Hollande'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden beş ay sonra, solun solu Paris sokaklarını doldurmayı başardı. Sol Cephe, Yeni Antikapitalist Parti ve 60 yakın siyasi parti ve kitle örgütünün düzenlediği, 30 Eylül Pazar günü yapılan yürüyüşe, düzenleyicilere göre 80 bin kişi katıldı. Polis katılımcı sayısı hakkında bir açıklama yapmadı.
Bu hafta içinde mecliste oylanacak Yeni Avrupa Bütçe Anlaşması'na karşı düzenlenen yürüyüşe katılanların büyük çoğunluğu ikinci turda Hollande'a oy verenlerden oluşuyor. Bunlar bugün Hollande'dan oylarının karşılığını istiyorlar: "Anlaşmaya hayır", "kemer sıkma politikalarına hayır".
Eylem şu anda Hollande'a karşı ve ona muhalif bir boyut kazanmış değil, daha çok hükümetin ekonomik ve sosyal politikaları üzerinde etkili olmayı hedefliyor. Ama aradaki mesafe çok da uzun değil. Eylemler her an Hollande karşıtı bir boyuta yükselebilir.
Avrupa Dengeli Bütçe Anlaşması'nın sosyal politikaların kısıtlanmasına neden olacağını belirten sol, Hollande'ın anlaşma metninin yeniden ele alınmasını isteyeceği ve metinde düzeltmeler yapılacağı sözünü yerini getirmediğini ileri sürerek yasaya hayır oyu verilmesi çağrısını yapıyor.
2005 yılanda yapılan referandum sırasında "Avrupa Anayasasına hayır" kampanyasının yarattığı dinamiğe dayanarak kurulan Sol Parti ve aynı dinamiğin itmesiyle Sol Parti-Komünist Parti ve bazı siyasi grupların oluşturduğu Sol Cephe, bu hafta mecliste görüşülecek Avrupa Dengeli Bütçe Anlaşmasına karşı çıkarak yeni bir dinamik kazanmaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Hollande ise, yeni anlaşma metnini bir anayasa değişikliği konumundan çıkarıp, mecliste ele alınacak bir yasa tasarısı düzeyine indirerek (Anayasa Mahkemesinin onayıyla), hem kendi kampında oluşabilecek bölünmeden kaçınmaya çalıştı, hem de referandum riskinden kurtularak konunun duygusal ve ideolojik bir tartışmaya dönüşmesine engel oldu.
Buna rağmen, hükümet ortağı olan, seçimlerde ittifak içinde oldukları, karşı aday koymayarak parlamentoda grup kurmalarını sağladıkları Yeşiller-Avrupa Ekoloji'nin "hayır"a kaymasını önleyemedi. Yeşiller-Avrupa Ekoloji'nin ulusal konseyinde yapılan oylamada "hayır"cılar kazandı. Bu hükümet içinde yer alan yeşiller-Avrupa ekoloji kökenli bakanları zor durumda bıraktıysa da, konu uykuya yatırıldı ama Yeşiller-Avrupa Ekoloji birliği bir yara almış oldu. "Hayır" kararı, özellikle Daniel Cohn Bendit ve çevresinin tepkisiyle karşılaşırken, hareketin geleceği sorgulanmaya başlandı.
Avrupa Bütçe Anlaşması'nın hafta içinde sosyalistlerin, merkezcilerin ve sağın oylarıyla kabul edilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Yeşiller-Avrupa Ekoloji milletvekillerinin tavrının ne olacağı şu ana kadar belli değil, bakanlar dışında kalan büyük çoğunluğun ulusal konsey kararına uyması bekleniyor. Sosyalistler bir kaç fire verebilirler. Sağ da kendi içinde bölünmüş durumda. Aşırı sağ, ulusalcı sağ hayır oyu verecek. Sonuçta sağ da, sol da yedi yıl sonra, Avrupa Anayasası referandumu sırasında yaşadığı bölünmeyi tekrar yaşıyor. Ama bu kez daha düşük düzeyde ve daha az kitlesel.
Hollande'ın popülaritesi azalıyor
Eylül ayı Cumhurbaşkanı Hollande için hiç de iyi başlamadı. Kamuoyu yoklamalarına göre Fransızların yüzde 56'sı cumhurbaşkanı hakkında olumsuz düşünüyorlar. Bu geçen aylara göre yüzde 11'lik bir düşüşe karşılılık geliyor. Buna karşılık oldukça sağ bir çizgide olduğu izlenimi bırakan içişleri bakanının güvenilirlik oranı yüzde 43'ten yüzde 67'ye çıktı. Bu durum sağın içişleri bakanını pek sevdiğini gösteriyor. Diğer ilginç gelişme ise Sarkozy'i hakkında birden bire olumlu konuşulmaya başlanması oldu. Seçim kaybeden bir cumhurbaşkanının, seçimin ardından bu kadar kısa bir süre sonra ön plana çıkmaya başlamasının pek rastlanılan bir durum olmadığını belirtiyor gözlemciler.
Hollande'ın güvenilirlik oranındaki bu düşüşte hiç kuşkusuz yaşanılan ekonomik krizin rolü var. Sürekli eylemlilik içindeki Sarkozy'nin ardından, sakin tavrının eylemsizlik gibi yorumlandığı da bir gerçek. Ama belki de gerçek neden Hollande'ın seçilme biçiminde yatıyor.
Hollande'ın seçiminde belirleyici etken, insanların Hollande'da kendilerini bulmalarından çok, Sarkozy'i karşıtlığı olmuştu. Solun büyük bir kesimi, ikinci turda, Hollande'da kendilerini buldukları için değil, Sarkozy'e karşı oldukları için oy vermişlerdi. Sağın ve merkezcilerin bir kesimi için de bu geçerliydi. Az bir oy farkıyla seçimi kazanmasında, iki milyonu aşan beyaz ve geçersiz oyların etkili olduğu bile söylenebilir.
Böyle olunca, Sarkozy'nin aradan çekilmesiyle birlikte, herkes kendi köyüne döndü. Önce merkez sağ desteğini çekti. Ardından da solun solu. Yeşiller-Avrupa Ekoloji'nin tavrının oldukça tartışmalı olduğunu da düşürsek, Hollande'ın yalnız kaldığı görülüyor.
Hollande kampanyasındaki sözlerini tutuyor
François Hollande, seçim kampanyaları boyunca çok az vaatte bulunmuştu. Bu vaatlerini de, bugüne kadar, büyük ölçüde yerine getirdi.
Ailelere verilen okul yardımı arttırıldı. Sendikalarla sosyal diyalog başlatıldı. Devlet İşletmelerinin Genel Müdürlerinin maaşlarına üst limit getirildi. 18 yaşında çalışmaya başlamış ve 41 yıl emeklilik kesintisi ödemiş kişilere 60 yaşında emekliliğe ayrılma hakkı geri verildi. Bu daha önce 62'ye çıkartılmıştı. 60 yaşında emeklilik uygulamasının getireceği mali yükün ise, 5 yıl boyunca emeklilik kesintilerinde yapılacak binde 1'lik artışla karşılanması kararlaştırıldı. Asgari ücrete olağan dışı zam beklenildiği kadar olmasa bile yapıldı.
Sıra en zor gerçekleştirilecek vaade geldi; kamu borçlarının azaltılması. Seçim kampanyası sırasında kamu borçlarının 2016 yılına kadar sıfırlanacağını sözünü vermişti Hollande. Kamu borçlarının düşürülmesinin getireceği yükün de adil dağıtılacağını belirtmişti.
2013 yılının bütçesi geçen hafta içinde açıklandı. Bütçe 20 milyar avroluk yeni vergi getiriyor. Ayrıca kamu harcamalarında 10 milyarlık kısıtlamaya gidiliyor. Buna rağmen, bütçe için yapılan yorumlar "kemer sıkma politikası içeren ama sol bir bütçe" oldu. En büyük kesinti savunma giderlerinde görülürken, eğitim ve adalet kesintilerden kendini kurtarabildi. Sosyal konut inşaatı da fazla kesintiye uğramadı. Yeni vergiler daha çok işverenlere dokunurken, toplumun orta üstü ve yüksek gelirli kesimlerinin vergileri arttırıldı.
Hollande'ın seçimde sözünü etmedikleri
Yukarıdaki önlemler günü kurtarmaya yarayabilir. Ama sorun daha da köklü.
Ekonomik kriz Fransa'yı sarsıyor. İşsizlik sayısı 3 milyonu geçerek yeni bir rekor kırdı. Kapatılan işyerleri, işten çıkarmalar her gün gazetelerin ilk sayfalarını dolduruyor. Paris'te açılan otomobil fuarında, yeni otomobil modellerinden çok, hangi markaların hangi üretim birimlerinin ne zaman kapatılacağı konuşuluyor.
Fransız sanayinin globalleşme karşısında yeniden örgütlenmesinin nasıl olacağı konusu herkesin kafasının arkasında duruyor ama bu güne kadar kimse açıkça tartışmaya cesaret edemiyor (en azından solda). Fransa'nın (Avrupa'nın) rekabet gücü nasıl arttırılabilir? Sosyal modelin finansmanı bugünkü haliyle devam edebilir mi? Edemez ise ne tür yöntemler geliştirilmeli?
Bu tür sorularla şimdi sosyalist hükümet karşı karşıya. Bugüne kadar ağızlarına almadıkları, "rekabet gücü", "verimlilik" sözcükleri ifade edilmeye başlandı. İşte kavga burada kopacak. Bu dönüşümün yükünü kimin çekeceğinde kopacak. (MSŞ/HK)