa Boyun Eğmeyen Hareketi, Parti socialiste (PS)/Sosyalist Parti, Les Écologistes/Ekolojistler ve Parti communiste français (PCF)/Fransa Komünist Partisi bulunuyordu. Ayrıca çeşitli sol ve ekolojik partiler, küçük topluluklar, sivil hareketler ve sendikal destekçiler de bu ittifağın bir parçası oldu.
İlk turu 30 Haziran 2024, ikinci turu ise 7 Temmuz 2024 tarihinde yapılan yasama seçimlerinde NFP sürpriz biçimde en fazla sandalye sayısını elde ederek birinci parti konumuna yükseldi ; 182 milletvekili kazandı ve mecliste en güçlü blok haline geldi. Bunun sonucunda, koalisyon bir program çerçevesinde ilk hükümeti kurma adayı olarak Lucie Castets’i isim olarak önerdi.
Ancak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Michel Barnier’i hükümeti kurması için atadı. Barnier hükümeti kısa süre sonra siyasi krizler nedeniyle çöktü ; ardından Macron, 13 Aralık 2024 itibarıyla François Bayrou’yu atadı. Ancak ne Barnier hükümeti, ne de Bayrou hükümeti Fransa’da yaşanan sorunlara etkili çözümler üretemediler. Ve bir kez daha Macron insanları şaşırtmadan, yaptığı yanlışlarına yenisini gece saatleri ile ekledi. Emmanuel Macron tarafından iki yıl içinde atanan beşinci başbakan Sébastien Lecornu oldu. Bayrou’nun düşürülmesinden hemen sonra apar topar sağdan yeni Başbakanı’nı atadı. Sébastien Lecornu’nun nasıl, kimler ile bir hükümet kuracağını şimdiden kestirmek zor, ancak siyasi krizin bittiğini söylemek zor. 10 Eylül’e çağrı yapanların gerekçeleri olduğu gibi yerli yerinde duruyor.
“Bloquons-tout / Her şeyi durduralım” çağrısı, bu bağlamda, ekonomik ve siyasal kararlara karşı yatay ve merkezsiz bir örgütlenme biçimiyle ortaya çıkmaktatır. Sendikalardan, yerel inisiyatiflere ve çeşitli siyasal eğilimlerin kesiştiği yeni bir eylemsel birlikteliğe işaret etmektedir.
Bu durum, Fransa’da 2018’deki “Gilets Jaunes / Sarı Yelekliler” deneyimini hatırlatmakla birlikte, yeni dinamikler ile güncel bağlamda devlet ile toplum arasındaki gerilimin yeni bir halk hareketine evrilip evrilmeyeceği sorusunu da gündeme getirmektedir.
10 Eylül’ü, yani bugün işaret eden eylemler ile start verildi. « Bloquons-tout » /“Her şeyi durduralım” hareketi çevrimiçi tartışmalar, yerel toplantılar, yerel gruplar, görseller, metinler, bazı sektörler ve sendika bölümlerinden yeni grev çağrıları yükselmeye başladı. Fransa çapında kitlesel bir şekilde iş bırakma, yolları, üniversiteleri, işyerlerini, rafinerileri, ulaşımı bloke etme çağrıları yapılıyor.
“Bloquons tout” çağrısı, Mayıs 2025’te Kuzey Fransa’daki “Les Essentiels” adlı sivil bir kolektif içinde Telegram üzerinden yayılarak başladı.
Temmuz ayında Başbakan François Bayrou, 2026 bütçesi kapsamında iki resmi tatilin kaldırılması, kamu hizmetlerinde kesintiler ve emeklilik reformları gibi tasarruf önlemleri duyurdu. Bunun üzerine hareket, 10 Eylül’ü bu kararlara tepki günü olarak seçti. Bayrou hükümeti 2026 bütçesi gündemi ile yapılan toplantıda 8 Eylül Pazartesi günü Fransa Ulusal Meclisi’ndeki ‘Güven Oylaması’ ile düştü. Eylem çağrısı yapanlar için Bayrou ne ise Sébastien Lecornu’da aynısıdır.
Hükümetin düşmesinden sonra Sol Blok’tan açıklamalar gelmeye başladı.
• Jean-Luc Mélenchon (La France Insoumise), sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Bayrou düştü. Halk için bir zafer ve rahatlama. Macron artık doğrudan halkın karşısında. O da gitmeli,” ifadelerini kullandı.
• Yeşiller (Écologistes) Grubu Başkanı Cyrielle Chatelain, Bayrou’nun düşüşünü “bir rahatlama” olarak nitelese de aynı zamanda “bir endişe kaynağı” olduğunu söyledi. Chatelain, “Macron engellemeyi bırakır ve solun iktidara gelme hakkını tanırsa bir denge mümkündür. Eğer sol iktidara çağrılacaksa, bu tüm sol olmalıdır,” dedi.
• Sosyalist Grup Başkanı Boris Vallaud ise parlamentodan çıkışta yaptığı açıklamada, “Biz hazırız. Fransız halkına programımızı sunmaya, hesap vermeye hazırız, ” açıklaması ile 2024 Fransa yasama seçimlerinde güçlü bir çıkış yapan Yeni Halk Cephesi (Nouveau Front Populaire, NFP)’ndeki diğer partilerden farklı bir yaklaşım içinde olduğunu göstermiş oldu.
Siyaset alanında bunlar yaşanırken kısmen 2018’deki Gilets Jaunes /“Sarı Yelekliler” hareketine benzer bir model üzerinden yürüme işaretleri veren hareketin neye, nasıl dönüşeceğine bugünden itibaren eylem ve etkinlikler gösterecek. Gilets Jaunes /“Sarı Yelekliler” hareketine olduğu gibi, bu hareketede hem sol hem sağ içinde farklı alanlardan destekler var. Soldan La France Insoumise (LFI), PCF ve Yeşiller gibi sol gruplar destek verirken Marine Le Pen’in Rassemblement national / Ulusal Birlik Partisi (RN) katılmayı reddetti.
Talepleri dört madde üzerinden özetlemek mümkün :
1 - Vergi politikasında değişiklik.
2 - Alt-orta sınıf ve emekçi kesimin yaşam düzeyinin iyileştirilmesi.
3 - Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un istifası.
4- Altıncı Cumhuriyet’in temellerinin atılması.
Bütün bu gelişmeler, kurumsal düzeydeki istikrarsızlık ile toplumsal alandaki yeni hareketlenmelerin iç içe geçtiği bir döneme işaret etmektedir. Bayrou hükümetinin düşüşü, Beşinci Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak kayda geçerken, bu durum devlet-toplum ilişkilerinde yeni bir kırılma hattı yaratmıştır.
“Bloquons-tout / Her şeyi durduralım” çağrısı ; “Yarından itibaren her akşam mahallelerimizde, köylerimizde, fabrikalarımızda, üniversitelerimizde genel meclisler kuruyoruz. Tartışıyor, karar alıyor, örgütleniyoruz. Geleceğimizi tam da burada birlikte inşa ediyoruz. Bu sadece bir toplumsal seferberlik değil ; aynı zamanda halkın iktidarı yeniden sahiplenme süreci,” diyerek mevcut ekonomik ve siyasal krizin bir sonucu olmanın ötesinde, aynı zamanda toplumsal aktörlerin alternatif örgütlenme biçimleri geliştirme potansiyelini göstermektedir.
Hareketin yatay yapısı, sendikal ve yerel inisiyatiflerle kurduğu bağlar ve farklı siyasal eğilimlerden aldığı destek, Fransa’da toplumsal mobilizasyonun dönüşümüne dair önemli ipuçları sunmaktadır. Önümüzdeki süreç, bu dinamiklerin kalıcı bir halk hareketine mi dönüşeceğini, yoksa anlık bir tepki dalgası olarak mı kalacağını belirleyecektir. Ancak şimdiden görülen, Fransa’da toplumsal barış, demokrasi ve siyasal temsil krizinin giderek derinleştiği ve bunun yalnızca parlamenter mekanizmalarla çözülemeyecek bir nitelik kazandığıdır.
Bu gidişatın, Fransa’da uzun süredir tartışılan 6. Cumhuriyet perspektifine kapı aralayıp aralamayacağını önümüzdeki süreç gösterecektir. “6. Cumhuriyet” söylemi, yalnızca güncel bir siyasal slogan değil, aynı zamanda Beşinci Cumhuriyet’in 1958’de Charles de Gaulle tarafından inşa edilen kurumsal mimarisine yöneltilmiş köklü bir eleştiridir.
Mevcut başkanlık merkezli sistemin giderek artan biçimde demokratik temsil krizine yol açtığı, yürütmenin yasama üzerinde orantısız bir üstünlük kurduğu ve yurttaşların karar alma süreçlerine katılımının sınırlı kaldığı yönündeki tespitlere dayanmaktadır.
Dolayısıyla “6. Cumhuriyet” talebi, sadece anayasal bir revizyon değil, aynı zamanda daha katılımcı, daha adil ve ekolojik duyarlılıkları içeren yeni bir toplumsal sözleşme arayışını ifade etmektedir.
(EJA/EMK)











