Fazla beklemek gerekmedi. Barack Obama’nın Türkiye’nin Avrupa Birliğine kabul edilmesinden yana tavır almasının hemen ardından aşırı sağın liderleri Le Pen sahneye çıktı ve Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi yalan söylemekle suçladı. Bir gün önce de Cumhurbaşkanı Sarkozy, Obama’nın konuşmasının ardından telaşla bir basın açıklaması yaparak, Türkiye’nin Avrupa Birliğine girip girmesi konusunun Amerikalıların değil Avrupalıların alacakları bir karar olduğunu belirterek, bu konudaki düşüncesinin değişmediğini açıklamıştı.
Yani Sarkozy Türkiye’yi hala Avrupa Birliği içinde göremiyordu.Türkiye’nin Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yine önemli bir tartışma konusu olacağının ip uçları, bundan bir süre önce, ortaya çıkmaya başlamıştı.
Vende milletvekili, Katolik, milliyetçi ve Avrupa anayasası sırasında sağda "hayırcı" kampın sözcülüğünü üstelenenlerden, "Fransa için Hareket"in lideri Philippe de Villiers, bundan bir ay önce "Libertas" grubunun kuruşunda, Türkiye’nin Avrupa Birliğine girişinin reddedilmesini olmazsa olmaz bir koşul olarak belirtmişti.
Libertas grubu, Philippe de Villiers ile İrlanda referandumunda "hayır" kampanyasının önde gelen sözcülerinden biri olan multi-milyoner Dele Ganley’ın ittifakı sonucu doğdu ve 27 Avrupa ülkesinde seçimlere katılacak. Dele Ganley, Pantagon ve CIA ile ilişkileri olduğu düşünülen, Amerikan askeri lobisinin içinde yer aldığı bilinen kuşkulu bir kişilik.Phillippe de Villiers ise Fransa’da önemli bir baskı grubu olan "Av-balık avcılığı-doğa ve gelenek" grubuyla birlikte hareket ediyor.
Phillippi de Villiers’in "Osmanlı-Türk-İslam korkusunu" kullanma konusunda Le Pen ile yarışacağı çok açık. Her iki cümlede bir peltek konuşma tarzıyla "Türkiye" sözcüğünü duymaya kendimizi şimdiden alıştırmamız gerekiyor.Türkiye korkusunu boğanın önüne çıkartılan kırmızı örtü gibi seçmenin gözüne sokmaya çalışıyorlar. Aşırı sağın lideri Le Pen ve Philippe de Villiers için bu aynı zamanda, her seçim döneminde kullanılan İslam korkusunu besleyen bir motif. Sarkozy için ise daha çok taktik bir konu ama önemli.
Sarkozy, Avrupa Anayasası referandumunun hemen öncesinde ve kampanya sırasında Türkiye’nin Avrupa Birliğine kabul edilmesini Chirac’a karşı muhalefetinin temel konusu haline getirmişti. Böylece bir kısım seçmenin ve parti militanlarının önemli bir kısmının Chirac ile var olan bağlarının gücünü kaybetmesini ve giderek kopmasının sağladı.Ardından gelen referandum yenilgisi de Chirac’lı yılların sonu oldu. Bu nedenle Sarkozy’nin Obama’nın sözleri karşısında koşarak televizyona çıkmasını anlayışla karşılamak gerekiyor. Konu adamın varlık nedenlerinden biri.
Fransa OTAN'a geri döndü
Fransızlar NATO’yu (North Atlantic Treaty Organisation) tersinden yazıyorlar OTAN diye (Organisation du traité de l'Atlantique Nord). Gerçekten de Fransa’da bazı şeyler ters olmuş geçmişte. De Gaulle 1966 aralığında NATO’nun ortak askeri komutanlığından çekilme kararı aldığında sosyalistlerin -en azından bir kesiminin- muhalefetiyle karşılaşmış.François Mitterand, De Gaulle’u Fransa’yı batıdan koparmaya çalışmakla suçlamış.
Ve Fransa’nın yeniden NATO bünyesine dönmesinin ilk adımları da yine onun cumhurbaşkanlığı döneminde atılıyor.Buna rağmen, Sarkozy’nin NATO’ya dönüş kararı, soldaki durumu yavaş yavaş değiştiriyor. Önce sağıyla soluyla herkesin üzerinde hemfikir olduğu "savunma konsensüsü"nün bittiği ifade edildi. Sonra NATO’nun varlık nedeni tartışılmaya başlandı.Demokrasileri korumayı hedefleyen savunma aracımı yoksa zenginlerin polisi mi? Korunma mı, müdahale mi?
Öte yandan, Fransa’nın pek alışık olmadığı barış yanlısı bir hareketin güçlenmesine deneden oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın başında, 1940 yılında yaşanılan çöküşün yarattığı travma, pasifist düşüncelere karşı sağda, solda ve hatta solun solunda bile kuşkulu bir bakış yaratmıştı. Buna bir de De Gaulle’ün başlattığı, ardından sağın ve solun da devam ettirdiği bir tür "bağımsızlık" anlayışı, aslında buna "bağımsız vurucu güce sahip olmak"demek gerekiyor (Fransa Avrupa’nın en büyük savaş sanayiine sahip olan ülkesi), savaş karşıtı hareketlerin önüne engel olarak çıkıyordu.
Berlin duvarın yıkılmasının ardından Fransız askerlerinin Amerikalıların yanında ve komutasında 1. Körfez Savaşına katılmaları, Kosova ve Afganistan’da NATO bünyesinde yer almaları verileri değiştirmeye başladı. Kosova’daki durum kuşkusuz farklıydı ve 1.körfez savaşında, savaş karşıtı sesler çok kısık idi ama 2. Körfez Savaşında bu ses, diğer Avrupa ülkelerindeki kadar olmasa bile, yükseldi. Strasbourg’da yapılan NATO toplantısında ise savaş karşıtı ses daha bir gür çıktı. Savaş karşıtı, barış yanlısı, silahsızlanma yanlısı bir hareketin sola getireceği başka sorunlar da var hiç kuşkusuz. Savaş sanayisi ne olacak, buralarda çalışan işçiler ne olacak gibi bir sürü sorun çıkıyor karşılarına. Ortak Avrupa savaş sanayisinin oluşturulması konusu bile, başka nedenlerin yanı sıra, biraz da bu nedenle sürekli erteleniyor.
Benzer tartışmalar çevreci talepler ve politikalar nedeniyle de yaşanıyor. Özellikle Yeşiller ile komünistler arasında. Otomobil sanayiinin içinde bulunduğu durum, otomobilin toplumda,en azından batı toplumunda, oynadığı rolün değişmeye başladığı, şu andaki sanayi yapısının gerçekçi olmadığı saptamalarına karşın sürdürülen sessizlik bunun bir örneği. Her zaman atılan bombaların yan etkileri olmaz ya, bunlarda olumlu bir gelişmenin yan etkileri.(SŞ/EÜ)