Sağda Sarkozy'nin partisi oy tabanını korurken, Sosyalist Parti, solun solunda yer alan Yeni Antikapitalist Parti ile Merkezcilerin arasında sıkışmış durumda. Kararları Avrupa'da yaşayan insanların günlük yaşamının yüzde 70'ini etkilediği belirtilen Avrupa Parlamentosu seçimlerine kamuoyunun ilgisi çok düşük. Bu da sağın şansını daha da arttırıyor.
Fransa'da, Avrupa Parlamentosu seçimleri, seçmene, iktidarı değiştirmeden uyarma, cezalandırma olanağını veren bir seçim olarak algılanıyor. Bir iki istisnanın dışında, bugüne kadar yapılan bütün seçimler iktidar partileri için ağır bir yenilgi olmuş. Ama bu kez bu kural işlemeyecek görünüyor.
Son kamuoyu yoklamalarına göre Sarkozy'nin partisi UMP yüzde 25-27 oy oranıyla Sosyalist'lerin (%22) ve Merkezçilerin (%13) önünde yer alıyor. Bu üçlüyü Avrupa Ekoloji (%9), Yeni Antikapitalist Parti (%6), Sol cephe (%6) ve aşırı sağcı Ulusal Cephe (%6) ile İşçi Mücadelesi (%5) ve Libertas (%5) izliyor. Kesinlikle oy kullanmaya gideceklerini ifade eden seçmenlerin oranı ise sadece yüzde 40.
"Brüksel yüzünden"
Herşeyden önce, Sarkozy iç politikadaki uygulamalarıyla kendi tabanının desteğini almaya devam ediyor. Toplumsal bir muhalefetle, çeşitli yürüyüş ve protestolarla karşı karşıya kalan reform girişimleri (hastaneler, üniversiteler vb.), sağ seçmeni Sarkozy'den uzaklaştırmadı, aksine onun gösterdiği inada uyumlu olarak, onun etrafında daha da kilitlenmesini sağladı.
Ama bundan da önemlisi, Sarkozy sağın Avrupa Birliği ile olan ilişkisini değiştirdi. Bugüne kadar sağın Avrupa'ya karşı tavrı net değildi. Her Avrupa Parlamentosu seçimlerinden önce Avrupa yanlısı oluyorlar sonra da, seçim geçince her başarısızlığın suçunu Avrupa'nın üzerine atıveriyorlardı. Seçmenin canını yakacak her kararın arkasında Avrupa yatıyordu. "Brüksel yüzünden" her zaman en kolay açıklamaydı. Yani Avrupa Birliği bir çok kez günah keçisi olarak kullanılıyordu (iktidarda olduğu zaman solun bir kesiminin tavrı da pek farklı değildi). Bu da sağda, kendi içinde daha tutarlı olan aşırı sağ tarafından doldurulan bir boşluk yaratıyordu. Avrupa Anayasası referandumunda "hayır"ın kazanmasının bir nedeni de buydu.
Sarkozy bu algılamayı ters yüz etti. Fransa'nın kendi görüşlerini Avrupa'ya dayattığı ve böylece Avrupa'yı yönlendirdiği izlenimini yarattı (bazen gerçekten de yönlendirdi). Gürcistan krizindeki girişimciliği (acelecilikten Gürcistan'ın bir kısım topraklarını Rusya'ya hediye ettiyse de), mali kriz karşısında dayattığı bankaları koruma programı, Fransa'nın girişimiyle krize karşı ilk kez gerçekleştirilen G20 toplantısı gibi örnekler, kamuoyunun gözünde "Brüksel yüzünden" algılamasının yerini "Brüksel'e dayattık" düşüncesinin almasını sağladı.
Sarzoy'nin sürekli çekişmeye ve güç ilişkisine dayandırdığı bu tavrının Avrupa'nın geleceği açısından ne kadar yararlı olduğu tartışmalı da olsa, Fransız sağını Avrupa konusunda rahatlattı. Şimdi de rahatsızlık sırası solda. Sol Avrupa karşısındaki tavrını netleştiremiyor. "Hayırcı" kamp ta kendi içinde bölünmüş durumda.
Sosyalist Parti strateji değiştiriyor
Sosyalist Parti, Martin Aubry'nin genel sekreter seçildiği son kongresinde klasik sol çizgiye doğru bir viraj almıştı. Bugüne kadar Avrupa konusunda daha çok liberal bir görüntü veren sosyalistler, bu viraj ile tabanlarını genişletebileceklerini düşünüyorlardı. Bu nedenle seçim kampanyasında önceliği Sarkozy karşıtlığına verdiler. Ama "ceza-uyarı oyları" sloganıyla başlayan kampanya, kısa sürede etkisini yitirdi. Bu slogan solun solundaki tüm gruplar tarafından kullanılıyordu ve sosyalistlerin onlarla bu konuda rekabet edebilmesi zordu. Üstelik merkez sola da merkezciler yerleşince sosyalistlerin hareket alanı oldukça daraldı. Bunun üzerine bu slogan yerini "yararlı oy"a bıraktı. Diğer sola giden oylar boşa gidecekti, etkili olabilmesi için sosyalistlerde toplanmalıydı. Bu değişim de çok kısa sürdü ve sosyalistler "öneriler" getirmelerinin gerektiğini fark ettiler.
Son yapılan kamuoyu yoklamaları da çok açık. Nikola Sarkozy'nin söylemlerini daha çok sola özgü olan Avrupa dayanışması üzerine oturttuğu şu günlerde, Fransızların çoğunluğu, muhalefetin iktidarda olsaydı Sarkozy'den daha başarılı olacağına inanmıyor. Bu durumda nasıl muhalefet edilecek? "Ben ana muhalefet partisi değil, çözüm önerileri sunan birinci parti olmak istiyorum. Bağırmak, eleştirmek, endişelerin ve öfkenin sözcüsü olmak iyi ama her şeyden önce önerilerimizle ortaya çıkmalıyız" diye açıklıyor yeni seçim stratejisini sosyalist parti genel sekreteri Martin Aubry.
"Sosyalistlerin krizden çıkış stratejileri ne? Kriz sonrası için ne tür bir toplum öngörüyorlar? Bu iki soruya verilecek yanıtlarla başlamak gerekiyor" diyor Liberation'daki başyazısında Laurent Joffrin : "İşte o zaman Sarkozy eleştirileri bir anlam kazanacak".(SŞ/EÜ)
* Birliğe üye 27 Avrupa ülkesinde yaşayan 500 milyon insanı temsil eden 375 milyon seçmen 4-7 Haziran tarihleri arasında tek turlu yapılacak seçimlerle 736 Avrupa milletvekilini seçecek. Bu bugüne kadar yapılan en büyük çokuluslu seçim.