Haftaya başkan Emmanuel Macron’un pazartesi akşamı televizyonda yaptığı konuşmayla başladık ve haftayı bugün başbakan Edouard Philippe ve sağlık balkanı Olivier Veran’ın birlikte yaptıkları televizyon konuşmasıyla bitirdik!
Macron’un konuşmasını yaklaşık 37 milyon kişi izlemiş, Fransa nüfusu 70 milyon olduğuna göre ülkenin yarısından fazlası izlemiş başkanı, Fransa için bir rekor.
Macron beklentilere cavap verdi mi?
Herkes karantinanın 28 Nisan’a kadar uzatılacağından emindi, Macron bu tarihin 11 Mayıs olduğunu ardındandan da eğer şartlar elverirse karantinanın bu tarihte dereceli olarak sona ereceğini söyledi; okulların açılacağını, fabrikaların iş başı yapacağını, kahveler ve lokantalar hariç diğer işyerlerinin açılacağını ilan etti.
İşte bu andan itibaren alışılmış olduğu üzere bütün medya yetkili yetkisiz herkes bu işin nasıl olacağına ya da nasıl olması gerektiğine ilişkin yazıp çizmeye, konuşmaya başladı.
Fransızların genel alışkanlığı olan “comment réüssir / nasıl başarırız” formülü bağlamında; “Comment reussir la déconfinement/ karantinadan çıkışı nasıl başarırız" sorusuna cevap aranmaya başlandı.
Macron’un hemen arkasından Eğitim Bakanı Blanquer bu işin öyle, herkes okula aynı zamanda dönecek şeklinde olamayacağını açıkladı.
Onun ardından öğretmen sendikaları grev haklarını kullanacaklarını ilan etti, yani alışılmış kakofoni başladı.
Bu arada aynı süreçte her şey eskisi gibi mi olacak tartışması gündeme oturdu. Bu soruya Homosapiens'in yazarı filozof Yuval Noah Harari'nin verdiği cevabı biliyoruz: Dünya bu krizden sonra eskisi gibi olmayacak!
Fransız filozof Raphael Enthoven ise "bütün kriz dönemlerinden sonra dünya eskiye dönmek için can atar" diyor!
Yaşadıklarımızı bir başlangıç, sıfır noktası kabul edip bundan sonrasında daha iyi bir dünya olacağı fikrine kuşkuyla baktığını söylüyor bir dergiye verdiği söyleşide.
Enthoven’a göre gelecekte daha iyi dünya söyleminin aksine hep kendimiz kaldığımız için; burada aşağılıklarımızla, egoistliğimizle, diye ekliyor, hatta zaman zaman “eskiden daha iyiydi” söylemlerini de sorduran bizlerin tek özleminin eskiye dönmek olduğunu ve bunun her krizden, her savaştan sonra böyle olduğunu iddia ediyor.
Bu arada bütün dinlerde batıl inançların daha da artacağına olan korkusunu da vurguluyor. Bu felaketin kendisine ceza olarak geldiği yorumlamasıyla….
Enthoven şunu ekliyor: Tabi ki bundan sonraki yaşamımızda kolay kolay el sıkışmayacağız, kucaklaşmayacağız, süpermarketlere girip çıkarken dikkatli olacağız, konserlere, sinemaya daha dikkatli gideceğiz, uzaktan çalışmayı muhtemelen devam ettireceğiz, uzaktan öğrenmeyi de, alışverişler daha çok internet üzerinden olacak … ama kendisinin farklılıktan, değişmekten anladığının bu olmadığını söylüyor.
Şu an yaşadığımızın çok önemli olduğunu ifade ediyor Enthoven; "zaman durdu sanıyoruz, tam tersi ilk defa zamanın geçtiğini hissediyoruz".
İlk defa kendimizi tek başına hissediyoruz, oysa ki ailemiz, komşularımız, hayatımız da hiç olamadıkları kadar varlar!
Sonraki dünya? İşte tam da ordayız: hiç harcamadan ya da çok az harcayarak yaşıyoruz, hiç yolculuk yapmıyoruz, hiç kirletmiyoruz, hava hiç bu kadar temiz olmamıştı! Uçaklar ve havayolu kullanımı çevreyi hiç kirletmiyor, okyanuslardaki balıkları öldüren kirliliklerimiz azaldı, trenler tıklım tıklım değil, yollar da öyle…
İşte şimdi bu dünyadan istifade etmeliyiz, diyor Enthoven, eski dünya geri gelmeden!
Düşündürücü Enthoven’in söyledikleri. Ama ona hak vermemek için yeni dünya nasıl olmalıdır sorusunu hem kendimize hem de birbirimize sormalıyız bence. Neler önerebiliriz? Kendimizde değişmeye hazır mıyız?
Yine Macron’un konuşmasının ardından varolan tartışmalardan biri de karantina herkes için mi kalksın? Yoksa bazı yaş grupları için devam mı etsin sorusu?
Bilimsel Komite yaşlıların evde kalmasından yanaymış söylentileri üzerine Macron, yaşa göre değil de sağlık durumuna göre bir karantina durumunun herkesin kendi sorumluluğuna bırakılacağını ifade etti!
Yaşlılar rahatladı!
Alınacak tedbirler gelince, maske takmak, sosyal mesafeye dikkat etmek ve özelliklede hidroalkolik losyonlar küllenmek ve el yıkamak olmazsa olmazlardan.
Maske dedik de; her belediye kendi sakinlerine maske dağıtmaya başladı, Önce küçük belediyeler tabii ki. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo da 8 Mayıs’a kadar her Parisliye bir maske vereceğinden söz etti, tabii ki tekrar kullanılacak bez maskeler.
Bu arada benim iş yerim de (hastane) bize sokakta kullanılacak rengarenk bez maskelerden birer tane hediye etti, istersek daha fazlasını para ödeyerek aynı terziye yaptırabileceğiz.
Bu maskeyi bir güzellik mamulleri üreten bir şirketin hediye olarak verdiği hidroalkolik losyonlarla birlikte verdiler. Covid-19 hediyemiz olmadı demeyelim!
El yıkamak ve Dr. Semmelweis
El yıkamak günümüzde bize çok basit geliyor değil mi?
Eğer bu uğurda bir doktorun işinden olup, çıldırdığını, hayatını deliler evinde bitirdiğini söylesem inanmak zor gibi!
Epidemilerin adsız kahramanları vardır her zaman; günümüzde de kendilerini hastalarına adayan ve yakalandıkları hastalıklardan ölenlerin bilançosu oldukça ağır. Semmelweis de bunlardan biri!
Bugün koruyucu önlemlerin başında gelen “el yıkamak “ geleneği onun sayesinde var.
Budapeşte'de 1818'de doğan Ignace Philippe Semmelweis, tıp eğitimini o zamanki Avusturya -Macaristan imparatorluğunun başkenti olan Viyana’da bitirdikten sonra, yine Viyana’daki bir kadın doğum servisinde çalışmaya başlayan Semmelweis’in dikkatini çeken şu olmuştu: kendi çalıştığı Dr. Klein’ın servisindeki doğum sonrası ateşli lohusadan ölen kadın oranı yüzde 18 iken yandaki Dr. Bartsh’in servisindaki ölüm oranı sadece yüzde üç?
Bunun nedenini araştırdığında öğrendiği gerçek şuydu: Dr. Klein’nin servisinde tıp öğrencileri staj görüyordu, önce kadavra kesip sonra doğuma giriyorlardı, Dr. Bartch servisinde ise ebelik okulu öğrencileri. vardı ve onlar kadavra kesmiyorlardı.
Böylece kadavradan insana bir şeylerin taşındığını bulmuştu ama bu neydi? Bu sorunun cevabını bulmak için kendisinde çeyrek asır sonra gelen Pastor’ün “mikrop” öğesini ve onların her yerde varlıklarını beklemek gerekiyor.
Ama o adı her neyse el yıkamakla bundan kurtulanacağını anlamıştı Semmelweis ve hemen 5 dakika el yıkanması şartını koyuyor çalıştığı hastanede.
Bu uygulamayla ölüm oranı yüzde 1,3'e düşüyor fakat o dönemde tıp camiasında hiç kimse kendi bildiklerinden vaz geçmek istemiyor ve bir Budapeştelinin gelip kendilerine ders vermesinden hoşlanmayan Viyanalı doktorların baskısıyla Dr Klein Semmelweis’in işine son veriyor.
Tam da Macar devrimi sırasında (1848) Semmelweis Budapeşte’ye dönüyor işsiz kalıyor. Bu dönemde bir bebeğini, iki yaşındaki kızını ve bir arkadaşını enfeksiyondan kaybediyor, ona göre sebep belli...
Daha sonra (1851) Budapeşte'de çalışmaya başlıyor: bildiklerini yaymaya çalışıyor 543 sayfalık bir kitap yazıyor, fakat tıp dünyası tarafından dikkate alınmamak onda depresyon, paranoya ve şiddet yaratıyor ve arkadaşları tarafından tekrar Viyana’ya götürülüyor ve Viyana yakınlarında Dobling’de kapatıldığı bir psikiatri hastanesinde 1865 yılında yani 47 yaşında ölüyor!
Semmelweis mikrop kavramı o dönemde ortada olmasa da önemli bir şeyi gözlemişti; doktorlar ellerini yıkarsa hastalar daha az ölüyordu.
Böylece dünyada ilk defa hastane enfeksiyonlarının varlığı (nazokomial enfeksiyon) ve en önemli korunma şeklinin el yıkanması olduğu ortaya konulmuştu.
Günümüzden 20 yıl önce ortaya çıkan hidroalkolik losyonlarda bu el yıkamayı daha da kolaylaştırıyor ve hayatımıza giriyordu.
Nobel ödülü almasa da bugün hijyenin babası Semmelweis kabul ediliyor.
Aile içi şiddet, boşanmalar
Maalesef aile içi kadına ve çocuğa yönelik şiddetin bu karantina dönemlerinde en yüksek noktaya ulaştığını biliyoruz. Bunun örnekleri de her gün yaşanıyor.
Fransa’da eczaneler bu tip konularda, kadın isterse, bilgi toplayıp polise ulaştırma görevini kabul etmişti, şimdilerde şiddet gören kadınlara sokağa temel gıda maddelerini almaya giderken de karşılaştıkları kişilere durumlarını iletip yardım istemeleri öneriliyor.
Bu arada bir takım kurnaz erkekler karılarına polise gitmek için dışarıya çıkarsan seni sokağa çıktın diye ihbar ederim diyorlarmış; televizyonda karakola gitmek için evden çıkmanın yasak olmadığını açıklamak zorunda kaldı polis. Polis haberi olduğunda genel olarak ya şiddet uygulayan kocayı evden çıkarıyor ya da kadına ve çocuklara yer buluyor. Ama kapalı kapılar ardında yaşanan dramlardan sanıyorum daha sonra haberimiz olacak
Bu arada Global Times’ın haberine göre Çin’de ilk karantinanın bittiği 5 Mart'ta boşanma başvuruları çok önemli miktarda artmış, Japonya 'da Corona-rikan denen koronadan dolayı boşanmaları önlemek için Kasoku şirketi Tokyo’da çiftlere karantina boyunca zaman zaman ayrı mekan olanakları öneriyor ve bu servisi sunuyormuş!
Neden herkeste her ülkede virüs aynı seyretmiyor.
İnsanlığın yarısından fazlası evlere kapanmış vaziyette iken ve 160 binden fazla ölüm varken, bu sayı her gün artarken sorular soruları izliyor kafalarda!
Ülkelerin sağlık donanımlarının dışında, bazı ülkelerde (hastalarda) virüsün neden daha şiddetli seyir gösterdiği bugünkü şartlarda açıklanamıyor?
Genetik bir faktör var mı sorusu akıllarda?
Virüsün neden çocuklarda olmadığının yada çok az olmasının tam bilimsel açıklamasının olmadığı gibi.
Ayrıca hastalığı geçirenlerin bağışıklıklarının sürekli olup olmadığını bilmediğimiz gibi, neden erkeklerin virüse daha fazla yakalandıkları, neden ölüm oranında bu katlamanın yüzde 50 daha fazla olduğu gibi daha bir çok sorunun cevabı yok!
Tek umut verici olan ise tıbbi çalışmalar çok aralıksız devam ediyor. Dünyada hiçbir hastalıkta tıbbi literatür bu kadar hızlı ilerlememişti.
Dünyada aşı için yarış devam ediyor: 150 aşı adayı var bunlardan 20'si hayli ilerleme kaydetmiş durumda, beşi insan üzerinde test edilmeye başlandı.
Fransa'da da Pastör Enstitüsü'nün (Institut Pastor) çalıştığı aşı insan üzerindeki testlerine gelecek aylarda başlayacak. Umudumuz aşıya kalmışa benziyor, çünkü daha önce öbür virüsler gibi düşündüğümüz, güzel havaların virüsü bitireceği umudu tamamen kayboldu. Çünkü şu anda yaz olan ülkelerde bile Covid-19 hiç engelsiz ilerliyor.
Karantina ve Şarkıcı Christophe
Fransa’da halk karantinaya devam ediyor, halkın bu çabaları sayesinde hasta sayısında az da olsa azalma var. Başbakan bu akşam halkı kutladı. İlk defa reanimasyondaki hasta sayısı azalmış, iyiye gidiyormuşuz.
Hatta Mulhouse’da hastanenin otoparkına yapılan gezici reanimasyon servisi toplandı.
Bir kere daha söyledi Başbakan hepimiz aynı anda hasta olmazsak iyi olacak, bu da şu ana kadar karantina ile mümkün oldu. İşte tam da bu sebepten 11 Mayıs’tan sonra tam geriye dönüş olamayacak, henüz değil….
Sokaklarda herkes elinden geldiğince karantinayı en iyi şekilde sürdürme teknikleri buluyorlar, kaldırımlara oturanlar, evin önündeki demirlerin tepesinde akrobasi yapanlar…
Fransa’nın pop şarkıcılarından, İtalyan kökenli Christophe de bu hafta Covid-19'dan öldü: çok popüler olan Christophe “Mavi Sözler “(les mots bleus) şarkısıyla meşhurdu, sözleri şöyle:
Kilisenin çanları saat altıyı çaldığında,
Meydanlarda çiçekler şiirleştiğinde
Belediyeden bir kız çıkacak
Her akşam ki gibi bekliyorum,
Bana gülümsüyor
Mutlaka konuşmalıyım
Ne pahasına olursa olsun
Ona mavi sözler söyleyeceğim
Gözlerle söylenen sözlerden,
Hani şu insanları mutlu kılanlardan …..
Sağlıcakla kalın, size mavi sözler söyleyenleriniz olsun... (ÇCŞ/APA/DB)