"Hedefim iktidara gelmek". 15-16 ocak tarihlerinde yapılan kongrede babasının yerine "Ulusal Cephe"nin (Front National) başkanı seçilen Marine Le Pen amacını bu sözlerle açıklıyordu. İktidara gelir mi gelmez mi bilemeyiz ama şimdiden sağda dengeleri zorlamaya başladığı görülüyor.
Klasik sağ, Marine Le Pen'in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendilerine ağır bir darbe vurmasından çekiniyor. Solda da ise bir çaresizlik duygusu var: Baba'ya karşı yürütülen mücadele başarısızlıkla sonuçlandı, kızına karşı ne yapmalı?
Üstelik, gecikmeli de olsa, diğer Avrupa ülkelerindeki aşırı sağ gibi Fransız aşırı sağı da, Marine Le Pen ile birlikte, daha çağdaş bir görünüşe bürünüyor. Günümüze uyum gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan kalan söylemler bir kenara bırakılıyor. Laikliğe ve cumhuriyetin değerlerine sahip çıkılıyor. Kürtaj yasasının «iptal edilmesi» unutuldu.
"Irk" söylemi terkedilirken, yerine "kültürel farklılıklar" getirildi. Böylece "Kuzey Afrikalılar" deyiminin yerini "islamın eleştirisi" aldı. Özellikle, 2005 Avrupa Anayasası referandumundan bu yana sosyal bir söylem de eklendi aşırı sağın programına. Küreselleşmeye de Avrupa'ya da karşılar. Benimsedikleri adlandırmalar bile, "Özgürlükler Partisi", "Halkın Partisi" vb., bu değişimin bir göstergesi.
Marine Le Pen, Sarkozy için bir tehlike. Birinci turda Sarkozy'nin alacağı oyların oranını düşürebilir, ikinci turda da oyların Sarkozy'e kaymasına engel olabilir. Ama, Marine Le Pen, sol için de bir tehlike. Sosyal konulara verdiği ağırlıkla solu da etkileyebilir. 2002 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, sol, daha birinci turda elenerek bu konuda ağır bir bedel ödedi.
Aşırı sağın güç kazanmasının nedenleri?
Dünya giderek daha açık, daha yarışmacı ve yeniliklerle dolu bir hal alırken, Fransız toplumu giderek yaşlanıyor, daha endişeli bir toplum oluyor ve tutuculaşıyor. Bu iki olgunun çatışmasının oluşturduğu korkuyu aşırı sağın populist adayları iyi kullanıyorlar.
Bu, aşırı sağın güçlenmesinin yapısal nedeni. Bunun güncel olan boyutu da var : yaşanan ekonomik ve mali kriz. Bu ikisi birleşince, aşırı sağın populist söylemine kapılar ardına kadar açılıyor.
Bugüne kadar "Ulusal Cephe"nin seçmeni, hem sağdan hem de soldan gelen orta halli kesimlerden oluşuyordu. Hatırı sayılır oranda genç seçmene de sahip olduğu düşünülüyordu.
Bugün ise, oy tabanının krizden en çok etkilenen orta sınıfların alt kesimlerine doğru genişlediği gözleniyor. Bu kesimin aktif nüfusun yüzde 25'ini oluşturduğu düşünülürse, Ulusal Cephe'nin, bugünkü yüzde 7,5'lık oy oranının çok üstünde, yüzde 15'lik bir oy oranıyla politik arenaya kalıcı bir şekilde yerleşmesi olasılığı var.
Marine Le Pen'e karşı solun stratejisi ne olmalı?
"Ulusal Cephe"ye karşı ahlaki söylemlerle sürdürülen mücadelenin gerçek sorunlar karşısında etkisiz kaldığı artık solun tüm kesimleri tarafından kabul ediliyor.
Solun uzun süre "asayiş" sorununu görmezden gelmesi, çözüm önerileri geliştirememesi, göçmenlerin sitelerde yoğunlaşmalarının yarattığı sorunları algılamada gecikmesi, her türlü değişime açık olması koşuluyla ulusal devlet fikrinin, vahşi küreselleşme karşısında emniyet sibobu olabileceğinin gözardı edilmesi bugün sol içinde açıkça eleştiriliyor.
Göçle gelen "islam"ın özgül sorunlar yarattığının görülemediği hemen hemen herkesce kabul görüyor. Her göç dalgasının, göç alan toplumda bir "ret" duygusu yarattığı biliniyor ama islam dininin duruma farklı.
Bir Portekizlinin, bir Polonyalının Katolikliğinden öte, başlı başına bir kültürel kimlik ile karşı karşıya olunduğu görülemedi, üzerinde yoğunlaşılmadı ve yeni arayışlar içine girilemedi. Islam dini diğer dinlerle eşit düzeyde ele alınmadı, alınamadı.
Bütün bunlar bugün sol içinde de tartışılıyor. 2012 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreçte bu tartışma nasıl gelişecek birlikte izleyeceğiz.(SŞ/EÖ)