“Kriz karşısındaki endişelerini ifade ettiler. Ama grevcilerin ve göstericilerin ne net bir mesajları ne de uyumlu ve açık bir önerileri vardı.”
29 Ocak perşembe günü yapılan, Fransa çapında 2,5 milyon kişinin katıldığı gösterileri, Le Monde gazetesinde yer alan söyleşisinde, böyle yorumlayan Başbakan François Fillon, diyaloga hazır olduğunu da belirtti.
Hükümetin genel politikasını değiştirmeyeceğini açıklayan Başbakan, 3 Şubat günü yaptığı bir açıklamayla, krize karşı ikinci paketini açıkladı. Genel ücret artışına yine “hayır” denilen pakette, ekonomiyi yeniden canlandırmak amacıyla, tümü 2009 yılı içinde harcanmak üzere, 1000 proje için 11,1 milyar avro ayrıldığını açıkladı. Bu miktara büyük kamu şirketlerinin yapacağı 4 milyar avroluk yatırım dahil değil.
Evrensel krize yerel çözüm...
Bu güne kadar krize karşı alınan, araba satışlarına uygulanan prim vb. önlemlerin aksine, kamu yatırımlarına öncelik veren bu yeni planda yerellik ve sosyal fayda öne çıkıyor. Yatırım programı 4 ana alanda: 870 milyon avro ile karayolu, demiryolu, liman, nehir ulaşımı gibi sivil alt yapı yatırımları başı çekiyor. Ardından 731 milyon avro ile yüksek öğretim ve araştırma yatırımları geliyor. Sivil ve askeri tarihi ve kültürel eserlerin restorasyonu ile yeni sosyal konut ve kentlerin yenilenmesi projeleri onları izliyor.
Yeni pakette yine doğrudan tüketimi canlandıracak önlemler yer almıyor. Bu durum bazı ekonomistler tarafından, tüketimi canlandıracak önlemler Fransa ekonomisinin yapısı nedeniyle Almanya ve Güney Kore ekonomisini canlandırıyor, Fransa’nın değil diyerek savunuluyor.
Bu yatırım planında yer alan projeler yeni değil, bir kısmı tartışmalı, bir kısmı uzun zamandır kaynak bekleyen projeler. Bazıları ise banka kredisi sağlanamadığı için beklemedeydi. Hükümetin yaptığı bunlara kaynak yaratmak oldu.
Yatırım programının hükümetin de imzaladığı moral “çevrenin korunması’ anlaşmasıyla ne kadar uyumlu olduğu tartışmalı. Taşımacılık alanında ağırlık yine karayoluna veriliyor.
Demiryolları gözardı ediliyor. Kentiçi ulaşımı ise neredeyse unutulmuş durumda. Konutların ısı yalıtımı alanındaki yeni buluşlara ve çalışmalara ayrılan teşviklerin, bu alanda çalışan kuruluşların olmaması nedeniyle, havada kalacağı belirtiliyor.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Sakozy, “üçüncü nesil” ikinci nükleer santral inşaatına da başlanacağını açıkladı. Dünyada nükleer enerjiye yeniden yönelme eğilimlerinin başladığını ileri süren cumhurbaşkanı, Fransa’nın bu alandaki teknolojik üstünlüğünü kaybetmemesi gerektiğini, yapılacak santrallerin bu konuda vitrin görevi göreceğini belirtti.
Karar nedense hiç gürültü kopartmadı, santralin yapılacağı kentte yer alan bir iki çevreci örgütün protestoları dışında, sessizce geçiştirildi. Yapımına 2007 yılında başlanan ilk üçüncü nesil nükleer santralin ise 2012 yılında üretime geçmesi bekleniyor.
“Korumacılık savaş demektir...”
Eski cumhurbaşkanı Mitterand’a atfedilen bu sözler sanki kulaklara küpe olmuş. Krize karşı önlemler konusunda, ne Fransa’da yapılan tartışmalarda, ne de Avrupa’da, -Almanya’daki bir kısım işverenler dışında- hemen hemen hiç bir kesimin korumacı önlemleri öne çıkarmadığı görülüyor. Ne sağda, ne de solda korumacılık sözcüğünü pek kullanan yok.
Kuşkusuz, bankalara yapılan hükümet yardımları karşısında, bankaların, kendiliğinden ulusal yatırımları desteklemesi gibi bir eğilim var ama bu daha çok evrensel finans krizinin sonucu. Finansın yeniden globalleşmesine kadar bu sürecin böyle gitmesi bekleniyor.
Bu konuda bütün gözler, nisan ayında yapılacak G20 toplantısına yönelmiş durumda. Evrensel krize karşı evrensel önlemler ilk kez bu toplantıda ele alınacak. Belki de ortak kararlar da. Dünya finans sisteminin evrensel kurallara bağlanması konusunda hemen hemen herkes hem fikir.(SŞ/EÜ)